22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Ocak 2012 Çarşamba 11 zonguldak c Dillere destan ilçe: lüme’ ‘Karadır kaşların, benzer ö RAMAZAN ÇAKIROĞLU Çaycumalıların dillere destan olan ve adına türküler yakılan bir gıda ürünü var: “Manda yoğurdu.” Diyeceksiniz ki, “manda yoğurdu” için neden türküler yakılmış? Çünkü Çaycuma’nın yaşayışında hayvancılık önemli yer tutuyor. Özellikle de mandalar... İlçede dişi mandaların etinden ve sütünden, erkek mandalardan ise “koşum hayvanı” olarak yararlanılıyor. Dişi mandalardan elde edilen sütten de sözünü ettiğimiz “manda yoğurdu” üretiliyor. Bu yüzden yolunuz eğer Çaycuma’ya düşerse, “manda yoğurdu” yemeden gitmeyin deriz. Çaycuma yalnız “manda yoğurdu” ile ünlü değil elbet. Yaklaşık 20 bin nüfuslu ilçe, kardeş ilçeleri Gökçebey ve Devrek gibi ılıman bir iklime sahip. Tarihi de Tios Antik Kenti’ye yaşıt. Tarihinde birbirini izleyen iki gün gibi Çarşamba ve Perşembe, Filyos Irmağı’nın iki yakasına eşit olarak dağılmış. Zonguldak yakasında kalan eski Çarşamba kesiti, daha çok yapılaşma ve kentselliği, Perşembe kesiti ise sanayiyi ve endüstriyi temsil ediyor. Endüstri içinde de başta süt ve süt ürünleri olmak üzere, seramik, beton ve Çaycuma TTK tasviye ediliyor ERDOĞAN KAYMAKÇI TMMOB Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Zonguldak’ın kömür ile olan yaklaşık 160 yıllık tarihine bakıldığında kömürle birlikte ülkemizin kalkınmasına yön verdiği de görülecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk vilayeti olan Zonguldak 1980’li yıllara kadar ülkemizin bir numaralı ağır sanayi bölgesi olarak kayıtlara geçmiş, ülke kalkınmasında lokomotif kent olma özelliğini korumuştur. Ancak sonrasında tüm dünyada ve ülkemizde uygulanan özelleştirme ve kamunun küçülme politikaları Zonguldak kömür havzasını da etkilemiş, bağımsızlığın ve devletleştirmenin sembolü olan Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) “1 verip 7 alan, Hazine’den geçinen kambur” kurum konumuna düşürülmüş ve özelleştirme ya da tasfiye girişimlerinin başlıca hedefi haline getirilmiştir. 1990’lı yıllar; sendikaların ve meslek odalarının uygulanan bu politikalara karşı duruşuyla geçmiştir. Ancak Zonguldak’tan Ankara’ya 100 bin kişinin yürümesi bile sonucu değiştirememiş, Zonguldak’ın kendine özgü yapısı yok olmuştur. 2000 yılı sonrasında TTK, üretim dışındaki faaliyetlerden çekilerek özel şirketlerden hizmet alımını benimsemiştir. Göç veren kent oldu Günümüzde madencilik sektöründe kamu ağırlığı kaldırılırken yapılan özelleştirmeler ve ortaya çıkan yatırımı yetersiz küçük ve orta ölçekli işletmeler istihdamın niteliğini olumsuz yönde etkileyen bir un sur oluşturmuştur. Geçmişte göç alan kent olmanın sorunları ile boğuşan ilin, günümüzde göç vermenin sancılarını çekmesinin bir nedeni de budur. Madenci sayısı 21 binden 8 bine düştü Kömüre yönelik uygulanan ve yukarıda özetlenmeye çalışılan politikaların sonucu olarak 1990 yılında 21 bin olan yeraltı işçisi sayısı, yeni emekliliklerle üretim dahi yapılamayacak seviyeye düşürülmüştür. 2000, 2006 ve daha sonra da 2009 yıllarında üretime yönelik işçi istihdamı gerçekleştirilmiş ancak yeraltı işçi sayısı 2010 yılı başında 8 binlere düşmüştür. Gelinen noktada; Zonguldak’ta madencilik sektöründe kayıtdışı istihdam, işletmelerin yapısı ve işletme yöntemleri, alt işveren uygulaması, üretim ve verimlilik, eğitim ve eğitime ve yatırıma bağlı olarak da işçi sağlığı ve iş güvenliği, iş kazaları ve meslek hastalıklarının yanı sıra olumsuz koşulların ileride doğuracağı sonuçlar, çalışanların istihdamı, sigorta, ücretler açısından oluşan içler acısı olumsuzlukları anlamak için “Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu”nun araştırma ve inceleme raporuna bakmak yeterlidir. Sonuç olarak; emeğin başkenti Zonguldak, Cumhuriyetin ilk yıllarından 1980’li yılların ortalarına kadar, bir sanayi kenti olarak ülkemizin kalkınmasına yön vermiş ve lokomotif illerden birisi olmuştur. Zonguldak trafikten, hava kirliliğine, çarpık ve sağlıksız yapılaşmadan, teknik altyapı eksikliğine kadar bir dizi sorunla baş edemez durumdadır. beton malzemeleri üretimi, tekstil, mobilya imalatı, ambalaj malzemeleri üretimi önemli yer tutuyor. Tios Antik Kenti’nden sonra Çaycuma’nın Kadıoğlu köyünde de tarihi değere sahip mozaikler bulundu. Ancak bu eserler, define arayıcılarından zarar görmemesi için yeniden toprak altında. Yörenin Kültür Vadisi Tarihi içinde günyüzüne çıkacağı günü bekliyor. Çaycuma’dan söz etmişken, ilçedeki yeraltı su kaynaklarını ve mağaraları da unutmamak gerekir. Bunların en ünlüsü eski ÇaycumaZonguldak yolu üzerinde bulunan Çayır Köy Mağarası. Tarihi ve doğal güzelliklerle bezeli bu ilçede yurttaşlar kendi kültürlerinde yaşama nasıl seslenir bilir misiniz? Şöyle: “Karadır kaşların, benzer ölüme. Yardan ayrılmak zarar ömüre...” 1500’lü yıllara yolculuk Gökçebey a ne dersiniz? ay şm lu u b le er el n sa ef ’de larının yüzde 60’ından fazlası ormanlık alanlarla kaplı. İlçenin tarihi ise belki tahmininizden de öteye, 1500’lü yılların başına uzanıyor. Sekiz adet tepeyle çevrili ilçede yurttaşlar 1970’li yıllara değin tarıma dayalı rençperlik kültürüne bağlı olarak yaşamını sürdürmüş. Haliyle bu yıllara kadar ilçedeki konutlar geleneksel halk mimarisi yöntemiyle inşa edilmiş. Eğer yolunuz Herkime ve Namazgâh gibi köylere düşerse, hali hazırda ahşap yığma tekniğiyle yapılan geleneksel mimari evleri görebilirsiniz. Sosyal ve ekonomik açıdan bütünleşen üç ilçesi var Zonguldak’ın. Devrek, Gökçebey ve Çaycuma... Her üçü de Filyos Vadisi’nin çevresinde yer alıyor. Bu üç ilçe sosyal ve ekonomik olarak bütünleşiyor çünkü BartınAnkara ve ZonguldakAnkara karayolu, bu üç ilçenin sınırlarından geçiyor. Bölgede Filyos Irmağı’nın bulunması, dünya arkeolojisinin ilgi gösterdiği tarihi Tios Antik Kenti, Kokaksu Havaalanı gibi nedenler de sözü edilen bölgeyi kentin “ana arterleri” haline getiriyor. Ancak biz sizleri şimdi kentin şirin ilçesi Gökçebey’e doğru kısa bir yolculuğa çıkarmak istiyoruz. Gökçebey, köy ve beldeleriyle birlikte yaklaşık 13 bin nüfusa sahip. İlçe toprak Her şeyden önce barış Gökçebey’e yolunuz düşerse, sizlere mutlaka görmeniz gereken bir yerden daha söz etmek istiyoruz. Efsaneleriyle ünlü Kara Salih Dağı’ndan... Efsaneleriyle ünlü dedik çünkü bu dağ adını korsanlarla savaşırken yaralanan Kara Salih’ten alıyor. Kara Salih, Filyos Kalesi civarında, o zamanki Tios, savaşırken sol kolundan yaralanır. Yaralanınca Tavuktepesi’ne, oradan da Aloğlu Kalesi’ne atlar. Bu kalede, aldığı yaradan sonra kopmak üzere olan kolunu kılıcıyla kesip, Kara Salih Dağı’na atlar. Efsanenin geçmişinin 500 yıldan fazla olduğu tahmin ediliyor. Size bu efsaneyi neden mi anlattık? Çünkü efsanenin özünde “savaşın yıkıcılığı ve barışın önemi” vurgulanıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle