16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DEPREM SENARYOLARI VE İZMİR a.muzaffer tunçAG * 22 NİSAN 2011 SAYFA 9 Japonya’daki son deprem ve ardından gelen tsunami felaketinin büyüklüğü, tüm dünyayı sarstı. Televizyonlarımızda an an izlediğimiz felaketin dramatik boyutlarına üzülürken, Japonların böylesi büyük yıkım karşısındaki olgun davranışları herkesi şaşırttı. Japonların bu olgun davranışının arkasında ne vardı? Genlerindeki bir özellikten dolayı mı böyle davrandılar? Yoksa yıllar boyunca süren eğitimin sağladığı bir davranış bütünlüğüne mi tanık olduk? Samuray filmlerindeki ya da Japon yazınındaki tiplemeleri düşündüğümüzde, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında Japonların yaptıklarını göz önüne aldığımızda, karşımıza sakin bir halk çıkmıyor. Tam tersine kişisel hırsları uğruna kimsenin gözünün yaşına bakmayan, yabanıl kişileri anımsıyoruz. Öyleyse işin sırrı nerede? Yerleşik bir deyiş ile “her şeyin başı eğitim” denir ya, işte orada… RADIUS projesi çerçevesinde seminer çalışmaları için iki kez gittiğim Japonya’da şunu gözledim: Japonlar, her şeyden önce yaşadıkları afetleri bir kader olarak görmüyorlar. Yaşadıkları coğrafya kaçınılmaz olarak doğal afetleri doğuruyor. Bunları durdurmak ya da ertelemek mümkün değil. Ancak Japonlar, bilimin yol göstericiliği ile alınacak önlemlerin, insani ve maddi kayıpları azaltabileceğini anlamışlar. 1923 yılındaki Kanto depreminde çeşitli nedenlerle 140 bin kişinin hayatını yitirmesiyle kentsel planlama ve yapı denetiminin ne denli önemli olduğunu kavramışlar. O yıldan bu yana depreme dayanıklı yapı yapmakta Japonlar başta gidiyor. Bir deprem ülkesi olan Japonya’da halkın böyle olgun bir davranış bütünlüğü içinde olmasının bir nedeni de, her düzeyde yönetim organının halkı bilinçlendirmeye çalışması. Kobe depremini tetikleyen fayın üstüne kurulu “deprem müzesi”ne otobüs otobüs gelen genç yaşlı Japon’u görünce şaşırmadım dersem yalan olur. İzmir İnşaat Mühendisleri Odasında Mehmet Karcı Başkan, Saadettin Uçkun Sekreter üye iken İzmir’de Büyükşehir Belediyesi ile birlikte Japonya’dakine benzer bir çalışmaya girişildi: RADIUS… Bilindiği gibi, İzmir, Birleşmiş Milletler Doğal Afet Zararlarının Azaltılması On yılı Programı kapsamında gerçekleştirilmiş olan RADIUS projesine dünya çapında seçilen 9 kentten birisiydi. 19961999 yılları arasında İzmir Büyükşehir Belediyesi adına Boğaziçi Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen çalışmalar, RADIUS projesinin başarı ile yürütülmesi için gerekli bilgileri sağladı. Üniversiteleri, Meslek Odalarını, tüm Kamu kuruluşlarını, konuyla ilgili dernekleri vb. kapsayan bu çalışma başta anlaşılmadı. Ta ki meşum 1999 Marmara depremi olana dek. Şimdi İzmir’de deprem ile ilgili yürütülen her çalışma RADIUS projesine atıfta bulunuyor, bu da bu çalışmayı yürütenleri çok mutlu kılıyor. RADIUS için hazırlanan “İzmir Deprem Master Planı” çalışmasının “Tanıtım” bölümünde şöyle deniyor: “İzmir gibi deprem tehlikesine maruz büyük şehirlerimizdeki deprem riski nüfus artışı, yanlış arazi kullanımı ve yapılaşma, yetersiz altyapı ve servisler ve çevresel düzensizlikler nedeni ile artmaktadır. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde, bir deprem sonucu oluşacak maddi ve sosyoekonomik tahribat, yalnızca İzmir kentinde değil fakat kısıtlı mali kaynak ve yatırım potansiyeline sahip ülkemizin ekonomisinde de ciddi sıkıntılara yol açacaktır. “İzmir gibi depremlerin yıkıcı etkisine maruz kalacağı bilinen kentsel alanlarda, depremlerin etkisi en iyi şekilde "Deprem Tehlike ve Hasar Senaryoları" ile tanımlanabilir.” Prof. Dr. Mustafa Erdik, Prof. Dr. Atilla Ansal, Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu, Prof. Dr. Aykut Barka, Prof. Dr. Özal Yüzügüllü gibi kendi alanlarında uluslararası üne sahip uzmanlar tarafından ülkemizde bir ilk olarak yapılan çalışmayla ilgili olarak şöyle bir tanım getiriliyor: “Kentsel alanlardaki depremlerin etkisinin tahmini için gerekli öğeler; tarihsel deprem bilgileri, jeolojik, jeoteknik, ve sismolojik veriler, deprem tehlikesinin probabilistik veya deterministik değerlendirmesi, yer hareketinin yerel şartlara göre değişiminin tahmini, ve mikrobölgeleme bilgisinin GIS (Geographical Information System) veritabanı ve haritaları şeklinde hazırlanmasıdır. Bu kapsamda: İzmir'i etkilemiş tarihi depremler ve yaratmış olduğu hasarlar detaylı olarak incelenmiş; Deprem, jeoloji ve jeoteknik veriler incelenerek yer hareketi ivme ve spektral ivme haritaları elde edilmiş; Zemin cinsi ve çeşitli mikrobölgelendirme haritaları hazırlanmıştır. Deprem tehlikesi haritalarının hazırlanmasında probabilistk ve deterministik (senaryo depremi) yöntemler kullanılmış ve gerek şiddet ve gerekse spektral ivme esaslı deprem tehlikesi tanımlamalarına yer verilmiştir.” RADIUS, tamamlandığından bu yana İzmir’de depremle ilgili tüm çalışmalara altlık oluşturdu, bir başvuru noktası oldu. Geçtiğimiz yıl İzmir Valiliğinin düzenlediği Çalıştayda 10 yıl boyunca kamu kurumlarının (İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Bayındırlık Müdürlüğü, Sivil Savunma Müdürlüğü vb.) RADIUS Projesinde sözü edilen konularda neler yaptıkları ele alındı. İzmir'de Deprem Riskinin Azaltılmasına Yönelik çalışılmaların ilerletilmesi konusunda görüş birliği sağlandı. Bu yazıyı bitirmeden bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. RADIUS ve “İzmir Master Planı” gibi çalışmalar bize, deprem riskini azaltıcı çalışmaların yalnızca dıştan gözlemlerle yapılamayacağını, senaryo depremi temel alınarak risk analizlerinin yapılması gerektiğini öğretti. Yeni çalışmalarda bu nokta gözden kaçırılmamalıdır. * İnşaat Yüksek Mühendisi Konak Belediyesi eski Başkanı YAPI DENETİM ve İŞ GÜVENLİĞİ 17 Ağustos... Tam 11 yıl geçti üstünden Marmara Depreminin… Hem büyüklük ve etkilediği alanın genişliği, hem de sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biriydi o… İşte maalesef o zaman fark ettik ki, aslında öldürücü olan deprem değil, binalardı… Depremin sonuçlarını bu kadar ağır ve can yakıcı yapan; proje hataları, kullanılan malzemenin yetersizliği, zemin yapısına uygun temel seçimi yapılmaması, kaçak yapılar gibi sebeplerdi elbette. Ama daha önemli etkenler ise, eğitimsiz ve yetkisiz insanlarca inşaat yapılması ve yeterli kontrolün olmaması. 2001 yılında uygulamaya giren 4708 sayılı “Yapı Denetimi Hakkında Kanun” ve “Yapı Denetimi Uygulama Usul ve Esasları Yönetmeliği” ile can ve mal güvenliğini sağlayan, imar planına ve standartlara uygun, kaliteli malzemelerle yapı yapılması için ilk adım atılmıştır. Böylece, yönetmeliğe uygun denetimli inşaatlar sayesinde, depremin vereceği hasar ve can kaybı riskinin en aza indirilmesi amaçlanmıştır. Bunun yanı sıra, yönetmelikle birlikte yapılarda iş güvenliği ön plana çıkmıştır. Bu sebeple yazımda, inşaat alanında iş güvenliğinin öneminden bahsetmek istiyorum. Öncelikle, iş güvenliği nedir? İş kazalarının oluşma risklerini belirleyerek önlem almak ve çalışanların sağlıklı ve güvenli şekilde çalışmalarını sağlamak üzere alınması gereken tedbirler dizisidir. İnşaat alanlarında, iş kazalarının oldukça çok yaşandığı bilinmektedir. Özellikle şantiyelerde, iş kazalarının başlıca sebepleri; yüksekten düşme, bareteldivenemniyet kemeri gibi kişisel koruyucuların kullanılmaması veya yanlış kullanımı, kaygan zemin, elektrik çarpması, kazı sırasında yaralanma, düşen malzemeler, yüksek gürültü nedeniyle işitme kaybı ve iş makinelerinin eğitimsiz kullanılmasıdır. Bu gibi sebepler sonucu; yaralanma ve ölümle sonuçlanabilecek iş kazalarının yaşanmaması için inşaat alanındaki riskler belirlenmeli, önlemler alınmalı ve bu önlemlerin gerçekten uygulanıp uygulanmadığı denetlenmelidir. Bu denetleme, şantiyede bulunan iş güvenliği mühendisinin yanı sıra, Yapı Denetim Kuruluşunun da sorumluluğundadır. Yapı Denetim firması kazalara sebebiyet verebilecek noktaları dikkatle incelemeli, gerekli tedbirlerin alınması için gerekiyorsa yapı müteahhidini yazılı olarak uyarmalıdır. Unutulmamalıdır ki, çalışanların sağlığının korunması ve iş güvenliğinin sağlanması ile ilgili tüm bu çalışmalar, can kaybını ve yaralanmaları azaltırken, aynı zamanda üretimi artırıp, maliyeti de düşürecektir. Hem inşaat alanında çalışanların güvenliği sağlamak, hem de insanların güvenle oturacağı sağlam yapılar yapmak bizim görevimiz. 17 Ağustos’un hiç unutulmaması ve sağlıklı yapılar da güvenle oturmak dileğiyle… Özge ÖZDEMİR / Çevre Mühendisi İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ EĞİTİMİ Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Yapı Denetim Kuruluşları Derneği Birliğimizin “işçi sağlığı ve İş Güvenliği” konusunda ortaklaşa yapmış olduğu 07.07.2010 tarihli toplantıda; İş Güvenliği kapsamında her Yapı Denetim Kuruluşundan bir adet Uygulama Denetçisi İnşaat Mühendisinin bu kapsamda verilecek olan eğitimi alması ve bu eğitimi alan kişilerin kendi kuruluşları bünyesindeki diğer mühendisleri bilgilendirmesi ve eğitmesi konusunda mutabakata varılmıştı. Ancak 02.11.2010 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Güvenliği Genel Müdürlüğünde yapılan “Yapı Denetimi İSG Protokolü Yürütme Kurulu Toplantısında” Çalışma Bakanlığı temsilcileri tarafından Yapı Denetim Sektöründe bulunan tüm denetçi mühendislerinin ve yardımcı kontrol elemanlarının eğitime alınacağı ve iki gün sürecek olan bu eğitim için her katılımcının Ankara’ya çağrılacağı söylendi. Bu durum ülkedeki tüm Yapı Denetim Kuruluşlarının elemanlarının hepsinin birden Ankara’ya gitmesi anlamına geliyordu. Birliğimizin girişimleriyle anılan eğitimlerin belli merkezlerde yapılmasına kararı alındı. İstanbul (İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Çanakkale) İzmir (İzmir, Aydın, Denizli) Bursa (Bursa, Balıkesir, Yalova) Antalya (Antalya) Adana (Adana, Gaziantep, Hatay) Ankara (Ankara, Bolu, Düzce, Eskişehir) Merkezlerinde yapılacak eğitimlerde Denetçi Mühendislere “işçi sağlığı ve İş Güvenliği” eğitimi verilmeye başlandı. İzmir eğitimleri 9 – 31 Mayıs tarihleri arasında Bayındırlık İl Müdürlüğü salonunda yapılacak. Burada alınan eğitimler sonrasında Müteahhit Firmalar uyarılacak ve bilgilendirilecek. Tabii burada en önemli görev Müteahhit Firmalara düşüyor, sonuçta iş güvenliği ile ilgili önlemleri alman onların görevi. Denetimlerimizden biliyoruz ki işleri çok zor, çoğu zaman çalışanlar alışkanlıklarından dolayı emniyet kemeri ve baret takmak istemiyorlar ama en önemli konu simgesel olarak emniyet kemeri ya da baret değil güvenli çalışma mantığının her iki taraf açısından da kabul edilmesi. M. Osman AKBAŞAK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle