14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ Milli Mücadele devam ettiği sırada, Büyük Millet Meclisi, ordunun ve halkın moralini ve heyecanını artırmak aşılamak amacıyla bir milli marş hazırlanmasına karar verdi. Bu karar çerçevesinde şairlere duyuru yapılarak 25 Ekim 1920 günü “İstiklal Marşı” başlığıyla açılan yarışmada eserlerin teslimi için 23 Aralık gününe kadar süre tanındı. Türk milletinin içinde bulunduğu mücadeleyi yansıtması düşünülen şiirlerden seçilecek olanın şairi 500 lira ile ödüllendirilecek, bunun ardından bir beste yarışması açılacaktı. Duyurunun ardından ülkenin dört bir tarafından yüzlerce şiir yollandıysa da aralarından bir seçim yapılamıyordu. Bunun üzerine, Maarif Nazırı Hamdullah Suphi Bey 5 Şubat 1921 günü, yarışmaya katılmamış olan Mehmet Akif Bey’den bir şiir yazmasını rica etti. 26 Şubat 1921 tarihli Meclis oturumunda, Mehmet Akif Bey’inki de dahil olmak üzere yedi ayrı güfte ele alındı. Kesin bir seçim yapılmadan evvel bu yedi şiirin basılması düşünülüyorsa da, 1 Mart günkü oturumda Hamdullah Suphi Bey kendi seçiminin Mehmet Akif Bey’in şiirinden yana olduğunu söyleyerek kürsüden bu şiiiri alkışlar arasında okudu. Hemen ardından birtakım tartışmalar yaşanmaya başladı. Kütahya Mebusu Besim (Atalay) Bey, Hamdullah Bey’in seçimine bazı noktalarda muhalefet ediyordu: “Efendim, şiirler iki türlüdür. Ya hislerin ifadesidir, yahut derin veyahut ağlatıcı bir ruhun, ağlatıcı bir galeyanın aksidir. Şiir bu iki şekil üzerine doğarsa makbul ve muteberdir. Dünyada o şiirlerdir ki halk arasında yaşar. Ya yüksek ve bedii bir histen doğar, ya muhrik bir helecandan doğar. Böyle olmayıp da ısmarlama yoluyla yazılırsa bu şiirler yaşamaz. Efendiler, bizim Cezayir Marşımız vardır. Bu, halk arasında yaşıyor. Bu, müsabaka ile yazılmamıştır. Bu, ağlayan bir ruhun, eline silahını alarak düşmana koşan, vatanına koşan bir ruhun hissiyatını terennüm eder. Marseyyez’in nasıl söylendiğini bilirsiniz. Büyük İnkılap esnasında silahını almış koşan bir gencin söylediği şiir birden bire taammüm etmiştir. Evvela bu gibi şiirlerin memleketin maruz kaldığı felaketlere ağlayarak, titreyerek güftesi değil, bestesi söylenir. Ismarlama şiirlere verilecek memleketin parası yoktur.” Hamdullah Bey ise Besim Bey’e cevaben bu yarışmanın mantığını bir kez daha açıklayarak, halkın heyecanını ifade edecek bir marş hazırlanması düşüncesiyle üzere memleketin şairlerine müracaat edildiğini, bu şairlerin bütün memleketin kederlerini, ıstıraplarını veya iftiharlarını dile getiren şiirlerini yolladıklarını, bunların para karşılığı yazılmış şiirler sayılamayacağını, zaten müracaat edildiğinde hiçbiriyle para konuşması yapılmadığını, Mehmet Akif Bey’in ise para lafından en çok kaçınan şair olduğunu dile getirdi. Bu arada söz alan Kastamonu Mebusu Dr. Suat Bey de seçimini Mehmet Akif Bey’den yana yaptığını, şairin İstiklal Marşı’ndan evvel yazdığı şiirlerle zaten okuyanların en derin hislerine dokunduğunu, memleketin hissiyatını tercüme etmek için gereken kudrete sahip olduğunun tartışılamayacağını ifade etti. Bu marşın milletin ruhundan doğma bir marş olmadığı kanısındaki Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey ise kendisine gelen biri imzalı, biri imzasız iki mektuptan şöyle söz etti: “Bu mektupta deniliyor ki, diğer verilmiş olan manzumeleri de okuyunuz, onların içinde seçilmiş olanlardan daha muvafıkı vardır. Mektup sahibi Garp Ordusu’na gitti. İmzasiyle gösterebilirim. Arkadaşlar, tekrar ısrar ediyorum, bir özel edebi encümen teşkil edilmeli ve seçim onun reyine bırakılmalıdır.” Tam bu sırada, Trabzon Mebusu Celal Bey’in müsaade isteyerek, kendisinin de haddi olmayarak bir şiir karaladığını, bunun Meclis’te okunmasını istediğini söylemesi yeni tartışmalara yol açtı. Kimi mebuslar yarışmanın artık tamamlandığını, dolayısıyla yeni şiirlerin kabul edilemeyeceğini, bir kere bir şiir kabul edilirse bundan sonrakilerin reddedilemeyeceğini söylerken, diğer bir kısım da “Marş lazımdır. Hangisi güzel olursa o lazımdır” kanısındaydı. Ancak yapılan oylamada Celal Bey’in şiirinin okunması kabul edilmedi. İzmit Mebusu Hamdi Namık Bey’in fikri, milli marş yapma ihtiyacıyla bir yarışma açılıp da içinden seçim yapmanın Meclis’in işi olamayacağı, bunun bir sanat anlayışı gerektirdiği, gerekirse edebiyatla uğraşmış olan mebuslardan bir edebi encümen oluşturulmasının uygun olacağıydı; eğer bu yapılamayacaksa da söz hakkı maarif vekiline tanımalı ve itiraz edilmemeliydi. Hamdullah Bey’in sonuçta seçimin yine gelip Meclis’e dayanacağını söylemesi ve yedi şiir için ayrı oylamalara gidilip seçim yapılmasını önermesi üzerine bu sisteme başlandı. Oylama yapılırken, farklı görüşleri olanlar dertlerini dile getiriyor, onların bu görüşleri de oya sunuluyordu. Sonuç olarak Mehmet Akif Bey’in şiiri oy çoğunluğuyla seçilince, mebusların ısrarı üzerine bu şiir Hamdullah Bey tarafından bir kez daha kürsüden okundu ve ayakta alkışlandı. İstiklal Marşı’nın güftesi seçildikten sonra, beste için yine 500 lira para ödüllü bir yarışma açılarak mayıs ayı sonuna kadar süre tanındı. Yarışmaya gönderilen eserlerden Ali Rıfat (Çağatay) Bey’in bestesi kabul edilip 1924 yılından 1930 yılına kadar İstiklal Marşı bu besteyle çalındı. 1930 yılından itibaren ise Ekrem Zeki Üngör’ün bestesi esas alındı. 234
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle