Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Aylar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
YENİ TÜRK SİNEMASI Nur Akalın’ın bu ikinci uzun metraj filmi, 2007’de hayatını kaybeden büyük bestekâr ve bağlama üstadı Özer Şenay’a adanmış. Film, çalıştığı inşaattaki patronunun ölümü, yakın bir arkadaşının başına gelen kaza gibi tanık olduğu olaylar nedeniyle polis tarafından aranan ve yakalanırsa askere gönderileceğinden korkan Sinan’ın hikâyesini anlatıyor. Sinan İstanbul’un yeraltı dünyasında, abisini ve kız kardeşini bulmak üzere, üzerinde kimlik bulundurmadan, bahisçilerin, boksörlerin ve barmenlerin arasından geçtiği maceralı bir yolculuğa çıkıyor. (Yön: Nur Akalın, Türkiye, 83 dk) AKO Sİ?/HOW ARE YOU? Ailesi yıllar önce Bosna’dan İstanbul’a göç etmiş olan Semahat, ilerlemiş yaşına rağmen ata topraklarına seyahate çıkmaya karar verir. Ona iki kişi daha katılır: yolculuğunu filme almak isteyen Fatih ve arkadaşı Ufuk. Saraybosna’da Semahat’ın seksen iki yaşındaki kuzeni Muhammed’i bulurlar ve son savaşın tüyler ürpertici gerçekleriyle yüzleşirler. Selim ve Lidya, Selim’in ailesini ziyaret için birlikte Almanya’ya yola çıkarlar. Yolda bir cinayete tanık olurlar, arabaları ellerinden alınır, bir köye sığınırlar ve etnik bir çatışmanın ortasında kalırlar. Hayatta kalma mücadelesi veren insanlar için geçmişin ve gelecek umudunun bir anlamı yoktur. İnsanları ayıran bir yer vardır. Tam oradadırlar. (Yön: Özlem Akovalıgil, Türkiye, 107 dk ) Dijital çekilerek yine dijital gösterime giren ilk uzun metrajlı Türk filmi Kış Bahçesi ve bunu izleyen Kabuk ile kendine özel bir izleyici kitlesi edinen Uygar MERDİVEN ALTI/UNDERGROUND Asan’ın üçüncü uzun metrajlı filmi “düğüm” metaforunu merkez alıyor. Düğüm’ün dünya prömiyeri festivalde yapılacak. Nedir “Sonsuzluğun öteki saatlerinde de bu böyle sürüp gidiyordu” diyen Lautréamont’un kastettiği? Nedir Ece Ayhan’ın şiirinde “düğüm”e dair olan? Nedir “yürümeyen”, evlerin o kapalı düzeninde? Sahi, nereden başlanır bir “düğüm”ü çözmeye? (Yön: Uygar Asan, Türkiye, 71 dk) Kİ DİL BİR BAVUL/ ON THE WAY TO SCHOOL Ankaralı belgesel yönetmenleri Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın, 2008 Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali’nde (IDFA) Joris Ivens ödülü için yarışan son filmleri, üniversiteden yeni mezun olmuş ve uzak bir Kürt köyüne atanmış bir Türk öğretmenin bir yılını, okula yeni başlayan ve Türkçe bilmeyen çocuklarla yaşadıklarını anlatır. Bir yıl boyunca öğretmenin farklı bir topluluk ve kültür içindeki yalnızlığına, çocuklar ve köylülerle yaşadığı iletişim problemine, çocuklardaki değişime tanık oluruz. Bu süreç boyunca öğretmen ve çocuklar birbirlerini yavaş yavaş tanımaya ve anlamaya başlarlar. (Yön: Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan, Türkiye, 81dk) ANKURTARAN/İSTANBUL (REDUX)/L.I.F.E.G.U.A.R.D./I.S.T.A.N.B.U.L. (REDUX) Hikâye akışları birbirinden farklı noktalarda olan dört film aynı anda başlar. Kimi kırılma noktasında, kimi aksiyonun gittikçe arttığı, kimi ise azaldığı noktaya yaklaşan, kimi de belki daha filme girmeden önceki o ilk cazibe yaratma, ya da jenerik aktıktan sonra tekrardan çıkan “son gerilim anı”nda… Ancak bu birbirinden oldukça farklı dört hikâye, izleyicinin ancak “Vahiy Kitabı”nın Kutsal Ruh yoluyla iletişim kurarak algılayabileceği prekognitif (ileriye doğru giderken başa doğru ilerleyen) anlatım diline benzer bir tarzda gerçek bir ortak sona ulaşacaklardır. (Yön: Bozkurt Palanduz, Türkiye, 92 dk) EKÇİ/THE WATCHER Birçok kısa filmin ve video klibin yönetmenliğini üstlenen Özcan Tekdemir’in dördüncü uzun metrajlı filmi gayet düşük bütçeli bir yapım. Dursun büyük bir sitede bekçilik yapan, hayatı boyunca beklemiş bir adamdır. Dış dünya ile ilişkisini çoktan kesmiştir; bir hayat kadınıyla, onun AIDS olduğunu bilerek beraber olur. Yıllar sonra hastalığı yüzünden işine son verilir. O da ölümü beklemek yerine ölüme gitmeyi tercih eder. Ama son anda ölmek yerine öldürür. O anda beklemek istediği şeylerin değiştiğini anlar, artık insanların ölümünü bekleyecektir. Beklemek hiç bu kadar kanlı olmamıştır. Zamanla, işlediği cinayetler de ona haz vermez olur. (Yön: Özcan Tekdemir, Türkiye, 78 dk) İ B K C DÜĞÜM/KNOT BELGESELLER Zaman ‘belgesel’ zamanı... RINE: HEWÎTÎ/A FATAL DRESS: POLYGAMY Ödüllü kısa filmi Son Oyun’la tanınan Müjde Arslan, on altı yaşında amcasının oğluna kuma giden ve yıllar içinde gördüğü şiddetin de etkisiyle aklını yitirip felç geçiren halası Emine’nin hikâyesinden yola çıkarak Mardin’de kumalığı ve kadınlar üzerindeki etkilerini anlatıyor. Bu belgeselde Emine’nin hikâyesini diğer kuma kadınlar anlatıyor bir bakıma. Kumalık, kadına uygulanan şiddetin bir tarafını oluşturuyor; bu yüzden kadınlar, kumalığı “ölüm elbisesi”ni giyip yaşamak olarak niteliyorlar. Emine bir daha konuşmayacak, peki ya diğer kuma kadınlar? ÖLÜM ELBİSESİ: KUMALIK/KIRASÊ MI (Yön: Müjde Arslan, Türkiye, 52 dk) Sene 1957. Erzincan’ın ücra bir köyü. Dört köylünün aya seyahat etme çabaları, ele geçen siyahbeyaz fotoğraflar kullanılarak ve yöre halkından bir anlatıcı yardımıyla belgeleniyor. 1957’de gerçekleşen bu olaylar hakkında birçok farklı alandan saygın Türk aydını görüşlerini bildiriyor. Sonuçta film, tuhaf bir şekilde, bir tarih belgeseli olmaktan ziyade çağdaş Türk kültürünün derinlemesine bir incelemesine dönüşüyor. İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma Jürisi başkanı Kutluğ Ataman’ın son eserinde Alim Rüstem Aslan, Murat Belge, Seçkin Dindar, Sibel Eraslan, AYA SEYAHAT/JOURNEY TO THE MOON Nilüfer Göle, Mahir Kaynak, Etyen Mahçupyan, Turgay Oğur, Atila Özgüç, Özge Samancı, Bülent Somay, (Panter) Emel Yıldız konuşmacı olarak yer alıyor. (Yön: Kutluğ Ataman, Türkiye, 79 dk) ARA ALTINDAN ALTIN MİKROFONA/FROM BLACK GOLD TO GOLDEN MICROPHONE 1940’ta Raman Dağı’nda petrol bulunmasıyla Siirt’e bağlı Beşiri ilçesinin İluh köyü kısa sürede kent olur ve Batman adını alır. TPAO ilk rafinerisini kurar, hızlı bir şekilde sosyal tesislerini açar. 1963’te bir orkestraya ihtiyaç duyulur ve bu da kurulur. Müzisyenler profesyoneldir. Hürriyet Gazetesi 1965 K 8. SAYFA 28. ULUSLARARASI İSTANBUL FİLM FESTİVALİ