22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ANILARINA Elia Kazan 100 yaşında SUNGU ÇAPAN 1913’te ABD’ye göçen Ermeni kökenli Kazancıoğlu ailesinin, 1909 İstanbul (kimi kaynaklara göre Kayseri) doğumlu oğlu, yedinci sanatın saygın isimlerinden Elia Kazan yüzüncü doğum yılında, en ünlü filmlerinden Viva Zapata’yla anılıyor festivalde. 20. yüzyıl Amerikan sanatına sinematiyatro yönetmeni, senarist ve roman yazarı olarak epeyce katkıda bulunan, A Streetcar Named Desire Arzu Tramvayı (1951), Viva Zapata (1952), On the Waterfront Rıhtımlar üzerinde (1954), East of Eden Cennet Yolu (1955), Baby Doll Taş Bebek (1956), Splendor in the Grass Aşk Bahçesi (1961), America America (1963), The Arrangement Kader Değişmez (1969) gibi başarılı filmleriyle çağdaş sinema tarihinde çoktan yerini alan, Amerikan edebiyatının John Steinbeck, Tennessee Williams, F. Scott Fitzgerald, William Inge, vb. gibi, işbirliği yaptığı, namlı yazarlarının yapıtlarını beyaz perdeye en iyi uyarlayan, Marlon Brando, James Dean, Eli Wallach, Lee Remick, Warren Beatty, vb. gibi yıldızları keşfeden, 1950’li yıllarda tüm bir oyuncu kuşağına damgasını vuran Actor’s Studio’yu 1947’de Lee Strasberg’le birlik te kuran, 1970’lerden itibaren kendini yazarlığa vererek Uzlaşma (The Arrangement) gibi çok satan romanlar yazan, dilimize de çevrilmiş, nefis bir otobiyografi (A life Bir Yaşam, 1988) de yayımlayan bu göçmen çocuğu, tanınmış sinemacı, üretken yaşamını 2003’de 94 yaşındayken noktaladı. Son yıllarında son bir film çekmeyi planladığı ülkemize sıkça geldi gitti, hatta 1988’de İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma Seçici Kurulu’na başkanlık etti Kazan. 1950’lerin başında Amerikan karşıtı etkinlikleri soruşturmasıyla, toptan bir komünizm paranoyasına kapılmış ABD’yi tam bir cadı kazanına çeviren McCarthycilik rüzgarında korkup muhbirlik edişinin acısını yıllarca vicdanında çekmiş ustanın en güzel filmlerinden Viva Zapata, 100 yıl öncesi Meksika’nın en sevilen halk kahramanı ve devrim önderlerinden gariban çiftçi Emiliano Zapata’nın iktidara yükselişini ve ‘dış mihraklarca’ düşürülüşünün hikâye eder özetle. Devrimci Zapata’yı canlandıran en parlak dönemindeki Brando’nun başarısına, kardeşini ve karısını oynayan Anthony Quinn ve Jean Peters’in de eşlik ettiği, senaryosunu Steinbeck’in imzaladığı bu ünlü Kazan klasiği, Zapata’ya pusu kurulan, unutulmaz hüzünlü finaliyle belleklere yerleşmiştir. Malum nedenlerden (Türk aleyhtarlığı) ötürü bizde hiç gösterilmemiş olan, ailesinin göç edişi ve ABD’de çok zor koşullarda yeni bir hayat kurmasından esinlenerek çekimine 1962’de Türkiye’de başladığı, en kişisel filmi America America’nın da günün birinde festival programında yer almasını dileriz, 40 yıl kadar önce America America’yı gözyaşları içinde seyretmiş biri olarak. Bir Amerikan miti: Paul Newman ASLI SELÇUK irminci yüzyılın en büyük aktörlerinden Paul Newman (19252008) Marlon Brando, James Dean gibi Amerikan sinemasının ikonlarından biriydi. İsyancı, serseri karakterleri canlandıran Brando ve Dean’e karşın Newman’ın yorumladığı antikahramanlar onun masmavi, manyetik bakışlarından ötürü değişik bir sevecenlik taşırlardı. Altmışların gözde oyuncusu, seks simgesi olan Paul Newman, ardı ardına yaptığı filmlerle 1950’lerden 60’lara (The Hustler, Sweet Bird of Youth/Yaralı Kadın, Hud/Çılgınların Günahı, The Outrage, Hombre/Asi Kabadayı, Butch Cassidy and the Sundance Kid/Sonsuz Ölüm), 70’lere (The Life and Times of Judge Roy Bean/Yargıç Roy Bean, The Sting/Belalılar, Buffalo Bill and the Indians/Buffalo Bill ve Kızılderililer, Quintet) 80’lere (Absence of Malice, The Verdict) uzanan ender oyunculardan biriydi. Doksanlı ve ikibinli yıllarda genç kuşak yönetmenler, Coen kardeşler (The Hudsucker Proxy) ve Sam Mendes’te (Road to Perdition/Azap Yolu) bu dev aktörle çalıştılar. Kişiliği, çekiciliği, zekasıyla yorumladığı karakterleri özellik katarak yansıttı. İndirgenmez dokunuşuyla karakterleri başkalaştırdı. Hiçbir filminde basmakalıp değildi. Her film onun için ayrı bir serüvendi. Amerikan mitinin yüzlerini, kaybedenleri, kurbanları yetkinlikle yorumladı. Parlak, güzel adam görüntüsüne Y pek aldırmayan, sürekli oyunculuğunu ön plana çıkaran aktör kendisiyle dalga geçmeyi de severdi. Karısı Joanne Woodward’ı oynattığı dört uzun metraj yönetti: Rachel Rachel (Yasak Aşk/1968), Gama Işınlarının Papatyalar Üstündeki Etkisi/1972, The Shadow Box/1980, Sırça Kümes/1987). Yardımsever oyuncu uyuşturucuiçki bağımlılarıyla dayanışmak için bir vakıf kurdu, kanserli çocuklara yüksek bağışlarda bulundu, Demokratları, eşcinselleri, nükleer silahsızlanmayı destekledi. Üç Akademi ödülü alan Newman, George Clooney, Russell Crowe gibi çok sayıda oyuncuya örnek oldu. Absence of Malice’te karşılıklı oynadığı Sally Field onu şöyle tanımlamıştı: “Tanrı bazen kusursuz insanlar yaratır, Paul Newman onlardan biriydi”. Adalet peşinde: Sydney Pollack ASLI SELÇUK önetmenyapımcıoyuncu Sydney Pollack (19342008) üretken, çalışkan, liberal, aydın, duyarlı bir kimlikti. Kırkların unutulmaz Amerikan sinemasının insanı odaklayan filmlerinde olduğu gibi o, birçok çalışmasında adaletsizlikleri, bireylerin savaşımlarını, medyanınkurumların karşısında yalnız kalan insanların haklarını savundu. İlk filmi The Slender Thread (1965) onun dünya görüşünü yansıtan sosyal bir dramdı. Bu filmin ardından bir Tennessee Williams uyarlaması geldi: This Property is Condemned (Lanetli Kadın/1966). Bu romantik ağıt, geçip giden zamanı, yitirilen bir Amerika’yı arayışı, masumiyete duyulan özlemi anlatıyordu. Sydney Pollack’ı yaratıcı yönetmen konumuna Horace McCoy’un unutulmaz romanı They Shoot Horses, Don’t They’den (Atları da Vururlar) uyarladığı sarsıcı sosyal dram(1969) taşıdı. “Büyük Bunalım” döneminde geçen, geleceklerini dans maratonundan edinecekleri paraya bağlamış umutsuz insanların etkileyici öyküsü Amerikan toplu Y munun yaşadığı bunalımın güçlü bir yansımasıydı. Film, geçmişteki çıkışsız bunalımlarla günümüz krizleri arasındaki oluşumun sanki bir habercisiydi. Doğru yoldan uzaklaşan, batan bir Amerika’yla dans yarışmalarının, Hollywood’un düş fabrikalarının arasında koşutluk kuruyordu. Hümanist Pollack, düşüncelerden çok bireyleri, ideolojilerden çok duyguları yansıttı. Başta medya olmak üzere kurumlara, şirketlere hiç güvenmedi. O, her zaman oyunun kurallarını bilmeyenlerden, karanlık entrikaların tuzağına düşmüşlerden yanaydı. Geçmişten bugüne ulaşabilenlerin çaresizliklerini, yaşama tutunma çabalarını günümüz kuşku çağına aktardı. Akademi ödüllü Sydney Pollack’ta sempati duyduğu yalnız bireyleri gibi eski ve yeni Hollywood, bozulmamışa duyulan özlem, Amerika ve Avrupa arasında kaldı. O, her türün ustasıydı, sosyal dramlar (Atları da Vururlar, Elektrikli Binici, Absence of Malice), dönem dramları (Jeremiah Johnson, Havana), gerilimler (Şirket, Çevirmen), politik gerilimler (Akbaba’nın Üç Günü) romantik aşk öyküleri (The Way We Were, Benim Afrikam, Sabrina, Random Hearts) komediler (Tootsie) gerçekleştirdi. 20. SAYFA 28. ULUSLARARASI İSTANBUL FİLM FESTİVALİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle