24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 StYASET 84 Bir TürkYunan ilişkileri seminerinin ardmdan w SEMİH GÜNVER Biiyükelçi 7 Ekim 1984 tarihleri arasında An5 kara'da TürkYunan ilişkilerinin geleceği konusunda ilginç bir seminer düzenadamları... Fakültedekanlığı, geniş bir davetli listesi hazırlamıştı. Davetiyeler toplantıdan iki ay önce postalandı. Pek az cevap geldi. Panellere Türklerden kimlerin katıiacağı toplantı saatine kadar kesin olarak saptanamadı. Almanlardan 9, Yunanlılardan, Ankara'daki Büyükelçi ve müsteşarı dahil 6 kişi seminerde hazır bulundu. Siyaset adamları, devlet sorumluları ve memurlar seminere katılamayacaklarından Yunan Büyükelçisi Sotiros Constantopoulos ve Müsteşar Apostolidis, açılış konuşmalarından sonra salondan ayrıldılar. Açılış toplantısında, Almanların saptadıkları oyunun kurallarını, siyasal konulara ve iki ülke arasındaki anlaşmazlıklara değinerek ilk bozan Ankara Universitesi Rektörü Profesör Tarık Somer oldu. Sayın Rektör, beklcnilmeyen bir konuşma yaptı. Siyasi bunalım konularını tarihten bu yana ele aldı, kelimelerini hafifletmeye gerek görmeden Yunan hükümetlerinin megalo idea, Kıbrıs, Ege, adaların silahlandırılması gibi güncel konulardaki olumsuz davranışlarını anlattı. Bütün sorumluluğu karşı tarafa yükleyen, hamasi bir açıklamayı, Alman ve Yunanlıların üzerine soğuk bir duş gibi indirdi. Belki de fena da olmadı. "Sipariş üzerine mi yapıldı Hıncal Uluç, Orhan Birgit, Haluk Şahin, Artun Ünsal, Reha Muhtar renkli ve iyi niyetli konuşmalar yaplılar. Anılar, özlemler dile getirildi. Tavernalardan, uzodan, sirtakiden, yalancıdolma, patlıcan musakka, Paşa Limanı'ndaki Istanbullu Rumların balık lokantalarından söz edildi. Hafif eleştiriler yapıldı. İki basın arasında ahlak kurallarına uyulması temenni edildi. Vize uygulaması ve Kıbrıs Türk Cumhuriyetine giden gazetecilere pasaportlanndaki Kıbns vizesi dolayısı ile Yunanistan'a giriş müsaadesi verilmemesinden şikâyet olundıı. Almanlar, Yunanistan'a ait haberlerin veya politikanın Türk basınında yayımlanmasında Türk hükümetinin sansürü olup olmadığını sordular. Böyle bir şeyin söz konusu olmadığı en taze örnekleriyle anlatıldı. Orhan Birgit, işi, kendisine göre tatlıya bağladı: "Biz Kıbrıs Rum hükiimetini tanıyalım. Siz de Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıyın. Sorun bitsin, dost olalım" dedi. Almanlar hayretle baktılar, Türkler ılık, Yunanlılar serin gulumsediler. Bu toplantıya Münıtaz Soysal başkanlık etti. Ticaret odaları temsilcileri iyi hazırlanmışlardı. Rakamlar, istatistikler sıralandı. Bilsay Kuruç'un, biraz da eski plancı sıfateklif olarak bir TürkYunan dostluk derııeği kurulması fikrini ortaya attı. Bu derneğin Yunan ve TUrk kurucularının kcndi arkadaşlan arasından seçtiği uzunca bir listesini de okudu. Almanlar bu fikrin üzerine tehallükle atıldılar. Böyle bir dernek onlarca hükümetler üzerinde ciddi bir baskı aracı olabilecek nitelikteydi. Panel başkanı, fikre karşı çıkmadı. Teklifin iyi niyetle inceleneceğini, ancak hükümetlerin peşin mutabakatı olmadıkça böyle bir derncğin isleyemeyeceğini izah etti. Tasarı gerçekleşirse, kurucuların her akımın ve çalışma alanının temsilcilerinden geniş bir kadro halinde seçilmesi gerekeceğini de belirtti. lkinci konuşmacı ressam Turan Erol'du. Değerli sanat adamımı/, sözlerini esirgemedi. Gerçek bir şahin gibi kanat çırptı, gagaladı ve Yunan politikasının Papandreu'ya layık acı ve sert eleştirisini yaptı. Kendisine konu dışına çıktığı münasip şekilde hatırlatılınca da "Yunan politikası tamamen degişmedikçe biz sanat ve kültür adamlarının yapacağımız hiçbir şey yoklıır" diyerek kestirip attı. Almanlar ve Yunanlılar bu konuşma karşısında bir hayli bozuldular. Yunanlı profesör Coulombis*: "Doslluk ve barışı istiyorsanız, Batı Trakya'yı unutunuz. Yunan adalarını unutunuz. Kıbrıs'ı unutunuz. Biz 1923'tc megalo ideayı ve sonraları Fnosisi unuttuk" demck cesaretini gösterdi. Aynı Coulombis, ilim adamlan toplantısında Türkiye'nin Yunanistan'a savaş açmış olduğunu söylemişti. Başkan: "Unutulacak şeyler vardır. Asla unutulmayacak seyler vardır. Batı Trakya'yı biz de unuttuk. Ama Batı Trakya Türklerini, onlann varlıklarını, haklannı ve geleceklcrini asla unulamayı/. Yunan adalarını unuttuk. Fakat, Kge'deki haklanmı/ı vc Yunan adalannın l.o/an Antlaşması hükumleri çiğnenerek silahlandırılmalarını unutamayız. Kıbns milli sorunumuz. Unutıılması asla bahis konusu olama/" yanıtını verdi. Bu tartışmayı biraz da bizim şahinler tahrik etmişlerdi. Almanlar bu tartışma karşısında hafiften bozuldular. Fakat, çatışma o noktada kaldı. Yunanlılar kendilerine Yunan denilmesini de hafiften eleştirdiler. Yunan kelimesinin lonien'dcn geldiğini lonien asıllı telakki edilmelerinden ise ancak gurur duyacaklannı söylediler. Biz, bu konuda art niyetimizin olmadığını anlattık ve onlann lstanbul'a hâlâ "Constantinopolis" demelerini kınadık. Alman konuşmacılar zamirlerini biraz ortaya koyan mUdahaleler yaptılar. Kurulacak dostluk derneğinin, hükümetleri, dış politikalarında daha tavizkâr davranmaya teşvik edebileceğini, bir baskı aracı olabileceğini söylediler ve sanat ve kültür adamlarının hükümetin dış politikasını eleştirmek cesaret vc olanağını bulup bulamadıklarını sordular. Bir Alman, örnek olarak ABD'nin Vietnam müdahalesine karşı Amerikan sanat adamlarının ve hatta Hollywood yıldızlarının direndiklerini ve bu savaşın bitmesinde yapıcı rol oynadıklarını, Japonya'nın Kore ile olan anlaşmazlığının çözümünde de Japon sanat ve kültür adamlarının büyük rolleri olduklarını hatırlattı. örnekler, talihsiz seçimlerdi. Bu, belki kasıtlı bir davranış, belki de bir beyin yıkanması sonucu karşılaşacağı tepki düşünülmeden yapılmış bir öneri idi. Fakat, Kıbrıs'ı Vietnam'la karjştırmak büyük bir gaftı. Alman konuşmacının bu hususa dip lendi. Ev sahihi Ankara Universitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi idi. Fakat bu tasarının gerçek sorumlusu Federal Almanya Cumhuriyeti'nin Bochum kentindeki Ruhr Universitesi ve Friedrich Naumann Vakfı idi. Almaıı ilim adamları, Türkiye ile Yunanistan arasındaki bunalımın ve süre gelen çekişme koııularının orladan kalkmasında Türk ve Yunan ilim, basın, iş ve kültür ve sanat adamlarının ve çevrelerinin, hükümetlerin olumsuz politikalan üzerinde kendilerini itidâl ve makuliyete sevkettirebilecek bir etki ve hatta baskı unsuru olup olmayacaklarını araştırmak istiyorlardı. Bu fikir kendilerine kimin tarafından ilham edilmişti, pek anlaşılamadı. Ancak, girişiın, buııdan bir süre önce bir anketle başladı. Almanya'da yüzlerce soru> u bünyesinde toplayan, anket bültenleri hazırlandı. Bu bültenler Türkiye ve Yunanistan'da 250 aydına, gönderildi. Türkiye'de bu işi, Ankara'daki Basın ve Yayın Yüksek Okulu yüklenmişti. Dağıtılan bultenlerdeki sorulann Almanya'daki hazırlanışı sırasında Türk partnerlerin fikri her halde alınmamıştı. Sorular tek yanlı ve Rum görüşlerine daha uygun şekilde formüle edilmişlerdi. Kıbns'taki Türklerden "azınlık" diye söz ediliyordu. Türk Yunan ilişkilerinin bozulmasını etkileyen nedenler sıralanırken, örneğin Kıbrıs'ta 196374 yılları arasında cereyan eden olaylar sanki kasterı atlanmış gibiydi. Türklerin Yunanlıları, Yunanlıların Türkleri nasıl tanıdıklarını saptayacak sorular, bir başka garabet halindeydiler. Zeki mi, akıllı ını, dürüsl nıü gibi sorulara barbar mı gibi bir sorunun da eklenmesindc yarar görülmüştü. Sorulara cevaplar ya bir dörtgen içine bir çarpı işareti konularak, veya evet hayır şeklinde verilecek; ayrıca l'den 5'e kadar değerlendirme notları da sıralanacaktı. Bu anket, bir nevi üniversiteye giriş tcst sınavı sorularını andınyordu. Türk aydınlarından birçoğu soruların hazırlanış şeklinc itiraz ettiler. Buna rağmen anket yapıldı. Şimdi sonuçlar bilgisayara veriliyormuş, komputürler çalışacak ve sonuç ortaya çıkacakmış. Merakla bekliyoruz. Anket sorularındaki tuhaflık Ünlü Yunanlı tarihçi Dimitri Kitsikis, 1963 'te yaymlanan "Uluslararası Politıkada Propaganda ve Baskılar" adlı kitabtnm giriş bölümünde "Propaganda ile baskı arasındaki fark nedir?" diye sorar, "Propaganda aslında, kamuoyu üzehndeki baskıdır. Fakat propaganda dışında baskı, daha açıkçası, Yunan hükümeünin dış dtinyada siyasi baskısı tanınmtş kişilehn, ulusal baskı gruplarının ve Yunanistan'la dostluk derneklerinin yabancı hükümetler üzehndeki çalısmalannı, Yunan hükümeünin yabancı çevreler ve gruplar üzehndeki gayretlerini ve ulusal ve özellikle uluslararası basının faaliyetlehni bünyesinde toplar" diye cevaplandırır. Oyuna gelmemeliyiz. Oyun açık oynandı. Rektör, sözlerini tatlıya bağladı, dostluğun şart olduğunu ve buna çalışılması gerektiğini belirtli. Dekan Prof. Necdet Serin havayı yumuşattı. Naumann Vakfı Sözcüsü hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Sonra ilim adamları paneli başladı. Öğretim görevlilerimiz (Bilsay Kuruç, Oral Sander, Hüseyin Pazarcı, Ersin Onurduran ve diğerleri) bilinçli, yumuşak ve yapıcı konuşmalar yaptılar. Prof. Ruşen Kcleş'in yönetimindeki ilim adamları panelinde özellikle tstanbul'dan gelen iki eski politikacı Prof. Besim Üstünel ve Prof. Haluk Ulman dikkati çektiler. Üstünel daha yumuşak, Ulman daha yırtıcı idi. Büyükelçi Kâmuran Gürün de, sakin ve ölçülü üslubu ile tarihi gerçekleri hatırlatmakta çekince görmedi. Almanlar, Türkiye'nin Batı ile Doğu arasında köprü rolü oynadığı fikrine karşı tepki ve hatta kaygı gösterdiler. Türkiye'nin sadece Batıya bağlı kalmasını ve lslam dünyasına kaymasının önlenmesini temenni ettiklerini belirtilen konuşmalar yaptılar. tkinci gün, gazeteciler toplantısı da ilginç konuşmalara sahne oldu. Hasan Cemal, tı ile, idare ettiği bu toplantıda, Başbakan özal'ın ekonomi yolu ile dış politika sorunlarının düzeltilebileceği görüşü kendisini hissettirdi. Bu toplantı sakin geçti. Son gün, 7 ekim pazar, öğlcden sonra sanat ve kültür adamlan toplantısı yapıldı. Yunanhlardan dört temsilci, Almanlardan da beş kişi toplantıya katıldılar. Yunanhlardan birisi Selanik Universitesi profesörlerinden Coulombis, diğerleri pek tanınmayan üç gazeteci idi. Türkler oldukça kalabahktı. Bu toplantıda da bizim tarafta güvercinler çoğunlukta, şahinler azınlıktaydı. Başkanın yaptığı açış konuşmasından sonra ilk sözü şair özdemir tnce aldı. Toplantı öğle yemeğinin mahmurluğunu üzerinden atamamış olan konukların geç gelişi yüzünden yarım saatlik bir rötarla başlamıştı. Yunanlılar ve Almanlar, saat 17.00'de ayrılmak istiyorlardı. İki saatlik bir çalışma süresine on beş konuşmacıyı sığdırmak gerekiyordu. Halbuki herkes uzun konuşmak hevesindeydi. Yunancaya vakıf, Yunan edebiyatını yakından tanıyan şair lnce, kalın bir sesle ağır ağır konuşmaya başladı ve sözlerini 35 dakika sonra bitirebildi. Akademik bir konuşma yaptı, somut bir Ankara semineri Anketten sonra Ankara semineri düzenlendi. Daha önce, bu seminerin benzerleri sırasıyla Almanya'da ve Atina'da yapılmıştı. Bu seminerlerde neler konuşulduğunu, ne sonuçlara varıldığını öğrenmemiz mümkün olmadı. Duydugumuza göre, Atina toplantısına katılanların sayısı pek azmış. Türkiye'den de birkaç kişi seminere katılmış. Oturumlar kapalı cereyan etmiş. Herhangi bir bildiri yayımlanmamış, zabıt tutulrnamış. Ankara'daki seminer, Istatistik Enstitüsünün toplantı salonunda yapıldı. Ankara'nın bu gibi toplantılara en uygun ve birkaç dilden derhal çeviri yapılması olanağı bulunan bu salon bir hayli eskimiş. Arka sıralardaki tahta koltuklar gıcırdıyor, dinleme kulaklıklannın plastik kısımları gevşemiş, iki ayrı dil bazen bir kanaldan geliyor. Seminer 4 panel halinde yapıldı: Sırası ile ilim adamları, basın temsilcileri, meslek odaları temsilcileri, kültür ve sanat
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle