Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C SPOR VOLEYBOL MAYIS SALI TAKIM İÇİNDE ALTERNATİF YARATTIK YATIRIMIN BİZE GERİ DÖNÜŞÜ VAR Kurumunuz voleybola yaptığı yatırımın meyvelerini alabiliyor mu? F.E: Tabii ki voleybolun reklam açısından belli ölçüde bize geri dönüşü oluyor. Ancak futbol olduğu sürece Türkiye’de her spor onun gerisinde kalacaktır. Birkaç açıdan bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir toplumsal sorumluluk olduğu kanaatindeyim. Futbol dışında da branşlar var ve Türkiye’nin çok söz sahibi olabileceği branşlar var. Bence voleybol bunlardan biri. İkincisi ve daha da önemlisi kabul edelim etmeyelim bayanlara yönelik herhalde en önemli spor dalı voleybol. Ve ülkemizde bu yönde çok büyük bir potansiyel var. Bir kere temiz bir spor. Yani vücut teması olmayan, kuralları çok belirgin bir spor... Aslında bizim hedefimiz kızlarımızın Türk gençleri için bir rol model olması. Anadolu’da maç yaptığınız zaman bunu çok iyi hissediyorsunuz. Soyunma odalarının civarı kaynamaya başlıyor. Resim çektirmek ve imza almak isteyenler izdiham yaratıyor. Bunların hepsi bir öykünme. ‘’Keşke ben de Esra, Naz, Özlem, Çiğdem, Neslihan olabilsem...’’ düşüncesi onları çekiyor. Yıldız oyuncu sorununu nasıl aştınız? Teknik direktörünüz Marco Aurelio Motta’yla yola devam edecek misiniz? Gelecek sezon Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde final oynamayı hedeflediğinize göre yabancı oyuncularda değişikliğe gidilecek mi? F:E: Biz bu kabuk değiştirme dediğimiz ilk yılda deyim yerindeyse çuvalladık. Daha doğrusu beklentilerimizin altında kaldık. Üçüncü olduk yanılmıyorsam. Bu gayet doğal. Arada sırada böyle bir paradigmal değişiklik olduğu zaman bu yapı ortaya çıkıyor. Eskiden ‘yıldız oyuncu’ iyi oynamadığı zaman takım geri kalmaya başlıyordu. Bir şekilde etkileniyordu oyundan. Yani o açığı kapatamıyorsunuz. Böyle olunca da takım baş aşağı gidiveriyor. Ama geçen yıl böyle olmadı. ABD’li Nancy’nin de zaman zaman kötü oynadığı dönemler oldu. Diğer oyuncular bu açığı kapatmayı bildi. Bu yıl özellikle Esra’nın kötü performansında Stacey ortaya çıktı. Stacey’nin çok parlak olmadığı dönemlerde Esra veya Ivana devreye girdi. Yani takımın kendi içinde bir hareket kabiliyeti oluşmaya başladı. Kadroda yıldız olmayacak diye bir şey yok. Ama takımın kendi içinde oyun sırasında alternatifini aratabilmesi lazım. Doğrusu bu. Açıkçası Marco bu görevini çok iyi götürdü. Görevini tamamlayıp tamamlamadığı konusunda bir şey söylemek için gerçekten erken. Dünyanın diğer ucundan, Brezilya’dan gelen bir kişi. Türkiye, Brezilya’nın tamamen ters tarafında. Yaz derken kış, kış derken yaz... Bir ailesi var, onları özlüyor. Şu anda gidip gelme sırasında. Biz de kendisiyle görüşüyoruz. Gidebilir de, kalabilir de... Daha tam olarak bunun kararı verilmiş değil. Kendisiyle görüşmeler devam ediyor. Ancak biz Marco’dan açıkçası çok memnun kaldık. Yabancı oyuncular konusunda da henüz net bir şey yok. Araştırmalarımız sürüyor. Şartlar uygun olursa bazı değişikliklere gidebiliriz. BAŞARININ SIRRI İSTİKRAR Takımla oldukça iç içesiniz. Futbolda yöneticilerin benzer tutumları eleştirilirken voleybolda durumun tam tersi olmasını neye bağlıyorsunuz? F.E: Biz mümkün olduğu kadar maçlarımızı takip etmeye çalışıyoruz. Arada bir fark var galiba. Şimdi yönetimle sporcuların arasındaki ilişkide ben tutup teknik ekibin bilgisiyle ortaya çıkmaya kalkışırsam takım ne olur, onu bilemem. Az önce de ifade etmeye çalıştım; herkesin bir sorumluluğu var. O sorumlulukta da güven unsuru önemli olmaya başlıyor. Yani bir süre başarısız olma hakkına sahip olabilmelisiniz. Tabii ki son dakikada değil, sezonun başında. Ama sezonun bir yerinde ‘Sen başarısızsın’ deyip at değiştirmeye kalkarsınız, teknik ekibin sorumluluğunu birden bire başkasına verirseniz o zaman asıl sorunlar çıkar, istikrar bozulur. O ikilem de galiba buradan kaynaklanıyor. Sporcular, yönetim ve teknik ekip birdir ama hepsinin sorumlulukları farklıdır. O sorumlulukları bildiğiniz takdirde hep beraber olmamanız için hiçbir neden kalmaz. Önümüzdeki sezon için belirlediğiniz hedefler neler? F.E: Biz her sezona şampiyonluk parolasıyla gireriz. Bu arada geçen yıl Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde istediğimiz yere gidememiştik. Bu sezon en iyiyi yapabilmenin yani final oynamanın hesaplarını yapıyoruz. Bütün oyuncular yıldız Geriye dönüp baktığınızda takımda nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz? F.E: Biz 3 yıl önce bir karar verdik. “Kabuk değiştireceğiz” dedik. Bunun da nedeni şudur: Eskiden bir yıldızımız vardı. O yıldızın etrafında bir takım oyuncular bulunuyordu. Yıldız da genelde dışarıdan gelirdi. Onu destekleyen bir takım olurdu arkasında. Yıldız gittiği zaman da takım içi boş bir eldiven haline dönüşürdü. Böyle bir ekibi iddialı yapamazsınız. Dolayısıyla biz dedik ki takım olmalıyız. Bizim yıldızımız bir tane olmamalı, her oyuncumuz yıldız olmalı. Yani herkes kendi alanında mümkün olabilecek en iyi oyunu oynayabilmeli. Yıldızların başına saksı düşer, ayağı takılır düşer... O zaman bütün takımı bir kenara atmanız lazım. Hayır, alternatifler oluşturulmalı. Bütün oyuncular kendi görevlerini en iyi düzeyde yapabilirse o zaman gerçekten bir takım olunur. Tabii ki bunun eğitimi ve antrenmanı da çok daha farklı bir seviyede olur. Onun için de Marco katıldı aramıza. Ve gerçekten bu misyonu çok güzel yönetti. Bütün bunları tam teşkilat yapabildiğiniz zaman rakibin ve seyircinin karşısına güvenli bir takım olarak çıkıyorsunuz. Dolayısıyla turnuvada da o görüntüyü sergilemeye başlıyorsunuz. Gerçek şampiyonluk galiba o. Yani son dakikada o başarıyı sağlayacak soğukkanlılığa sahip olup maçı alabilmek... Hatırlarsanız bundan birkaç yıl önce Ankara’da ulusal takımımız Avrupa Şampiyonası’nda finale kadar geldi ama Polonya’ya yenildi. Son dakikadaki bu kaybetmeye ben ‘sahne ışıkları sendromu’ diyorum. Soğukkanlılığımızı kaybettik. Bence Türkiye o şampiyonluğu alma hakkına sahipti, alabilirdi. Ama özgüven eksikliği vardı. İşte biz bu güveni sağlamak istiyoruz. O son dakika güvensizliği olmamalı. Kemiklere kadar işlemiş bir duyguyla, bir alışkanlıkla sahaya çıkacaksınız. Bizim de yönetim olarak buna katkımız olacak. 15