Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
N E YM İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN HAFTANIN U YA R I S I İngiliz Chelsea kulübü, taşkınlık yapan yandaşlarını ilanla uyardı ‘’ Sahaya lütfen kereviz atmayınız. Atanı ihbar ediniz ‘’ Statlar kamusal alan değil mi? K amusal alan kamuya ait yerlerdir. Geniş anlamda kimi rejimlerde ülkenin hemen hemen her yeri kamusal alan içine girer ama demokratik ülkelerde bu kavram iki şekilde yorumlanır. Birincisi özel yaşam alanı, diğeri toplum kamusal alanı. Biz ise ne yaptık; her ikisinin sınırlarını değiştirdik, özel yaşam alanını genişlettik, kamusal alanı da yonta yonta nerdeyse cebimize girecek hale soktuk. Önce özel yaşamdan başlayalım; paparazzilerle özel yaşam alanlarına girmek varoş toplumumuzun pek hoşuna mı gitti bilemem ama TV’lerdeki görüntüler, gazete ve dergilerdeki fotoğraflar kızlı erkekli gençleri öyle bir hale getirdi ki, o yaşamın cazibeli yanına imrenen genç kızlar evlerinden kaçmaya, playboyların hovardalıklarını TV dizilerindeki mafyanın yaşamını gören delikanlılar “genç yaşa ölümün yakışıklı olsun’’ dangalaklığını sahiplenmeye başladılar. Medyamız da genç kuşakların bunalımını kullanır oldu. Uyuşturucu okul kapılarından sınıflara dek girdi bile.. Ekonomik kriz aile anlayışını uyumsuzluğa, kavga ve dövüşe çevirdi. Boşanmalar, evden kaçmalar, annesiz babasız büyüyen genç kuşakların bunalım yaşadığı kimsenin umurunda değil. Aile içi şiddet umulmaz noktalara erişirken aileden sorumlu Bakan hanım erkekler adına konuşur gibi “evli değilse karısını dövebilir’’ diyor. Ülkenin kaçta kaçının imam nikahıyla evli olduğunun bile fakına varmayan bayan Bakanımız Mecliste bile kaç imam nikahlı milletvekili olduğunu bilmiyor ve hâlâ Meclisteki koltuğunda oturuyorsa nerede kadın dernekleri? Yoksa onlar da sus pus olmuşlar, seçimlerde bir yerleri mi kovalıyorlar?.. (narkotik gibi özel sınıflar hariç) kent polisinin ne yaptığını bilmiyor. Acaba polis gerçekten görevini yapıyor mu, yapıyorsa demek ki iyi yapamıyor, yapmıyor ya da yapamıyorsa neden yapmadığını ya da yapamadığını sorgulamak gerekmez mi? Belki onun da sorunları veya başka sıkıntıları vardır, varsa o da sıkıntılar da giderilmeli ve vi mi? Peki örneğin bin kişinin protesto yürüyüşünde güvenlik önlemleri alan polis 50 bin kişinin bir araya geldiği statlarda neden görev almaktan kaçınıyor da statlar özel korumalara bırakılıyor?.. Eğer statlarda terör, kavga ve bıçak varsa ve bu gibi olaylar Türkiye’nin hemen hemen her stadında devam ediyorsa bu ülkenin güvenlik güçleri statların içinde de dışında da egemen olmalıdır. Statlara giren insanlar stadın dışında aranıyor ama yine de tribünlerde kesici aletler dolaşıyorsa “bu nasıl oluyor? ‘’ sorusunu da özel güvenlik değil benim polisim çözmelidir. Polis statlardaki görevi için para istiyormuş, özel güvenlik bedava mı yapıyor?.. Polis eğer maç günü ekstra çalışıyorsa artı mesaisini de almalı kumanyasını da... Eğer o zaman tribünlerde kesici aletler görülürse sorgulanacak adres bellidir. Şiddet yasası tasarısında özel güvenlikçilere silah taşıma izni verilmişti, Prof. Erdener Yurtcan hocam sakıncalarını anlatmıştı da o madde kaldırılmıştı. STATLARA NEDEN KAMERA KONULMUYOR? Statlardaki hava iyi değil, her an olay çıkabilecek bir ortam var, provakatörler hazır bekliyor. Statların dışından başlayarak içinde her yere kameralar konulmalı, tribünler, soyunma odaları, koridorlar ve hatta hakem odaları bile maç boyunca dakika dakika kayda geçmelidir. Avrupa bunu yapıyor da biz neden yapmıyoruz?.. Futbol Federasyonu Başkan yardımcısı hukukçu Kemal Kapulluoğlu “Gerçekleri biliyoruz ama çözemiyoruz’’ diyor. Neyi çözemiyoruz sayın Kapulluoğlu belge mi yok tanık mı yok?.. Avrupa’da da yok, ama kameraları tıkır tıkır çalışıyor. “Polis yakalayamıyor yakalasa bile delil yetersizliğinden savcılare serbest bırakıyor ‘’ deniliyor. Doğrudur, ama yeni şiddet yasasında yasanın verdiği yetkiyi kullanamayan ve görevini yerine getirmeyen kamu görevlilerine de ceza geklecek ,hatta görrmezlikten gelenleri, ihmali görülenleri 3 aydan bir yıla dek hapis bekliyormuş. Şimdi böyle ceza olsun mu olmasın mı tartışılıyor, kimileri devletin polis gücünü stadlardan uzak tutup özel güvenliğe verilmesinin nedeni de bu hapis maddesiymiş diyormuş. Sayın İçişleri Bakanımız; sadece stadların içinde ve dışında değil , özellikle büyük kentlerde soygun kapkaç saldırı ve terör devam ediyor. ‘“ölen ölür kalan sağlar bizimdir ‘’ diye bugünlere geldik. İhmal varsa herkes cezasını çekmelidir; hatta polis bile. SOKAKLAR ARTIK DOLAŞILMAZ OLDU Sokaklar dolaşamaz hale geldi, gece gündüz 24 saat kapkaç ve gasp olayları oluyor. Bir bayan milletvekili bile gaspa uğramış. Toplumca ne düzen kaldı ne disiplin. Bu ülkenin İçişleri Bakanı olanı biteni görmüyor mu? Bir gece saat 20.00’den sonra İstanbul sokaklarında yanında korumalar olmadan dolaşsa her adımda İstanbulu parselleyen mafyanın varlığını görecek, gaspçıların uyuşturucuların, alkoliklerin sokak başlarını tuttuğuna tanık olacak. Vatandaş soruyor, “benim vergilerimle oluşan polisim nerededir, ne yapar, nerede görev yapar, nerede nöbet tutar?” İstanbullular polisin var lığını arabasını 15 dakika (trafiği engellemeyecek gece saatlerinde bile) bir yere bıraktığında anlıyor, çekici gelmiş otosunu çekmiş belli otoparklara götürmüştür. Polisi görmeden bıraktığı kağıdı imzalar ceza sonra gelecek 46 milyonu bastırır ( 40 milyonu çekici 6 milyonu park parası) otosunu alır. DEVLETİN GÜVENLİK GÜCÜ NEREDE? Onları ya yürüyüşlerde ya da maç günleri stat kapılarında görüyoruz. Oysa polis adı üstünde güvenlik gücüdür. Ülkenin sınırlardaki güvencesi asker, yurt içinde jandarma, kentlerde ise polistir. Toplum askerin ve jandarmanın yaptığı görevin farkındadır, ama ben polisimi görmeliyim, ona güvenmeliyim. Şimdi soruyorum, özel yaşam alanı ile kamusal alan arasında kalan alandan kim sorumlu devlet mi, devlet adına İçişleri Bakanlığı mı, Anakent Belediyeleri mi ; kimdir büyük kentlerin sorumlusu. Devlet mi hükumet mi? Tısss mı? İşin içinden çıkamadıysanız bir başka soru soralım; statlar kamusal alan mı ? Statlar kamuya açıktır ve milletin parasıyla yapılmıştır. 20 binle 50 bin kişinin bir araya geldiği statlarda güvenliği sağlamak kimin görevidir?. Devlete ait statlar kulüplere 50 yıllığına kullanma hakkıyla devredilmişse güvenliği sağlamak kulüplerin göre GERETS’İ YÜZDE 20 İLE ASALIM MI? B 20 ir teknik direktörün takımının başarısında ya da başarısızlığında payı yüzde kaçtır ? Bu sorunun yanıtını futbol adamları “yüzde 15, en fazla da yüzde 20 ‘’ demişler. Galatasaraylı yandaşlar Konya’da berabere kalan takımlarını hava alanaında karşılamış ve Teknik Direktör Gerets’i protesto etmişler. Gerets suçlu tamam, takımı iyi yapamıyor, sistemi lig bitecek hâlâ oturtamadı. Peki Galatasaray’ın yüzde 80’i nerede. Şurda burda, belki pavyonda.. Ya da nerde ?... Ümit vardı, gol umuduydu, o da umudunu kesmiş ki gitti reklam filmlerinde buzdolabına girdi. ‘ ‘