16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C F SPOR ALTERNATİF OCAK SALI ALTERNATİF A R K A D A Ş I M H R A N T D İ N K A N I S I N A O Bir Kahraman BARBAROS ÇIDAL utbolun insanlar tarafından oynandığını unutmamız en büyük hatamız diye boşuna bu köşeden yırtınıp durmuyoruz. Yapılan hatalara çabuk tepki göstermemiz ve tahammülümüzün olmaması yüzünden sahada ve saha dışında olaya bakışımız ne yazık ki ilerliyemiyor. Bu yazıda size bilinenden çok farklı bir futbolcu hikayesi anlatacağım. Hani milyon dolarlar kazanan, lüks içinde yaşayan ve gece gezmelerinden başka eğlence bilmeyenler diye tanıdığımız futblcular. Gerçi bu profile uyanların sayısı da iyice azaldı ama bizim kahramanımız bambaşka biri. Fenerbahçe’nin başarılı oyuncusu Deniz Barış’ın yaşadığı acı günler ne yazık ki hala hatırımızda. Eşini bir kaza sonucu kaybeden ve 2 çocuğuyla baş başa kalan Deniz bir yandan sevdiği insanı kaybetmenin tarifsiz acısını içinde yaşarken diğer yandan da henüz çok ufak olan iki çocuğunun bakımıyla ilgilenmek zorunda kalmıştı. Deniz’le yakın yerlerde oturduğumuz için olacak onu sürekli görme fırsatını buluyorum. Bağdat caddesinde bir elinde büyük oğlu diğer elinde küçük kızı ve omuzunda çocukların ihtiyaçlarının olduğu çantasıyla... Bu kadar zor ve ağır bir çalışma ortamından sonra bile bıkmadan, sıkılmadan çocuklarla ilgileniyor ve annesiz geçen günlerin boşluğunu hem babalık hemde annelik yaparak dolduruyor.Yüzünde en ufak bir bezginlik ve sıkılma ifadesi olmadan hep güleryüzlü hep pozitif bir şekilde. İçinde büyük fırtınalar kopsa da acıları tek başına kaldığında yaşasa da artık hayatındaki tek amacın çocukları olduğunu unutmadan. Antalya kampındaki görüntüleri Lig Tv’deki bir programda izleyince bunlar aklıma geldi. Devre arası kampında günde 2 bazen 3 antrenman yapılmasına ve deyim yerindeyse futbolcuların ayakta duracak hali kalmamasına karşın Deniz çocuklarını kamp yaptıkları otele getirmiş ve boş kalan bütün vakitlerini onlarla geçirmiş. Dinlenmek yerine onlarla bazen sahada top oynayarak bazen salıncakta sallanarak bazende yürüyüşler yaparak. O bana göre gerçek bir kahraman. Hem bu zor psikolojiyi çabuk atlatarak çocukları için yaşamaya başladığı için hemde bu zor durumda aslanın ağzında olan formayı bileğinin hakkıyla kaptığı için.Gerçekten de Deniz Barış Fenerbahçe’de Zico’nun gözüne girip takımda kalmayı başardıysa koca bir alkışı hakediyor demektir. Peki, hangi maç hatırlamıyorum ama yaptığı 12 pas hatasından sonra tribünden homurdanan hatta ıslıklayanlar bu duruma ne diyecek. Bu kadar mı tahammülümüz kalmadı, hafızamız bu kadar mı kıt. Hiç unutmuyorum Deniz artan ıslıklara ellerini iki yana açarak “Yapmayın” diyerek cevap vermişti.İçim sızlamış ve bunu yapanlara lanet etmiştim. Duygu sömürüsü yapmak için en ufak bir çabası olmayan ve kendi dünyasında sessizce ve onurlu bir şekilde yaşayan bu insanı ayağa kalkıp alkışlamamız gerektiğini anladığımız zaman futbolun insanlarla oynandığını, onların futbol dışında da bir hayatları olduğunu ve bazılarının bu hayatının hiç kolay olmadığını görmüş olacağız. Deniz Barış bir kahraman, hem çocukları hemde bizim için. Bizim toprakların kardeş futbolcuları Y azar, “Futbol yalnız futbol değildir” demiş. Ya da başka bir şey. Siz nasıl isterseniz öyle olsun. Ama son zamanlarda artık iş öyle bir hale getirildi ki yazıklar olsun. Futbolun ruhunu, felsefesini, kendini, tekniğini, rekabetindeki asaletini bilmeyenler, insanlıktan nasibini almamışlar tarafından harcana harcana, üçüncü kişiler tarafından korkulan, uzak durulması gereken bir olgu gibi görünmeye başladı. Geçen iki hafta içinde beni doğrudan ilgilendiren ve yüreğimi dağlayan 3 olayı anlatmazsam futbol topu etrafındaki mükemmel dünyaya, dostlarıma vefasızlık, haksızlık etmiş olurum. Biliyorsunuz gazeteci Hrant Dink öldürüldü. O Hıristiyan imiş, ben Müslüman... Ne fark eder ki? Dünya değerli bir insan kaybetti, ben candan bir arkadaş kaybettim. Bilir misiniz onunla Kınalıada sahasında futbol oynarken, çocuk yaştayken tanışmış, arkadaş olmuştuk. Benden birkaç yaş küçüktü, kardeşim Uğur’un yaşında. Sonra yıllar geçti, meslektaş olduk. Hep arkadaş kaldık. Bazen aynı bardaktan rakı içtik, bir köfteyi bölüşüp ekmeğimizin arasına koyduk, meze yaptık. Marmara Denizi’ne birlikte olta atıp balık tuttuk, çapari salladık. Dostluk, barış, kardeşlik KONUK YAZAR ONUR BELGE içinde birlikte yaşama isteğine izin verilmedi. Vatanım demekten vazgeçmediği Türkiye topraklarına gömülecek. Toprağın bol olsun Hrant. Bir önceki cumartesi günü de Kınalıada Manastırı altındaki Rum mezarlığında bakkal Hristo’yu yolcu etmiştik. Anasının, babasının yanına. Onun da toprağı bol olsun. Orada 2. Dünya Savaşı’ndan kalma Rus Ortodoksların mezarları da bulunuyor. Neyse konu o değil. Siz Hristo Amca’yı tanır mısınız? Ben iyi tanırım, tam 52 yıldır. Beşiktaşlı Niko’nun babasıydı. Peki Niko’yu tanır mısınız? Gençler, babanıza, amcanıza sorun. Aslan gibi babayiğit bir stoperdi. 23 kez Türk Milli Takımı formasını giydi. Beşiktaş’ta kaptanlık yaptı. Sonra Yunanistan’ın Panathinaikos takımına transfer oldu, orada kaptanlık yaparken şampiyonluk gördü. 30 yıla NIKO KOVI 19 yakındır Atina’da yaşıyor. Yakında oğlu Aleksandros’tan dede olacak. Panathinaikos’un akademi denen altyapısının başında. Ayrıca özellikle yabancı transferleri konusunda rapor veren en önemli kişi. Niko, kardeşim Uğur ve Hrant Dink hemen hemen aynı yaştalar. Ben Birinci Lig’deki Vefa’nın kadrosundayken genç takıma elinden tutup götürdüğüm çocuk, babasını toprağa verip Kınalıada’nın tepesinden inerken bana ne dedi biliyor musunuz? “Onur Ağabey, ölürüm kalırım. Beni orada bırakmayın ne olur. Orada da herkese söyledim. Burayı, Kınalıada’yı babamın yanını istiyorum.” Dondum kaldım. Düşünebiliyor musunuz? Neredeyse 30 yıldır Yunanistan’da yaşıyor. Ve de “Orada” diyor. “Orada bırakmayın.” Bunu anlayabiliyor musunuz? Boşverin Rum, Ermeni olaylarında hata kimdeydi sorusunun yanıtını... Biliniz ki aynen ayrılmış bir evlilikteki gibi herkes hata payını kendinde aramalıdır. Ey Milli takım sorumluları, Beşiktaşlılar, futbolcular, futbol ruhlular. Şimdi hiç yapmamam gereken, hiç yapmadığım, bundan sonra da yapmayacağım bir şeyi yapacağım. Size Niko’nun telefon numarasını vereceğim. Rahatsız etmeniz için değil. Babasının cenazesine Beşiktaş’ın, başkan Yıldırım Demirören’in çiçeği gelince ne kadar sevindiğini yakından gördüğüm için yazıyorum. Sadece “Seni unutmadık, seviyoruz, başın sağ olsun” deyin yeter. Yanlış yapıyorsam Tanrı bağışlasın. İşte çevireceğiniz numara: 00 30 697 707 0007. Bitmedi, ya Karayani Baba’yı tanıyor musunuz? Dimitri Karayani. Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Başkanı. Geçen hafta gazetelere yansıdı. “Ben devletimi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, yabancılara şikâyet etmeyi vatan hainliği olarak görürüm” diyen neredeyse 90 yaşındaki Karayani Baba’nın Ankaragücü’nün eski futbolcusu olduğunu biliyor musunuz? Ya da “Biz savaş zamanında cephedeki askerlerimize silah, cephane yapıyorduk. Aynı zamanda Ankaragücü’nde oynuyorduk. O zamanlar biz iyi durumdaydık. Ama İstanbul’da çocuklar, aralarında Gündüz’ler (Kılıç), Eşfak’lar (Aykaç) da vardı. Zor durumdaydılar” demişti. Belli ki birbirlerini destekliyorlardı ama ondan hiç söz etmedi, asil bir davranıştı. Kendisini nereden tanıdım biliyor musunuz? TSYD Başkanı’yken bir iki arkadaşımız bakılması zor durumda yatalak olmuştu. Hastanede tedavi görmeleri için yardım istemiştim. İkiletmedi bile, aldıkları para mı lafını etmeye değmez. Sarıldık, öpüştük, “Borcunuz ödenmiştir” dedi, tamam. Ey Cemal Aydın başkan bundan haberin var mı? Bırak federasyon işlerini, şeref tribünündeki şerefli şerefsiz ifadelerini... Bul çağır Karayani gibilerini. Para, pul istemezler, bir gönüllerini al yeter. İşte size güzel Türkiyemden 3 özel hikâye... Aynen yaşanmıştır. Yahu beyefendiler, hanımefendiler. Siz insanlığın, futbolun neresindesiniz!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle