24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

FUTBOLUN MOZART’I LEFTER KÜÇÜKANDONYADiS HALİT DERİNGÖR C SPOR FUTBOL EKİM SALI F utbolda bir takım yakıştırmalar vardır. ”Tanrı, insanı futbolcu olarak yaratır” gibi. Tanrı, insanı insan olarak yaratır. Kişi sonraları futbol oynama becerisi kazanır. Bunda da fizik yapının, içgüdünün ve deneyimin payı büyüktür. Futbolculuk kalıtsal da değildir. Öyle olsa idi bütün kardeşler futbolcu olurlardı. “Futbol zekâ işidir” denildiğini de duyarız... İnsan ne kadar çok zeki ise o kadar güzel futbol oynar. Oysa gerçek böyle de değildir. Eğer büyük futbolcu olmak için büyük zekâ gerekiyorsa bizim Futboldaki Ordinaryüs Profesörümüz Lefter Küçük Andonyadis’in deha sahibi olması gerekirdi. Çünkü ben, ondan büyük futbolcu göremiyorum. Adam futbolcu değil, sanki futbolun ilâhı. Keşke süper zekâlı olabilseydi. Bu gün Büyükada’da bir kafenin önünde, yaşamını sürdürüyor olmazdı. Oturduğu koltuk, Parlamentodaki ceylan derisi koltuk olurdu. Söylediklerim ne Kant’ın ne de Aristotoles’in mantığı..Sadece ve sadece benim düşüncem, benim mantığım. Bu sayıda sizlere kendi kendini yaratan, futbol oynayışı ile kendisinden, Ordinaryüs Profesör diye söz ettiren, Lefter KüçükAndronyadis’in futbol yaşamından kesitler vermeğe çalışacağım. Lefter, çoğu futbolcu gibi fakir bir ailenin çocuğu. Büyükada’da başlar futbola ve orada şekillenir. Attığı çalımlar, o dönemin büyük futbolcularında bile yok. Yıl 1946.. Uçan Kaleci Cihat Arman ile birlikte askerlik görevimizi yapmak üzere Gelibolu’ya gidiyoruz. Cihat’ın yerine iyi bir kaleci aranıyor ve yönetim Beyoğlu Spor takımı kalecisi olan Şalapi’yi almak için Beyoğlu Spor Klubüne başvuruyor. Bu kulübün Başkanı; “Siz Şalapi’yi bırakın da Lefter’i alın” diyor. Ne var ki Lefter, o yıllar Diyarbakır’da askerlik görevini yapmakta..Diyarbakır Emniyet Amiri de bizim genç takımda oynayan sol bek Ruhi Karaduman’ın babası..Ruhi, Lefter’i alır ve Fenerbahçe’ye getirir. Fenerbahçe’nin Antrenörü de şöhreti halâ dillerden düşmeyen Ignace Molnar’dır ve Lefter’i denemek için A ve B Takım maçlarında oynatır. A takımının kalecisi Kemik Hüsnü’dür. Lefter bu maçta 4 gol atarak herkesi hayrete düşürür. Arkasından, Fenerbahçe Lefter’i 200 liraya transfer eder. Askerden geldikten sonra Lefter ile yanyana futbol oynamaya başladım. Ama Lefter’in takıma girdiği zaman bir şansı vardı. Takım arkadaşları da büyük futbolculardı. Şimdi olduğu gibi o yıllar, takım tek kişiye bağımlı olmazdı. Takımın ileri beşlisi, Küçük Fikret – Erol Keskin – Suphi Ural – Lefter Küçükandonyadis – Halit Deringör idi. Lefter, bu kadroya renk vermişti. Zaman zaman, bu takımı Molnar yarattı, diye ahkâm kesilir. Bu doğru değil. O günkü takım, Molnar’ı yarattı ve Türkiye’de popüler yaptı. 1946’dan 1951 yılına kadar Lefter ile gerek Fenerbahçe’de gerekse Ulusal Takım’da yan yana top oynadık. Lefter iyi bir futbolcu olduğu kadar çok da esprili bir insandı. Yarım yamalak Türkçesi şakalarına daha da renk verirdi. Bilhassa Donanma Kâmil ile yanyana geldiklerinde, çok ilginç sahneler sergilenirdi. Donanma Kâmil’in fizik görünüşü çok güçlüydü. Lefter’e adalelerini kasarak gösterir, onu kıskandırmaya çalışırdı. Lefter de ona kendine has Türkçesi ile; “Vre Ulusal takımın sağ açığı Fikret Kırcan sol açığı Halit Deringör, sol içi Lefter Küçük Andoniyadis 1948 yılında Yunanistan’da yapılan ulusal maçta bir arada görülüyor. O’NSUZ ŞAMPİYONLUK Y Ver Lefter’e yaz deftere L efter ilgili bir küçük anı da Küçük Fikret ile olanı..Yıl 1955 Küçük Fikret Kaptan. Otoriter bir kişi. Takımda sağ açık oynuyor. Lefter sol iç, Burhan da santrfor. Bir ara Küçük Fikret, sağdan bir top alıyor, Beşiktaş kalesine doğru süzülüyor. O anda Lefter ve Burhan kale önünde bitiyorlar. Ama Küçük Fikret, ikisinden Burhan’ı seçiyor ve pasını ona veriyor. Golcü Burhan da topu dışarı gönderiyor. O sırada Lefter, Fikret’ten çok korkmasına karşın, ellerini havaya kaldırıp taraftarlara Küçük Fikret’i şikayet ediyor.. Zaman zaman Lefter ile gol krallığı konusunda yarışmalarımız da olmuştu. Hattâ, bir keresinde ilk yarıda ben 14, Lefter 16 gol atmıştık. Nasılsa gol krallığı onun olacaktı. Bunu biliyordum. Ama Lefter, buna karşın kendisine oynuyordu. Pozisyonlarda benim yollarımı kesiyordu. Bunlar, Lefter’in futbolda ne kadar hırslı olduğunu gösteren olaylardı. Lefter Fenerbahçe takımında 615 kez oynadı ve 428 gol attı. “Ver Lefter’e yaz deftere” sözünü fazlasıyla hak etti. Adamlar ile boğuşmak da bu durumda bana düşüyordu. Adeta burnumdan soluyordum. Ben de ona “Oynasana Yunan tohumu” diye bağırıyordum. Yaptığım hiç doğru değildi aslında. Devre arası soyunma odasında, Lefter’in üzerine yürürken, Fenerbahçe’de sol iç oynayan, sonraları Federasyon Başkanı olan İbrahim İskeçe ve diğer arkadaşlar araya girdi.Sonunda sarılıp barıştık ve Lefter ikinci devrede iki tane de gol attı. Mozart’ın bir eseri, her yerde yorumlanabilir. Fakat hiç kimse onu Mozart gibi yorumlayamaz. O sahaların Mozart’ıydı. sende adale var, kafa yok” derdi. Lefter’in kısa zamanda, Türkiye’de hattâ Türkiye dışında, futbol oyunu açısından kendini duyurması, Yunanları çok ilgilendiriyordu. Bazen Lefter’in kendilerinden olduğunu söyleyerek sahipleniyorlar, bazen de kendilerinden olmadığını söylüyorlardı. Oysa Lefter tam anlamı ile bizdendi. Yunanistan’da Apollon Takımı ile oynadığımız maçı hiç unutmam. Lefter’in karşısına “tekmesi bol” bir oyuncu koymuşlardı. Lefter’e çok sert giriyordu. Seyircilerin de Lefter’e “Türk Tohumu” diye bağırmaları da arşı âlâya çıkıyordu. Lefter, topa pek girmiyordu. ıl 19631964..Fenerbahçe’de bugünkü anlamda teknik direktördüm. Beşiktaş’tan 5 veya 6 puan daha gerideyiz. Şampiyonluktan pek fazla umut yok. “Plaj Takımı” diye hafife alınıyoruz. Şenol Birol ikilisi de takımda. O yılların en büyük transferi yapılmış. Hatırladığım kadarıyla 90’ar bin lira. Lefter’e ihtiyaç var ama Lefter Yunanistan’da. Çağırıyoruz, geliyor. Benim futbolu bırakmamdan 12 yıl geçmiş. Lefter yine güzel oyunlar çıkarıyor. Ama kaprisli. Şenol ve Birol’a içten içe gıcık oluyor ve bir rekabet başlıyor aralarında. Çünkü Lefter, kendinden başka kimseyi büyük saymıyor. O günlerde İnönü Stadyumunda bir lig maçı yapacağız. Lefter’e 7 numaralı formayı veriyoruz.. Uzaktan izliyorum onu. “Vre ben 7 numaralı formayı giymek istemiyorum” diye rest çekiyor. Ben de “Git çıkart o formayı” diyerek resti görüyorum ve tribünden Mikro Mustafa’yı çağırın diyorum. Lefter, durumun ciddiyetini görünce, 7 numaralı formayı giyiyor ve o gün galip geliyoruz. Şampiyonluk Finali için İzmir’de Altay Takımı ile oynayacağız. Yenmemiz gerekli. Beşiktaştan 1 puan gerideyiz. Takımı, Dereağzındaki Riviera Oteli’nde Kampa sokuyorum. Ama Lefter kadro dışı. Basın mensupları; “Ağabey ne yapıyorsun? Bindiğin dalı mı kesiyorsun?” diyorlar. Onlara gereken cevabı veriyorum. Kadroyu ilân ettikten 15 dakika sonra, Kulüp Başkanı İsmet Uluğ, telefon ediyor. Oynayacağımız maç, şampiyonluk maçı.”Lefter’i nasıl kadro dışı bırakırsın? Onu takıma koy” diye sözde emir veriyor. Yanıtım; aynı sertlikle oluyor. Başkan’a “O halde siz gelin kadroyu yapın. Ben de istifa edeyim” diye yanıt veriyorum. İşte böyle bir atmosfer içinde, İzmir’de etkili bir oyunla 31 kazandık ve şampiyon olduk. 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle