Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 ARALIK 2003. SAYI 924 ğınıherzamananlardı.Durumumıınöylesine ayirdında olurdu ki, her nasılsa, yatacakyerimolmadığını bile anlarveelime bir buçulc pezoyu sıkıştırıverirdi. tyi huylu, ıhmlı kişiliğim sayesinde otel personeliyle içli dışh olmuştum. Minik fahişeler bile duş almam için kendi sabunlannı ödünç veriyorlardı. Komuta zincirinin başında, kallavigöğüslerivesukabağınıandırankafasıyla, otelin sahibesi Catalina la Grande (BüyükKaterina)hanımefendivardı. Yaşamının tek erkeği olan siyahbeyaz kırmasıjonas San Vicente, altın dolgulu dişleri soygunculartarafındandökülünceyedek.yetenekli bir borazancıydı. Çalgısı da elinden alınmış, perişan durumdaki adam meslek değiştirmek zorunda kalmış, on beş santimlik aletine en uygun yer olarak Catalina laGrande'ninaltınyatağındakararkılmıştı. Catalina da gizli bir hazineye sahipti. Bu hazine sayesinde iki yıl içinde nhtım altlarında geçen sersefil gecelerden hanımefendilik tahtına kurulmuştu. Her ikisinin de dostlannı mutlu kılmadaki kurnazhk ve beceriyle haşır neşir olmam benim için bir şanstı. Ancak, onca şık insanın beni limuzinlerle kapıdan almasına karşın, nasıl olup da sık sık yatak parası bir buçuk pezoyu bile bulup buluşturamayışıma hiçbir zaman anlam veremediler. O günlerde yaşadığım bir başka hoşluk da, neredeyse bir albino sarışınlığındaki taksi şoförü Mono Guerra'nın yegâne yardımcısıolmamdı. Öylesinezeki veiyi huylu biriydi ki, memur olmadığı halde belediye encümeni fahri üyeliğine seçilmişti. Kırmızı fener sokağındaki sabahlamaları film gibiydi, çünkü orayı bizzat zenginleştiren biriydi. Akla hayale gelmez çeşitlemeleriyle zaman zaman onları zıvanadan çıkartırdı. Işlerin kesat olduğu gecelerde ikimiz birliktebabalanmızrnvebabalarımızınbabalarının bizleri nasıl peydahlayacaklarını öğrendikleri çılgın kırmızı fener sokağında fink atardık. Romanım büyiik saçmalıktı... Yazmaya koyulduğum "LaCasaEv" adlı romanımın insanda hiç bir duygu uyandırmayan büyük bir saçmalık olduğunu düşünmeye başladım. Yazmak yerine habire ondan söz ediyordum ve yazdıklarım da gerçekte daha önce yayımlanmış yazılarım dan derlediğim şeylerdi. Otekilerin evlerine sığındığı hafta sonlannda ben bombos, kenttebirbaşımakalıyordum. Yoksulluğumun tartışılacak bir yanı yoktu ve bir kuş kadar çekingen olan bendeniz küstahça bir kibir vc acımasız açıksözlülüğümle bu huyumuörtbasetmeyeçalışıyordum. Hiçbir yere ait olmadığımı düşünüyordum ve kimi tanıdıklarını sayesinde bunun çok daha bilincine varıyordum. Bu durum, uzak bir köşesine çekilip kimseyle tek kelime etmeden aralıksız on saat kalem oynattığım, El Heraldogazetesininhaberodasındaayyuka çıkıyordu. Yalnızlıktan patlamamak için birbiri ardına içtiğim sert sigaraların kesif dumanı içinde, genellikle tan ağarıncaya dek, deri çantamda her yere taşıdığım gazete kesikleri üzerine hızla bir şeyler ka ralayıp dururdum. Çantamı bulma konusunda da hiçbir çaba harcamamıştım. Ancak ilgisizliğim karşısında dehşete kaptlan Alfonso Fuenmayorköşeyazımın altına, "Geçen Cumartesi kiralık bir arabada bir çanta unutuldu. Çantanın sahibiyle işbu yazının sahibinin bir rastlantı sonucu aynı kişi olması nedeniyle, çantayıbulankişininikisindenbiriyle iletişim kurması rica olunur. Çantanın içinde değerli bir şeyolmayıp, yalnızcayayımlanmamış 'jirafa'lar (zürafalar) ıçermektedir," diye bir not düşmüştü. Iki gün sonra birimüsveddelerimigazeteninkapıcısına bırakmış, üç yazım yanhşımı yeşil mürekkepli bir kalemledüzeltmişti. Ancak çanta ortada yoktu. Yevmiyem ancak oda ücretini karşılıyor du. Oda parasını veremediğim günler soluğu Cafe Roma'da alır, gerçekten de Paseo Bolivar sokcklarını bir başına arşınlayan yalnız bir adam gibi okumaya dalardım. Tanıdıklarımlagözgözegeldiğimde.onlarla uzaktan selamlaşır ve günün ilk ışığıyla yerimden sarsılana dek kitaplara daldığım mutatyeriminyolunututardım. Ozamanlarda bile sistemli bir formasyonu olmayan doymak bilmez bir okurdum. Öncelikle bir şür tutkunuydum. Kötü şiirin bile eninde sonunda iyiyegideceğine inandığımdan, en kotü şiirleri bile okurdum. "La Jirafa" için yazdığım yazılarda.hangiülkedeyaşadığını bilmeyen biri tarafından kaleme alınmış Kafkavari bulmacalan andıran öykülerimin tersine, popüler kültüre aşın bir duyarlık gösteriyordum. Oysa, ruhumun derinliklerinde bana uzak bir yankı gibi ulaşan ve ancak kan ırmaklann; karıştığında içime işleyen Kolombiya dra mıyatıyordu. Kadınlar ve para açısından talihsizdim Her gün içtiğim üç paket sigaranın izler tırnaklarımdan ve gençliğimi harap eder öksürüğümden açıkçaokunabiliyordu. Kı sacası, iyi bir Karaipli gibi çekingen ve üz giindüm. Özel yaşamım konusunda öylesi ne korkunç bir kıskançlık sergiliyordum kı bu konuda bana yöncltilen herhangi bir so ruyu ustaca kaçamak yanıtlarla savuşturu yordum.Ozelliklede kadınlar ve para konusundaki kötü talihimin doğuştan edindiğim umarsı? bir durum olduğuna inanıyor, ancak yazabilmem için şansa gerek olmadığını düşünüp buna pek kafamı takmıyordum. Genç yaşta sokaklarda can vereceğimden adım kadar emin olduğumdan, Devamı arka sayfada 'Hoş bir dehşete kapıldım' Bir gün iş için babam beni kasabanın dışında herkesin bildiği bir genelev olan LaHora'yagönderdi. Kapısı aralık bir odaya girdiğimde karşıma baldırlarını açıkta bırakan kombinezonuyla sere serpe uzanmış, çıplak ayaklı bir kadın çıktı. Ağzımı açıp da ona bir şeyler söylememe fırsat bırakmadan yerinden doğrulup mahmur gözlerle bana ne istediğimisordu.OnaevsahibiDonEligio Molina'yı görmek istediğimi söyleyince, kadın bana yol göstermek yerine içeriye girip kapıyı örtmemi söyleyip, her şeyi açıkça ortaya koyan işaret parmağıyla beni yanınaçağırdı. Yanına yaklaştığımda ağır soluğu taşkın bir ırmak gibi odaya yayıldı. Sağ eliyle kolumu kavrayıp, sol elini pantolonumun içine kaydırarak apış aramı okşamaya başladı. O anda içimi tadına doyulmaz, hoş bir korku kapladı. Sanki on parmağı varmışçasına beni okşarken, "Doktorun yeniyetme oğlu sensin demek ki," dedi. Pantolonumu sıyırırken, bir yandan da kulağıma sıcacık sözcükler fısıldamaktan geri kalmadı. Sonra üzerindeki tek giysi olan kırmızı çiçekli küloduyla sırt üstü uzanıp, "Bunu çıkartmak bir erkek olarak sana düşüyor,"dedi. Telaştan düğmesini açmış, ama külodu bir türlü çıkartamamıştım. Bunun üzeri ne bacaklarını uzatıp, onları bir yüzücü edasıyla hızla kaldırarak bana yardımcı olmaya çalıştı. Ardından beni koltuk altlarımdan kaldırıp işinin ehli bir tavırla üzerine oturttu. Gerisini de kendi idare etti. Bana yalnızca o kısrak gibi diri ve kıvrak kalçalar üzerinde ölüp bitmek kaldı. O yan yatmış, gözlerini üzerime dikerken, ben de bu kez korkularımdan arınmış ve çok daha dingin bir biçimde yeniden aynı şeyi yaşamamn beklentisi içindeydim. Ansızın doğrulup, hazırlıksız olduğum için verdiği hizmetin karşılığında benden iki pezoluk ücreti almayacağını söyledi. Sonra yinesırt üstü uzanıp, yüzümü incelemeye başladı. "Üstelik,LuisEnrique'nindeabisisin ) değil mi? Sesin tıpkı onunkini andınyor," dedi. Onu nereden tanıdığını soracak denlisaf vemasumdum. Kahkahayıbasarak, "Budalalıketme. Songelişindebırakıp da yıkamak zorunda kaldığım donu bileburada," dedi. Kardeşimin yaşına göre biraz abartılıymış gibi gelebilirdi, ama ona gözlerimle tanık olduğumda söylediklerinin gerçek olduğuna inanmıştım. Daha sonra çıplak bedenini bir balerin edasıyla doğrultup yataktan fırladı ve giyinmeye koyuldu. "Ilk deneyimindi, değil mi?" Yüreğim yerinden hoplamıştı. "Ne demek istiyorsun? En az yedi kez yapmışlığım var," diye kıtır attım. "Herneyse.kardeşindenöğrenmengerekenbirtakım şeyler var," dedi. Ilk kez " milü olmanın " verdiği güçle iki pezoyu toparlayıp ona geri döneceğim günleri iple çekmeye başlamıştım. •