Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET DERGt "Medyanın yarattığı geçiciboş, sanal tannçalan kullanmak istedim" diyor Teoman Südor, Silikonlu Havva'sını anlatırken. 44. kişisel sergisiyle Kile Sanat Galerisi'nde... Sonsuzluk resimleri... TELGA S. MENDİ essam Teoman Südor Kile Sanat galerısindekı sergisi nedeniy le yaratılışa dairsorulanmızıyanıtladı. Vapıtlarınızda sıklıkla sonsuzluk kavramını kullanıyorsunuz, dingin, kıpırtısız, hatta bitkisiz, kimi zaman figürlü olan doğa izleviciyi sanki milyonlarca yıl öncesine götürüyor, nedcn ? Her sanatçı, her ressam yapıtlarıyla sonsuzluğa ulaşmak ister, kuşaklar sonra hatırlanmak övülmek ister. Kimi zaman kuşaklar boyu yazar, kimi zaman ise tarihin sayfaları arasına gömülür. Ama kesinlikle sanatçının ve hatta tilııı insanlann temelde amacı bundan ibarettir, sonsuza öykünmedir. Ancak sizin yapıtlarınız son R ı Teoman Südor'un sergisi 14 Ocak 'a kadar açık. suzluğu düşündü rüyor ve bir özlem yaratıyor, insanlara sonsuzluğu nasıl bu kadar çabuk düşiindürüyorsunuz? Amacım da bu zaten. Bir an önce temelde neyi ar/uladıklannı ve neden varolduklarını kısa bir süre de olsa düşünmcleri. Eğer amacıma ulaş ıyorsam yapıtlanmda sonsuzluk ve yaratılış kavramını dile getinrken hiçbir dolambaçlı yola sapmamamdan kaynaklanıyor. önce kendime sonra izleyiciye yalın ve direkt aynı zamanda da simgesel bir anlatımla sunmak isterim her za man... Sonsuzluk özlemidediğinizgibi insanoğlunun öziinde, varoluşunda, yaratılışında olan bir kavram. Bu serginizde bizleri insanoğlunun serii veninin en başlarına götürüyor, kimi efsanelerc de değiniyorsunuz... Hvet insanoğlunun varlığının nedenini, yaratılışını anlatırken, özellikle bu toprakların, uygarlığın beşiği, kültürlerin uyumla bırbirine kaynaştığı ve birçok "Yaratılış" efsanesinin anlatıldığı Anadolu topraklannın efsanelerinden yararlandım. Resimlerdeki doğa, gökyüzü hepsi Anadolu'nun bir parçasıdır ve hatta denizin altında seyretmeye doyamadığımkayalıklandır. Yara tılış efsanelerine gelınce Anadolu'daki birçok kültürde var olan ve bir bölümünün "Orhun Yazıtlan"na dayandığı söylenen efsaneyi anlattım. Yaratılışın başında, henüz sadece su ve bir parça kayanın bulunduğu bir zamanda ki bu kısmı beni çok etkilemiş, bana yapıtlanmdaki doğayı anımsatmıştır her zaman. "Ulu Tann" "Yer"in yaratılışııçıngereken balçığı.dahaönce yarattığı "kişf'den gidip kendisinc getırmesini ister. "Kişf'yı hır kuş biçiminc sokar ve balçığı oraya gönderir, ancak "kişi" bu balçığı saklayarak kendi evrenini kendi yaratmak ister ve "Ulu Tanrı"ya karşı gelir. Yapıtlanmdaki "kuş"bukuştur. Sanatçıdan kendi evrenıni kendısi yaratmak istemektedir. Bu Tanrı'ya karşı geliş bana Adem ile Havva'yı anımsatıyor. Nedersiniz? lilbette ikiligüç tüm yaratılış efsanelerinın ve üç göksel dinin köküdür. Işık da sonsuzdan gcliyor sanki Tann'yı mı simgcliyor? Evet Tann'yı simgeliyor. Hatta mitolojide tanrılann ve tannçaların tannsı olan Zeus'u da simgeliyor. Onun gibi güneş kılığında yeryüzünüaydınlatıyor. Bir projektör gibi yol gösteriyor nedersiniz? Doğru, ızleyıci yapıtları belli bir sırayla izlesin, içinde bir senfoni, birmüzık oluşhırsun istiyorum, ışık da bana tekııik acıdan yardımcı olııyor. Doğayı sırayla aydınlatıp yol Kentin dip akıntısı BUKET ÖKTÜLMÜŞ atırlıyorum, 1998'inson günleriydi. Radıkal'de çalışıyordum. Kültür Sanat Servisi'nde. Orhan Pamuk'un "Benım Adım Kırmızı"sı yayımlanmak üzereydı. Romandan uzun uzun pasaj ların aktarıldığı kitaba dair haberleryayımlanıyordu gazetelerde. tstanbul'ayılın ilkkan düsmüştü. Ve ben habere gidıyordıını. (Bu en sevdiğim işti toplam gazetecı lık yaşamımda; bir yazıyı bitirmenin dışında tabii.) Selim Cebeci'yle göriişecektim. tlk sergisini açnıak üzereydi çünkii. Ulaştırmaya ındiğimdearaçhazırdı. Üstelikyalnızdadeğildim. Orhan Pamuk vardı araçta. Evet, Orhan Pamuk'la yolculuk edecektim. Bu harikaydı. Yanında bir dolu minyatür kataloğu vardı; Milliyet'te yayunlaııacak bir haber için getirdiği. Yola koyulduk Yılın ilk kanna sevinç çığlıklany la verdiğim tepki, kızının tepkilerini hatırlatmıştı ona. Deredcn tepeden konuşmaya başladık. Selim Cebeci'y' e görüşeceğimi söyledim. Yakın arkadaşıymış. Neredeyseaynıçevrede büyümüşler. Cebeci'nin, kitap H larını öncelikle okuttuğu sınırlı kişiler arasında olduğunu da ekledi sözlerine. Mutluydum. Yolculuk bir armağan gibiydi çünkii. Sonra Selim Cebeci'yle göriiştüm. Resimlerini gördüm. Işık değişmıştı birden. Parlak, neşeli kış güneşi yerini, belli belirsiz bir hüznü dokuyarak, akşamı hazırlayan ikindiye bırakmıştı sanki: lri figürler, kapalı renkler ve kalabalıkta çoğalanyalnızlık. Hafifbirtozkokusu; yeni yeni algılanan soğuğa bağlı ürperme: lşte ilk izlenimlerime eşlik eden duygular. Yazım, serginin, Kâzım Taşkent Sanat Galerisi'nde, açıldığı gün yayımlandı (17 Aralık). Hayli hoş bir denk düşme. (Hâlâbirşeyler çıkıyor armağan paketinin içinden.) "Hayatla Keder Arasında" başlığını taşıyordu ve girişindede Orhan Pamuk'tan kocaman bir alıntı vardı. Selim Cebeci'nin resmi söz konusu olduğunda geçerliliğini hâlâ koruyan bir alıntı: "Hayat olup bitenlerden sonra içimizde biriken keder ve durgunluktur; zamanın ve düşüncenın tortusudur. Bir zamanlar, belki de pek yakın bir tarihte, bir şeyler olmuş, hepımız bir şeyler yaşamışızdır; amahayatlarımızın 'esas' zamanı bizı sarsıp altüst eden bu olağanüstü yaşama anlan değıl de onlardan genye kalan duygudur; bir çeşıt kırıklık, düşünce ve dalgınlık anıdır hayat. Daha sonra bizibuduygulara bırakacak olan olay ların kendisi değil. SelimCebeci'ninresimlen, hayat hakkında bu temel görüşleri, benim şimdi inançla söylediğım gibi bağırarak söylemezler de bize, hayatabu bakışın gerektirdiği edayla fısıldarlar. Bu fısıltının çağnştırdığı sır ve merak havası da uyanır içimizde." Selim Cebeci aslında mimar. 1980'den beri resim yapıyor. Tam 22 yıldır. Son sergisinde yer alan tuvallerden birini anımsatıyor bana bu: 222. (Ikılerdenbirı fazlaolsada fark etmez.) Sergide ycralan tuvallerin bazılanna isim vermiş sanatçı, bazılannı da sayılarla ifade etmeyı seçmış. Bu grup da kendi içinde ikiye ayrılıyor: Romen rakanılarıyla VH'ye dek numaralananlar ve dığerleri. Bu uzaktanbakıştan sonra tuvallere yaklaşabılirim; ayrıntılara odaklanabilir, ışığın ıçıne siizülüp kent sokaklan, publar, kafeler ve otellerde dolaşabilir, bir bahçe ya dadükkândaçalışabilir.motoraatlayarak denize açılabılırım; ya da sahileiner.plajınkalabalığınakanşınm. Elbette yalnızlığımın halesini başımda taşıyarak. Tıpkı Selim