Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4KASIM2001.SAYI815 Tatil günü ve şenlik olması nedeniyle yaşlısı genci şelalenin oluşturduğu gölcüğü doldurmuş, yüzüyorlar. Ilıca Şelalesi, Horma Kanyonu'nun bitiminde yer alıyor ve birkaç metrelik bir yükseklikten dökülüyor. Şelale çok güzel ama, daha güzeli şelalenin üst tarafı. Geri dönüp yukarı doğru tırmanıyoruz. Çalıların ardından olağanüstü güzellikteki şelalenin kaynağına iniyoruz. Yüksek vadilerle çevrili bu yer oldukça serin. Dağlann hemen yamacında bir gölcük oluşmuş. Gölcük öylesine durgun kı, kaynağı yok sanırsınız, büy üleyici bir güzellik. Başımızı kaldırıp dağın zirvesini görmeye çabalıyoruz. Ama yüksek ve çok dik olduğundan görebilmek için vucudunuzu birkaç şekle sokmanız gerekiyor. Ağaçlann yeşilliği ve gökyüzünün maviliğinin yansıdığı su, binbir renk almış. Yalnızca suya yansıyan bu renk bile insanı büyülemeye yetiyor. Ama asıl güzellik, gölcükteki suyun aşağı doğru akarak şelale oluşturduğu yer. Su, kayalan oymuş ve aquaparklardaki gibi helezon şeklinde irili ufaklı tüneller oluşturmuş. Şelalenin suyu bu tünellerden süzülüp gümbür gümbür aşağıya doğru akıyor... Gördüğümüz her manzara bizleri başka bir dünyaya götürürken, daha önceden niçin gelemedik diye kendi kendimize söyleniyoruz... SonraSorkun Yaylası'na iniyoruz. Her yamaçta bizi özenle işlenmiş birbaşka yeşil örtü karşılıyor. llk gördüğümüz toprak yoldan çekinmeden girdikten sonra kendimizi bir iki saniye sonra eşsiz bir cennetin ortasında buluyoruz. Rutubetsiz kuru havasını içimize çekerken kulaklarımız sessizliğin tadını çıkartıyor. Bu sessizliği, gürül gürül akan bir derenin hışıltısıyla birlikte, korunan alan ve çevresinde 38 farklı kuş çeşidinin cıvıltısıbölüyor. Ilıca Hamamı, Buzluk Mağarası, Mantar Mağarası, Kız Kayası, Muşkulu Mağarası ve Sorkun Yaylası kelimenin tam anlamıy la hepsi birer doğa harikası... Birçok seçenek sunan Pınarbaşı, dört mevsim tatil yapma ve yaz aylarında olağanüstü güzellikteki yaylalannda düzenlenen şenlikleri izleme olanağı sunuyor. Kısacası, insanlanngüzelliği ıle doğanınnadirgüzelliklerinibiraradabarındıran Pınarbaşı' nda kı vrım kı vnm yolların ardında yeşilin tüm tonlarını görebiliyor, betonlaşmaktan kurtulmuş ahşap evleri ve büyük şehirlerin katı yaşantısında unutulmaya yüz tutan, ama Anadolu'nun koca gönlünde yeri olan bu küçük ilçe büyük şehirlerin gürültüsünden, insankalabalığından kaçmak isteyenlerin sığınabilecekleri bir huzur beldesi... Biz kentliler, insanlan kendimizi daha güçlü hissetmek için severiz. Ama Karadeniz insanı öyle değil: Yöreye ziyarete gelen yerli ve yabancı turiste yalnızca sevgi ve saygı duyduğu için elinden geleni yapıyor. Gittiğinız herhangi bir konaklama yerinde çırağa bahşiş veremezsiniz. Kahvehanelerde, eğeryabancı olduğunuzu anlarlarsa kesinlikle çay parasını ödeyemezsiniz.. çünkü bunusaygısızlıksayarlar. Bir dağbaşı köyünden geçerken merhaba dediğıniz herhangi biri size, bir şey ler ikram etmeden bırakmaz... Yani kısacası, Pınarbaşı'nda insan selam verip borçlu çıkmıyor, aksine alacaklıkalıyor...^ 15 Magnum'un tanınmış fotoğrafçılanndan Kent Klich'in Danimarkalı eroinman bir kadının hayatından kesitler sunan "Beth" adlı fotoğraf sergisi, 130 Kasım tarihleri arasında Istanbul'da, ÎFSAK 17. Istanbul Fotoğraf Günleri etkinlikleri kapsamında fotoğrafseverlere sunuluyor. Eroinman model Beth Albümün ilk sayfalannda Beth'in kendi ağzından yaşamı aktarılmış: Beth'in ailesi ıle çocuk yaşta başlayan kötü iliş1952yılındalsveç Vasteras'dadoğan Kent Klich, Gotenburg Üniversitesi'nde kisi, çocuk yetiştırme yurtlarındageçen öyküsü, genç kızlık döneminde eroine psikoloji ve New York Uluslararası Fonasıl başladığı ve sonraki yaşam sürecintoğraf Merkezi'nde fotoğraf eğitimi aldı. 1 lk kişisel sergisini 19 8 8 'de açtı; bundan de yalnızlıkeroinsatıcı üçgeni arasında 10 yıl gibi kısa bir süre sonra, 1998 yılın kurulan bir kısırdöngü... da Magnum üyesi oldu. Albümdekı fotoğraflarailkbaktığımda, içimi rahatsız edici bir ürperti hissi Danimarkalı eroinman bir kadının hayatını anlatan "Beth", Meksika'daki so sardı; bedeninde girmedik damar bırakmayan iğnelerin, Beth'in vücudunu nasıl kakçocuklan üzerine yaptığı "El Nino" ve Romanya'da AIDS 'li çocukların du tükettığinin görüntülerini görmek istemezmiş gibi sayfalan hızlı hızlı çevirdirumlarını belgeleyen çalışmalan ile tağimi fark ettim. Rahatsız eden elbette nındı. Şu an yaşamını Isveç ve DanimarBeth'in kendi iradesi ile yaşamındabileka'da sürdüren başanlı fotoğrafçının serrek ve isteyerek yön verdiği "anlann" azgisiyle aynı adı taşıyan "The Book of lığı değildi; fotoğraflarda fiziki olarak Beth" adlı bir fotoğraf albümü de bulugörünmeyen ancak her karesinde kendinuyor. MURAT YAYKIN ni hissettiren Beth'in malı temin ettiği yaşam tarzı ve satıcıya olan bağımlılığıydı. Burada eroinman için satıcıya bağımlılık genel ınsanhk durumunun metaforu olarak karşımıza çıkıyor. Yani "sıradan insanlann" tekdüze kurulu soğuk ve sevgi siz dünyası, daha fazla par?» kazanmayaendeksli yaşamı, zamanuıı eroini getırecek olan "satıcı"yı bekleyerek tüketen uyuşturucu bağımlısının yaşamından pek de farklı değildir. Çünkü sonuçta o da bağımlıdır; yatıştıncılara, paraya, lüks tüketime... Toplumda hemen herkes bunlardan en az birine bağımlı olduğuna göre herkesin mutlaka bir bağlantılı olduğu şey (nesne, kişi, vs.) vardır ve yaşamını ancak bunun sayesinde sürdürebilir. Bu anlamda Beth'in yaşam savaşı, sıradan insanın yaşam savaşından temelde çok da farklılık göstermez. Sergide yer alacak albüm fotoğraflannı tarif etmek ımkânsız; ne var ki, Nietzsche'nınşusöylemi,bizigerçeklerle çaresizce yüzleştiren karelerin arka planınıözetliyorgibı: "Bir savaş başansızlıkla biterse, savaş 'suçunun' kimde olduğu sorulur; galibiyetle sona ererse, savaşı çıkaran kimse övülür, başarısızlığın olduğu her yerde suç aranır; çünkü o beraberinde huzursuzluk getirir, ona karşı ise irade dışıbir tek ilaç kullanıhr; güç duygusununyeniden canlandınlması ve bu da "suçlunun" mahkumiyeti ile gerçekleşir. Bu suçlu, başkalannın işlediği suçun şamar oğlanı değildir. ' O ' herhangi bir şekilde hâlâ güce sahip olduklarını ispat etmek isteyen güçsüzlerin, aşağılanmışlann, ezilmişlenn kurbanıdır." Klich, kendine özgü fotografik anlatımıyla, Danimarkalı bir eroin bağımlısının "gerçek" yaşamını lstanbul 'da gözler önüne seriyor; "görmek" isteyenlere.^ Danimarkalı bir eroin bağımlısının gerçek yaşamından kesitler. Klich 'in "The Book ofBeth " adını tasıyan fotoğraf albümiinden..