Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 AGUSTOS 2000. SAY1751 Hinduizm ve Şintoizm gibi büyük dinlerin doğduğu çok eski bir kıta. Asya, 3,5 milyar kadın ve erkek nüfiısuyla, bir toplum, dil ve kültür mozaiği çizerken, aynı zamanda da geleceğin teknolojisinin çekirdek noktası olacak. Asya, 3. binyıtın ağırlık merkezi olarak dünyaya damgasını vuracak. Bunundışında, Uzakdoğu'yabireyselbir yakınlık duyuyorum. Büyük Japon usta Zen'in öğretilerini uyguladım ve dansçılanmın da çoğu Japon. Ama bir o kadar, Hindistan ve îran'dan da etkilendim. Sonuçta ben birmelezim; anneannem Kürt, dedem Kanadah, babaannem ise Britanyalıydı. Ben, dünyanın her yerinde köklerimi buluyorum. Dünyada sadece bir göçebeyim. Gittiğim yere sadece çadınmı götürüyorum, tabii kı başka bir yere gidene kadar. Ama yine de biz, hepimiz, kültürel olarak aynı bir "patchwork"(yamaişi) gibiyiz. Babanız: "Mekân zamandan daha gern çek demişti. Bu fikir size yön veren ilke gibi görünüyor, ne dersiniz? Mekânda yaşıyoruz, mekânda varoluyoruz, mekânda oturuyoruz. Zaman ise, bunun tam tersine, bizimle varoluyor ve bizi yavaş yavaş eritip bitiriyor; bizimle büyüyor ve bizimle yaşlanıyor. Zaman, aynı bir saat gibi, atmakta olan yüreğimizden başka bir şey değildir. Mekân ise, sadece nesnelerden oluşıır. Ve biz de, aynı diğer nesneler gibi bu mekânda yer alınz: Tıpkı arabanın park yerinde durduğu ya da şu ağacın önümde durduğu gibi. Dans, bizi çevreleyen mekânı yontmamızı ve onu yapılandırmamızı sağlar, tabii şu anı yaşamak şartıyla. Şimdi zaman doğrusaldır.durudurvepürüzsüzdür. Şimdiki zaman, sonsuza dönüşmüş zamanın ta kendisidir. Bale gösterüerinizi sezgilerinize dayanarak yaratıyorsunuz. VOcut, fîgürleri yaratmakla yükümlü. Dekor ise, mekan içinde sadece birkaç şeye indirgenmiş. Evet. Her şeyden önce, bedensel bir sezgi söz konusu; bu, bizim bir taslak oluşturmamıza y ardımcı oluyor. Ama, geri kalam için çok uzun bir çalışma gerekli. Bazı baleler için iki sene bilgi edindiğim oluyor; bazı kitaplarokuyorum. Bilgi ve sezgi temelde birlikte hareket ediyorlar. Dansçı da, mekânda yer alarak ve bazı ritimlere kucak açarak figürlerin doğru seçilip seçilmediğini gösteriyorbana. Balenin mimarisi şeffaf kalıyor: Amacı güzellik arayışındaki dansa eşlik etmek. Modern dans, bir nevi dış görünüşün önemli olduğu yapay estetikliğin sonu. Teknik açıdan aynı titizlik korunuyor ama daha dışavurumcu ve enerji dolu. Dansçılann gövdesi denıze açılmış bir yelkenli gibi çınlçıplak. lşte bu esnada bakış acısı önem kazanıyor: Tamamen çıplak kollar ruhun atılımıru temsil ediyor. Klâsik dans, ruhu tüllerin ve işlemelerin altında saklıyordu. Bugün artık ten kendıni gösteriyor: Daha düne kadar skandal yaratan ıçgüdü ve tutku öğeleri övülüyor. EğerNıjınski, orta tabakayı etkilemeyi başardıy sa, o bunu yapana kadar ayıp sayılan kendınden geçme duygusunu açıkça ortaya koyduğundandır. Onunlaberaber artık bir şeyler sorgulanır oldu, bir şeyleri halkla paylaşmadönemı başladı. Peki ya, gecc kulüplerinde yapılan "cumartesi gecesi dansları" hakkında ne düşünüyorsunuz? Gecekulüplerininbireraltematifolduklarını düşünüyorum. Bu kelimeye savaş sırasında yüklenen anlamı vermek istiyorum: "geçıcı alternatıf ", kahve yerine onun yerini tutacak başka bir şey içiliyor, ekmek yerine başka bir şey yeniyor. tnsanın dansa ihtiyacı olduğu halde günlük hayatında dansın yeri yok. Insanlannyüreklerinin sıcaklığıyla el ele tutaşması gereken yerler olan şehir meydanlannda ya da kilıselerde herhangi bir duygu ve düşunce bütünlüğü olmayınca, bir de üstüne üstlük basit veya yoğun sevinçlerden de yoksun olunca, o cumartesi akşamlanna mahkum oluyorsun. Oysa, danstan yoksun kalan insan dünyadaki varlığının bir boyutunu kaybeder. Cumartesi akşamı dansçılan dansın dışında bir şeyler yapıyorlar, ama yine de dansın içinde olan bir tarafları var; dans sayesinde doğal güçlerini özgürlüğe kavuşturuyorlar: Yedi gün boyunca sadece boş bir kabuktan ibaret olan, bir koltuktan diğer koltuğa, işten eve, evden arabaya sürüklenen vücutlannı hissediyorlar. Cumartesi gecesi danslannda terden, alkolden, arzudan,rahatlamadanve karanhk neşelerden tut da sözcük oyunlanna kadar her şey var, ama tüm bunlar aynı zamanda insanın iç dengesi için gerekli. tnsanlar özellikle bayramlarda dans ediyorlar, tabii bir de buhran zamanlannda... Böyle zamanlar artık azalıyor. Gitgide daha az bayram daha çok tatil oluyor. Eskiden bayramlann nasıl geçeceğibelliydi: Dansedılirdi.birlikvebe«neH raberlik olurdu. Tatil ise, kendi vücudundan, çevresinden ve dünyasından koptuğu, uzaklaştığı mekanik ve robotik bir dinlenme olduğu gibi, hayatın zayıfanından başka bir şey değil. Danslarınızda genelde uyumsuz hareket eden vücutlar var. Sanki doğuoı yapacaklarmış ve içlerinden birer peri kızı çıkacakmı;çasına acı çeker gibi bir halleri var. " Pyramide"de de olduğu gibi dahayuvarlak hareketler ortaya koymaya çalıştım; ritmik bölünmeler daha az olsun istedim. Bunun yanı sıra, zaman zaman ahengi bozmanın gerekli olduğunu düşünüyorum; biraz barok, biraz cesaret dolu görüntüler ortaya koymak gerek; belini kıra kıra yürümeler, bölük pörçük hareket eden vücutlar, kopuk kopuk hareketler, asla gerçekleşmeyecek bir uçuş için havaya kalkan eller gibi... Insanoğlunun Ikaros 'a hep bir yatkmlığı var, çünkü onun dışında geriye bir tek Sisyphos kalıyor. insanla ilişkisi olduğuna inanıyorum. Balenin bu şairane kutlaması böylece bir bakımdan modern insanın gözden düşmesıni cngelliyor. Bu mucizenin gerçekleşmesi mümkün, çünkü insan kendi ışığının ve değişiminın tüm parçalannı içinde banndınyor. Dansın yaptığı tek şey bunu ortaya çıkartmak. Ve sonunda istenen iletişim kuruluyor. Halk, seyirciyle dansçının, hareketli olanla sabit olanın birbirine kanştığı bu tanışmayla gerektiği gibi meşgul oluyor? Tiy atro, bakan ve bakılandan ibarettir; aynı, annesinin önünden dans eden yadaLaFontaine'inbirfabhnı okuyan bir çocuk gibıdir. Yanı iletişimden başka bir şey değildir. Efsanelere ihtiyacımız var mı? Efsane konusu ikinci plana atılacak bir konu değil; o.benliğimizin dolayısıyla da sanatımızın tam göbeğinde. Hiçbir millet efsaneleri es geçemez: Bizimki bunu yapmayı denedi ama başansız oldu. Efsaneler, kendi külünden yeniden varolan olağanüstü şeylerdir, biçim değiştirirler, kılık değiştirirler dünyanm her yerinde köklerimi buluyorum." ama asla ölmezler. Bu devrin insanlannın, sonsuzlugun toprağına, çocukluBiz,hepimizgeçicikökleriz: Hayatımız bo ğumuzda duyduğumuz tannlann efsaneleriyunca sonsuz ışığa açılan yer neresiyse o ta ne ihtiyaçlan var. Efsaneler insana benzer: Fazladan bir dcriyle kaplanarak yaralanmaz rafagidiyoruz. hale gelir, yüzyıllar aşar, zaman ve mekân Benim yapmaya çahştığım şey, bu anlattığım yolculuğu sahnede de anlatmaya çalış içinde bir yerden bir yere taşınırlar, ama güçleri ve güçsüzlükleriyle tıpkı insana benzermak. Bazı figürler, anne kucağını terk eden bir insanın ne hissettiğini anlatıyor. Dansçı ler. tnsanda tanrısal olan da, şeytanî olan da yan yanadır: Bu onun ebedî savaşıdır. İnsalar, çizgilerin bölündüğü, hareketlerin ise nın efsanelere, ikonlara ya da olağanüstü dünyanın bölünüşünü anlatmak amacıyla bazen parçalandığı, barok ve pürüzsüz bir şeylere ihtiyacı olduğu gibi, varoluşu adlangeometri içinde dayanaknoktalannı anyor dırmak amacıyla, hiçliğin ne olduğunu ortalar. Alışkanlıklar insanın özgürlüğünü kısıt ya koyan bu savaşa da ihtiyacı vardır. Kaşi eflar ve tek kelimeyle korkunçturlar. Ben alış sanelerden yola çıkarak kendi kimliğini kanlıklan yenmeye çalışıyorum çünkü onla oluşturur ve yaratıcı tarafını bulur. Ve dans, nn yüzünden ne görebiliyoruz, ne hissedebi nereden doğduğunu bulmak için, sahnede, liyoruz, ne duyabiliyoruz, ne de keşfedebili günlük gerçeklerini değişime katan halkın yoruz. Ben, kendim, Nietsche'nin de bahset buefsanelerini doğrudan doğruya yontar.^ tiği doğum olayını göstermeye ve "evrensel uyumun incili"ni yazmaya çalışıyorum. MoLe Courrierd'Unesco 'dan çeviren: dern dansın doğrudan doğruya dünyayla ve BVRÇAKÜNSALESRA ERÇİL 29.6.1988/İstanbuL.. Koreografisini Maurice Bejart'tnyaptığı "Patrice Chereau"balesL.