Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30MAYIS 1999. SAY! 688 nnı da tanıyor, biliyoruz demektir. Seyrettiğimiz filmler, okuduğumuz kitaplar, hatta kurduğumuz hayaller, Amerika'yı bize yeterince tanıttı. Hayatında Amerika'ya hiç gitmemiş biri bile, artık Amerika'da geçen bir şey yazabüir ve bunda gayet inandırıcı olabilir. Fark, her zaman olduğu gibi, yalnızca iy i y azarla, kötü y azar arasındaki kadardır. Bildiğim az şey arasında, en önemlilerden biri, benim iyi bir yazar olduğumdur. Amerika'ya hoşgeldiniz! Ikinci hikâye, Beyoğlu'nun 30'lu yıllanndan 60 sonlarına kadar olan dönemini zamanları iç içe geçirerek anlatıyor. Bu hikâyeyi yazarken, Beyoğlu ve Istanbul üzerine üç çuval dolusu kitap okudum. Bir dolu çerçöp karıştırdım. Birçok kişiyle bitmez tükenmez konuşmalar yaptım. Dönem hikâyesi ya da romanı yazanların düştükleri temcl bir hataya düşmemeye özen gösterdim: Kimi yazarlar, bir eser yazmak için, ne çok şey okuduklarını, ne çok say fa karıştırdıklarını, ne çok şey bildiklerini okura karşı bir gösterişe dönüştürür, kendi katlandıkları zahmetleri okura ödetmeye kalkarlar. Dolayısıyla sayfalar tutan bir dolu hurda bilgiyle, gereksiz ayrıntıyla insanı yorar, bıktırırlar. Ben, ne yazık ki Türkiye 'de hep kötü örneklcrden ders aldım. Bu yüzden sayfalar dolusu tuttuğum notlardan, yalnızca hikâyenin gereksindiği kadarını kullanmak konusunda tutumlu davrandım. Olası hatalarkarşısında, hikâye boyunca, zamanları geniş zikzaklarla iç içe kullanmış olmamın bağışlatıcılığına karşın, bölümlerin kendi içinde dönem hatası yapmamaya özen gösterdim. Türkiye'de insanlar, zaten yapmamaları gereken şeyleri yapmadıklarında, bunun için aferin bekler oldular. Umanm bu sözlerim deöylcanlaşılmıyordur. Ben yalnızca işimi doğru yapmaya ve katettiğim macerayı birkaç sözle de olsa sizle paylaşmayaçalışıyorum. Çünkübazı ayrıntıları kullanırken, yalnızca onu bilenlcrin duyacaklan keyfı onlara sakladım. Degüstasyon'un Çiçek Pasajı 'nın girişine bakan penceresi şimdi kimin umurundaaslında. Ama, Aliye'ninopencerenin karşısına oturmuş olnıası, benim hoşu.magidiyor. Bilmeyenlcricksiltmeyenama, bilcnleri fazladan zenginleştiren bu çeşitaynntılan, örneğin "Mavi Köşe"yi hatırlayan bir tek kişi bile kalmışsa, ben onlar için yazdım. Hikâyenin kendi uzayı içinde bir dekor gibi diriltilenNisuaz'danTokatlıyan'a,Valori Lokantasf ndan Sabuncakis (,'içekçisi'ne varana dek neredeyse Beyoğlu'nun simgesi olmuş bütün mekânlar birebir gerçekken, hikâyeye adını veren Aynal: Pastane'nin kurmaca bir mekân olması, kitabm temasıyla yakındanilişkili ironikbirmetafor. Kitabın üçüncü hikâyesi olan "Gece Elbisesi", ilkin kendi içinde ikiye, sonra da ilk bölümü dokuz küçük parçaya bölünüyor. KafDağımn önü'nic de aynı şeyi yapmıştım. Hikâye oldukları kadar, bir çeşit psikolojik, sosyolojik vc ideolojik arkeoloji metinleri bunlar. Üzerine basa basa i lerlediğımiz taşları işaret ediyor ilk bölümün adı: "Karanlık tşaretler". '60'lıyıllarınsonunda Mardin, sonra Topağacı ve gene Beyoğlu. Bu son hikâyede önemli bir yer tutan, "Doğu", kendi anlatısı olan "büyülü gerçeklikle"anlatılmayaçalışılırken,aynızamanda kitabın diğer hikâyeleriyle yeniden bağlantılandırılıyor. ilk hapisanemiz aile mi? Bize verilen ya da savunduğumuz kimliklcr daha sonra duvarları aşılmaz, içindençıkamadığımızhücrelerimizmioluyor?Gövdeye kilitlenmek. Kimliğe kilitlenmek. Kendimizin sandığımız hayatlara kilitlenmek. Topyekun bir hayat tarafından kilit altınamı ahnıyoruz? Konularından çok temaları vardırkitaplarımın. Olay anlatmadığımdan değil. Tersine olay anlatmayı severim. Ama olaylar ne olursa olsun, her kitabımda, yazar olarak, beni ben yapan temalarımın etrafında gezinirim. Bu kitap da öylc. Bcnde her zaman vardır: Geneaşkarayışı var. Amerika'dabile tasavvufun izleri sürülüyor. Ayna var. Istemediğiniz kadar ayna var. Sonra yolculuk var. "Ne zaman içime biraz fazla baksam, yükseklik korkum depreşir," diyor kahramanlanmdan biri. En uzun, en derin yolculuk, içimizeyaptığımız yolculuk değilmidir, diye soruyor en azından yazılı tarih kadar eski olanbu tema. Kitap, en kaba özetle gerçeğin yırtılmasını anlatıyor. Günün birinde gerçek yırtılır. Dünya bizim için artık o eski dünya değildir. Hemen herkesin hayatında üç aşağı beş yukan bunun birkarşılığı vardır. Neden şimdiki gerçekligiınizi gerçek de, öncekileri hayal sanırız? tnanç değişikliğinin değiştirdiği gerçek, sahiden gerçek midir? Aşkın da inancın da "aurası" kendi gerçeğini yaratırken, bizi de yeniden yaratmaz mı? Ali 'nin göğsündeki yaprak ını, kuyu kapağınınüzerindeki taşmı?Buörnekte olduğu gibi, bazı soruların yanıtını hikâyesini okumadan bilemezsiniz. Doğru söyleyin, Mardin mı daha uzak size, Amerika mı? Kaç çeşıt iktidar vardır? Çocukların cinselliği sahiden yok mudur? Kimlik var mıdır? Cinsel kinı "... Düştüğü kuyuyu ancak kendi masallan anlamlandırabilirdi..." lik, sahiden cinsel midir? "Penis"yada"vagina", sahiden sahip olmadığımızı mı arzularız? Gövdemiz ne kadar bizim, biz ne kadar onunkiracısıyız? Dilsizlik,elbettebukitaptadabaşderdim. Ali de, Aliye de dilsizleraslında. Dikkat ettiniz mi, ne kadar az konuşturuyorum onları. Herkesin Arapça rüyalar gördüğü Mardin'de, Ali rüyalarını Türkçe görüyor. Dil arıyorlar. Görüntü ve Dil. Her ikisi de ayna. Ben ve aynadaki öteki. Bu kitabın kendi ikizi aynadaböyle okurıuyor. Bense hâlâ konuşmaya çalışıyorum. Yazar oldum da, kelimeler benim mi oldu sanıyorsunuz? Aslında ben kelimelerin oldum. Geldik yazının sonuç bölümüne. Oraya gclenc kadarki yol, her zaman çok uzundur ama.sonuçlarhepkısavekesinolur.Çünkü sonuç arzudur: Kitabımı okuyacaksınız değil mi? ^ karşısında duran, gözlehnin önündeki bu insanlan konuşturuyor; burada, şu pas beneklı aynalara vuran masaların soluk yansısında, sihirli hikâyelerden bir dünya kurmayı öğreniyordu. Kooa bir dünya. Hep ilk aşkların taze heyecanlarını duyan genç sevgililer değildi gelenlertabii. Her gelişlerinde yanlarındakinı değiştıren macera düşkünü hızlı çapkınlar, kart zamparalar, film yıldızlanndan çaldıkları pozlara kendini fazla kaptırmış, saçlan bolca sürülmüş brıyantinden yağlı yağlı parlayan, etrafa kötü kötü sırıtan genç adamlar gelirdi. Sonra para karşılığı çalıştığını düşündüğü kıziar... Bu kızlar başlangıçta daha kötü giysilerle, daha bakımsız bir halde gelir; iğreti oturur, suçlu gözlerle etrafa bakınır, bir fincan çay ıstemeye bile çekinirter; bir süre sonra, yanlarındaki erkekler değişmeye; ustleri başları toparlanmaya; saçlarının rengı açılmaya başlar; ilk geldiklerindekı çekingenliklerini atarlar üzerlerinden, garsonu başka türlü çağırmaya başlarlar; seslerine bir genişlik gelir, ellen kolları serbestler, hatta yavaş yavaş kustahlaşırlar, kendılerını savunmayı öğrenmışlerdir, gıderek yırtıklaşırlar; eğer "mesleklerinde" ilerlemişlerse, yeniden alçakgönüllü ve kibar görünmeyi, etrafa iyi muamele etmeyi, güleryüzlü ve nazik davranmayı, alçak sesle konuşmayı ve kendinden emin olmayı öğrenirter. Artık tehlikeyi aşmış demektir bunlar. Paranın her şeyi satın aldığı güvenli ve vaat edilmiş topraklardadıriar şimdi. Böyle bir çizgisı vardır kadeıierinin. Bir süre sonra ise, artık hiç gelmez olurlar. Kimi daha iyi yeriere yükseldiğı, kimi tutunamayıp daha kötü yerlere düştüğü için. Onun için onlann hikâyelen burada biter. Gerisi başka yerdedir, başka tanıklıklar gerektirir. Başka sözler... Kasanın altındaki kendi "şahsi eşyalannı" koyduğu çekmecede her zaman bulundurduğu şömiz ciltli, sayfalan dağılmış sözlükte bundan sonrası için sözcük yoktur. Yalnızca boş sayfalar... Aliye ise bu kasanın başından hiç kalkmaz. Kasanın otesını düşünmek de istemez. Kasa, onun için güvenli biryaşamın sınırıdır Önunden geçen kurbanlar ve kahramanlar ona değmesın ıster. Onun başını beklediği şeyin, rakamlar ve kelimeler olması gerektığını duşünür. Sırları uçuklamış aynanın pas benekli yüzeyinden hızla gelip geçen görüntülere gömülüp kaybolan hıkâyelerın ardına duşmek istemez. Orada bırakır. Hiçbirinin hikâyesinde yol almaz. Ortaokul sıralanndaki acemi, sarsak kenar •,* mahalle aşklannı saymazsak eğer, kendi sevgilisi olmadı hiç. Ticaret lisesindeyken zaten pek paıiak bir öğrenci değildi, kendini genç yaşta bu kasanın başında buldu. Yaşı küçüktü ama, az paraya çalışacak çok güvenli bir kız bulmuştu patronlan. Onu hemen işe aldılar. Sanki bütün hayatı bu kasanın başında geçmişti. "Aynalı Pastane"nin aynasından görmüştü bütün dünyayı. O kadarını ise güzel anlatıyordu. Bir masalcı gıbı yaşamaya karşı hiçbir yeteneği yokken, sözcükler ve hayalleıie kurduğu dünya, ve kurduğu bu dünya içinde bırer masal kahramanına dönüşen, gördüğü bütün bu insanlar, onun görünmez vartığında derin derın soluk alıyor, keskın hatlarla çizılmış capcanlı karakterlere dönüşüyor, kendilerinden habersiz bir ıkinci hayat yaşıyorlardı. Bu da Alıye'nın katlanma gücünü artırıyordu. Epey uzun bir süre böyle sürdü bu. Ta ki, o, bir gün o kasanın başından kalkmaya karar verene kadar. Kendi masalını yaşamaya karar verene kadar.