Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24MART1996. SAYI522 Toprak öç aldı insanlardan; 1 R k i r n ' H g can aldı, mal aldı, umut aldı; hüzün verdi karşılığında... Hiç de adaletli değildi bu alışver A t ^ 126 canıda ra Lale gelin gibi... "Ne yapa D e i l İ Z İ İ 'de cağımı bilemedim" diyor Lale gelin, "dişlerimkilitlenmiş y a ş aJ y a i l L İ S e öyle söylediler, ben hatırla J ^ mıyorum. Yalnızca merdi İkİllCİ SHllf venden inmeye çalıştığımı, amamerdiveninbiryılangibi ÖÖTeilCİSİ S e l İ l l zırlanırken yakalandı canava Kimi yemek yerken kimi ha b İ r l İ k t e agÖtÜrdÜ. Akşam yemeğı zamanıydı. leşmiş Hacı Nine. "Eskiden evim dar diye üzülürdüm. Meğer ev değil, evsizlik dar gelirmişinsana... Ev.evüstüne olmuyoryavrum". "Olmuyor.yapamıyorsun... Iştegeri geldim Dinar'a. Çadırda da olsam, burası benim toprağım..." BAŞKENTGUNLERI Dünyaya bir selam MÜŞERREF HEKİMOĞLU ilkent tepelerinde sevdiğimiz dostlarla buluştuk geçen hafta. Nadir Bey'in dostu Mozart'ın 4. Keman Konçertosu'nu dinledik Suna Kan'dan. Gemçişten geleceğe uzanan yolculuklar yaptık. Suna Kan'ı dinlerken şaşırırdım her zaman. Yarım yüzyıla yaklaşıyor dostluğumuz, Yıllar boyunca dinliyorum, önce küçük bir kız, müzik dalında harika çocuk, sonra uluslararası boyutlara ulaşan bir sanatçımız, Tarihi, coğrafyayı aşıyor kemanıyla. Değerli ressam Mehmet Güler'in tablolarını anımsıyorum, topraklarımızdaki tanrıçalardan esinlenen Anadolu kadınlarını... O kadınlardan biri de Suna Kan. Güzel bir heykel gibi dikiliyor sahnede, çağdaş çizgileriyle tarihimizden, coğrafyamızdan bir anrt, bir uzantı dünyaya. Uygarlıklar ülkesi Anadolu'muzdan, Cumhuriyetimizden, başta laiklik Atatürk devrimlerinden bir selam. Müzik dalında boyveren, dahası yıllarla boyutlanan Suna'lar, Ayşegül'ler, Ayla'lar, Verda'lar, Gülsin'ler başka hangi Islam ülkesinde var! Yok ve olamaz. önce çağdaşlığı yaşamak gerekiyor, kadının özgürlüğüne, kişiliğine kavuşması gerekiyor. Bu konçertoyu dinleseydi Mozart ne düşünürdü acaba? Suna Kan'a aşık olurdu bence. Pekiyi, Suna Kan, o da Mozart'a aşık değil mi? Bilkent tepesinde de güzel kucaklaştılar. Kemanıyla müzik dünyasının dahisini güzel okşadı Suna Kan. Bizi de güzel tepelere, sanatın gizemine ulaştırdı. Nadir Bey'in dostu birkaç notayla bir renk şölenl yaratıyor yapıtlarında, duruluğun derinliğinı hissettiriyor. Çalanı da ağlatıyor, dinleyeni de. Değerli sanatçımızın konser yaşamı da Mozart ile başlıyor sanırım, çocuk yaşta çalıyor ilk konçertoyu, kimbilir kaç kez çaldı, biz de kaç kez dinledik, kaç yıldır sahnede. Suna Kan, ama düzeyini yitirmiyor hiç, tersine boy alıyor, zamanı aşar gibi. Onun gizeml de özüne, sanatına, halkına saygı kuşkusuz. Yerini, görevini, coşkusunu yitirmiyor hiç. Bize de coşku veriyor her zaman, onur veriyor, umut veriyor. Çirkinlikleri aşıp güzelliklere ulaşıyor, yeniden gülümsüyoruz dünyaya, yeniden mutlanıyor, mutlanıyoruz. Müzik Fakültesi Dekanı Ersin Onay'ı kutluyorum, Bilkent konserlerinde yeni şefler tanıtıyor başkentlilere. Peter Guelke de sıcak bir rüzgâr estirdi Bilkent tepesinde. Çok renkli ve çok yönlü bir öyküsü var. Konserler, kitaplar, ödüllerle dolu bir yaşam. VVeimar'da doğuyor, dünyayı kucaklıyor. Mozart'ın konçertosunda da başkentlilerle kucaklaştı, konseri Izleyen akşam yemeğinde söyleşirken VVeimar'dan Goethe'ye uzandık bir aralık. Büyük teyzesi ünlü Alman şairinin eşiymiş meğer! Müzik dalında başka bir parıltıyı da CSO salonunda Ayşegül Sarıca duyurdu başkent gecelerinde. Duyarlı bir Chopin konseri, elleri yüreğimizin tuşlarında! BASSO ve CSO yarışması da umutlu boyutlara varıyor giderek. Benzer bir yarışı siyasal orkestralar arasında da görecek miyiz acaba? Şimdilik gerıleme yarışı var, umutsuzluğu derinleştiriyorlar... Biraz da bilim dalından söz edelim mi? Ankara Ünıversıtesi'nde Halkla llişkiler Müdürlüğü diye yeni bir birim kurulduğunu duydunuz mu? Pınar Fırat üstlendi bu görevi. Siyasal Bilgiler Fakültesi kökenli, güzel, aydın bir kadın. Büyükelçi Turan Fırat'ın eşi, Strasbourg'da ve Seul'de sefireliği var, genç diplomat Cengiz Fırat'ın annesi, güzel kızı Aslı Fırat da Bilkent'in yetinmiyor Pınar Fırat, çalışmaktan, güzel birikimini aktarmaktan hoşlanıyor, dahası bir görev sayıyor bunu. Yeni görevine de güzel başladı. Ankara Üniversitesı'nin değişik fakültelerinin ana bilim dallarında yardımcı doçentliğe ulaşanlar için duzenlenen toplantı başta Milli Eğitim Bakanı Turhan Tayan ve eşi, üniversite kökenli millevekilleri ve değişik kesimlerden konuklarla tüm katılanları çok duygulandı. Önce Rektör Günal Akbay'ın konuşması nedeniyle. Ankara Üniversitesi'nin Atatürkçü niteliğini vurguladı sayın rektör. Yaşamda en gerçek yol gösterici bılimdir, sözü doğrultusunda bir konuşma. Elbet kulakları çok okşuyor, ama bu sözleri davranışların da kanıtlaması gerekiyor. Halkla ifişkiler birimi bu yolda olumlu bir adım sayılır. Ünıversitelerimizde neler yaşanıyor, sorunları nedir, neler üretiyor, bilim dalına nasıl bir katkıda bulunuyortar, kamuoyu bilmiyor. Ancak olumsuzluklar sergileniyor. Bir fakültenin, bir ana bilim dalının ders okutmasının ötesinde bir araştırması, çalışması yok kimi yerde, kimi tıp fakülteleri hastane gibi, araştırma yapılamıyor, dahası hastane niteliğinde de donatımdan yoksun çalışıyor, yeterli personeli yok. Anadolu üniversitelerinde kürsüler boş, kadrolar açılmıyor, çünkü ödenek yok. Kamuoyuna yalnız bu olumsuzluklar yansıyor. Oysa sağlıklı kamuoyu için, üniversiteyle halk arasındaki kopukluğu güzel bir iletişime dönüştürmek için, tüm gerçeklerin yansıması gerekir. Bir gerçegi de belirtmek gerekir her şeyden önce. Güç koşullara karşın bilim dalında tırmanışlar da var. Bilim adamlarımızın uluslararası kongrelerde ilgi toplayan, yankılar yapan araştırmaları da var. ö t e yandan, ufuk karanlık da olsa ışıklı bir yola açılıyor gençler. Parasal değerlere değil, bilimsel değerlere öncelik veriyorlar. Kadın Felaket sonrası... ŞimdilerdeDinarbirhayalet şehri andınyor. Çok fazla insan kalmamış depremden sonra. Anayola çıkınca kocamanbirdüzlükseriliyorkarşıkıvnlıp beni üzerinden attığı° nıza... Enkazkaldırılmış. Bir nı biliyorum" diye anlatıyor. çadırkent var Dinar'da, bir de Daha sonra kayınvalidesi kursağlam olduğunu en iyi şekiltarmış gelinini. Evde ocak de kanıtlay an birkaç bina... açık kalmış, onu da kocası kaFelaketin üzerinden beş ay gİdİD patmış, yoksa bir felaket daha geçti. Eskisi kadar taze değil yaşayacaklarmış. canavann ayak izleri. tnsanlar "Depremin ardından yağşimdi daha sakin, yaşadıklanmuryağmayabaşladı." diyor nı unutma çabası içindeler. Murat. "Hem yağmur yağıyor Öyleki Ramazan Bayramf nı hem rüzgâr esiyor, dışarısı yeniden doğmuş gibi kutlabuz kesiyordu. Üstelik elektmak istiyorlar. Her ne kadar rik de yok... Göz gözü görmüUludağ'da motorlu kızağa biyor. Enkazlann altında insannemeseler de, hayatta olmak lar var, seslerini duyabiliyogüzel... rum ama bir şey yapamıyoŞeref, dördüncü sınıfa gidirum. Işte o an hayatımda ilk yor.: "Benim için yaşam 1 defa sitem ettim Allah'a: Dirllkte Ekim 1995 'te başlıyor. ÖnceHem karanlık, hem soğuk, sine milattan önce diyorum." hem felaket, hiç mi merhameBöyle düşünüyorlar, daha tin yok?" doğrusuçalışıyorlar. Bir gün Depremden sonra 45 gün gelipyinebaşlarınısokabileiçinde enkazyeryerkaldırılıp cekleri, iki göz cvlerinin olcesetlerçıkanlıyor. Halkşaş Dirllkte masınıdiliyorlarve bir şey dakın, ne olduğunu anlamıyor. ha istiyorlar, "bizi unutmaglttl, " Yaşıyor muyuz? Deprem mi y"ın... Bir kibritalevi gibi kısa oldu?Yok'sabütünbunlardüş ,. . . . . . . sürmesin bize gösterdiğiniz mü? Düş değilse ne olacak bi gOrCİUklerini ilgi." ze? Hangimiz bir mucize yaAslında unutulmamışlar. ratabilir?" Birçok duyarl ı insan hâlâ yar"Depremin üzerinden birdım gönderiyor Dinar'a. Oniki hafta geçmişti, yemek için ların gerçek sorunu yardımlakuyrukta bekliyordum. O an rın adaletli dağıtılmaması. acı içinde de olsam sevinerek Şimdi Kızılay da yok yanlafarkettim: Hepimiz eşittik, nnda... Üniversite öğrencileri geli hiçbirimizin diğerinden üstünlüyor, topladıklan harç paralarını ğü yoktu, birbirimize muhtaçDinarhalkınavermek istiyortık... Mahallenin en güzel lar... Kendi elleriyle dağıtevine sahip zengin kommaları engelleniyor. Yarşumla, ben aynı yemek dım hesabına yatınyorlar kuyruğundabekJiyorduk parayı. Çadırlaratelefon ve ikimiz de açtık" diyor numarası bırakıyorlar. Mustafaamca. "Arayın burayı, o para "İlk defa ağladım" sizin hakkınız; alın.... diye anlatıyor Şükrü "Fakat alamıyor halk. amca: "Evim ağır haOysa ne çok ihtiyacı sarlıydı, buna rağmen vardı özdemirailesinin. ayaktaydı ama tamir Kızları Arzu, "gereken edilemezdi. Yıktılar. yardımı biz! görmüyoTutamadım kendimi... O ruz," diyor, "ihtiyacı olbenim evimdi, neler yaşamayanlarsa çoktan küçük mıştım içinde... Daha dün bir servet yaptılar bile..." gibi... Her tuğlasını kendi Inanmak istemiyorsunuz anlaelimle koydum, ne zorluklar tılanlara. lnsanoğlu böylesinc çekmiştik yapabi Imck için... Oğadileşemez, basitleşemez. Hem de lumun düğününü evimde yapmaK felaket zamanı... Ne yazık ki gerçekler nasip olmuştu ya, ona da şükür demiştim. örtbas edilemiyor, gözünüzü kapatsanız, kuNerden bilirdim, nerden bilirdik böyle olalağınızduyuyor. cağını?" Yine gözleri doluyor Şükrü amca dinlediklerini dergimize yazdı. Suna Kan: Başta laiklik, Atatürk'ün kadın ve müzik devriminden bir selam dünyaya. erkek yine yanyana bu yolda. Doçent yardımcıhğı aşamasına varanlar arasında on üç genç kadın var. Hukuk Fakültesi'nde Zarife Şenocak, Ziraat Fakültesi'nde Fatma Sara Dolar, yine Ziraat Fakültesi'nde Solmaz Sözeri, Fitapatoloji Anabilim dalında Ayşe Bilgiç, Hatice Erdi, Esra Erden Tıp Fakültesınde Fiziksel Tıp, Dermatoloji, Patoloji dallarında, Figen Batuoğlu Göz Hastalıkları Anabilim dalında, Esma Durugönül Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Uygulamalı Sosyoloji dalında, Nilay Çubuk Kurumlar Sosyolojisi dalında, Ayşegül Kaplan Siyasal Bilgiler Fakültesi Kent ve Çevre Sorunları, Ayşe Gökçen Alpkaya Devletler Hukuku, Berrin Ataman Çalışma Ekonomisi dalında. Hepsi Atatürk'ün kızları. Hepsini içten kutluyor, başarılar diliyorum. Bilimin özgürlüğünü yaşayarak çalışmalarını. özgürlük yoksa hayli acı faturalar ödeniyor. söndürüyor. Benim üniversite yıllarımda Ankara Universitesi'nde de yaşandı böyle dönemler. Muzaffer Şerif'leri Behice Boran'ları, Niyazi Berkes'lerı, Pertev Naili Boratav'ları unutablilir miyiz? 12 Eylül döneminde yargılanan, tutuklanan, kürsüsünü yitiren, başka dallara kayan bilim adamlarımız karşısında eğik değil mi başlarımız? Bilim özgürlüğünü zedeleyen nice olaya sahne oldu ülkemiz. Bilimin ışığı da yetmiyor kara kafalara! Karanlığı delmek için güçlü soluklar gerekiyor. ^ nın. "Ders çalışıyordu" diyor Turay'ın annesi "Bu sene üniversite sınavına girecekti, mimarolacaktı... Dcprem,bendenyalnızevimi almadı; hayallerimi, geleceğimi, umudumu; oğlumu, can oğlumu aldı diyor. lki gün sonra ulaşabi ldiler cescdine, battaniyeye sarı..." tamamlayamıyorcümlesini,hıçkırıklaraboğuluyor... Bir başka anne enkaz altında kalan kızının çeyizineiçgeçiriyor. "Hayırlısıylabiryuva kursaydı yavrum, şimdi bu zamandan sonra nasıl denkleştiririz onca parayı, kim yardım ederbize?" Deprem olunca çocuklarının yanına yer Tüm yaşananlara rağmen bayramlaberaber çadır halkını tatlı bir heyecan sarıyor. Birçok çadırda, şeker bayramının simgesi şeker ve kolonya, misafirler için hazır tutuluyor. Yaşamı bir ucundan yakalamışlar ve kaçmasına asla izin vermeyecek gibi görünüyor insanlar... Yine ziyaretler yapılıyor, dedelerin, ninelerin elleri öpülüyor, çocuklarahediyelerveriliyor. Üç gün içinde olsaolsaolayların üzerine örtü çekiliyor. Dinar halkı yine eski çok renkli mozayiğiyle, macunuyla, çerkeziyle bir belde olmak istiyor... tl olmak istiyor...Okul,sosyal tesisistiyor... 1 Ekim 1995 'teöldü Dinar, yeniden doğmayıbekliyor...^ parlak bir öğrencisi ama evdeki görevlerle Çünkü faşist eğilimler bilimin ışığını da