06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 KAS1M 19%. SAYI 556 19 aıt. kilisc, sinagug veya havra, cami veya mescid bulunuyordu. Kılık kıyafetlergcleneklerdoğrultusundafarklıliklargösterirken fermanla herkesın giyebilecegikıyafetlerdebelirlenmişti. Sonuçta birarada ancak ayrı ayrı yaşamlar söz konusuydu. Ancak yine de bir etkilesim, derinden derine hep var olacaktı. BİRLİKTE VE YAN YANA Artık sessizlıği ve sonsuz sükuneti yaşıyor ayakta kalmış dört duvara benzeyen kocaman gövdesiyle. Üzerinde 1500 yılın yo'rgunluğu. Sözsüz konuşuyor, sessizliği bozmamak için. Çıplak duvarların üzerinde camsız çerçevesiz pencereye benzeyen gözleri boşluğa bakıyor. Belki görüyor her şeyi belki hiçbir şey görmüyor, kimbilir. Başka yapıların üzerinde koca kubbeler var, gökkubbeyi simgeleyen. Onun artık buna ihtiyacı yok, çünkü üstü tümden gökyüzü. Bir kış günü üzerine yığılan karlar çatısını çökerttiğinden beri böyle, 88 yıldır. Koca kubbeli yapıları kıskanıyor mu? Aslına bakılırsa onun hiç kubbesl olmadı. Kentteki Helenistik bazilika planlı kiliselerin ilk örneklerinden biriydi. Doğal olarak çatısı da ahşaptı ve kiremitle örtülüydü. Hayır kıskanmıyor kubbeleri, söylemiyor ama belki biraz üşüyor kış günleri. Ve en çok da korumasız, öylece açıkta duran o emsalsiz taban mozaiklerinin gün be gün yıpranmasına ve yok olmasına üzülüyor. Aklı artık çok yerinde değil sankı, bir gelip bir gidiyor. Sayıklamalara dönüşüyor sözsüz sözcükleri bazen. Yunan, Latince, Arapça, Türkçe karışıyor birbirine. Bir imparatorlardan söz ediyor, gururla Krisai Pılai'den, Altın Kapı'dan kente girdikten sonra gelip önünde diz çöküp dua eden imparatorlardan. Bir "Akometoi" diye tutturuyor, günlerce ve günlerce hiç ara vermeden ilahiler söyleyip dualar ediyor Yunanca. Bir bakıyorsunuz Şeyh Ibrahim Menteşi'yi düşürmüyor dilinden; günlerce "Hu" çekiyor. "Ne yapıyorsunuz?" diye sorduğumuzda kızıyor, hemen yan tarafı işaret ediyor; bir zamanlar içinde 700 uykusuz "Akotemoi" keşişinin sabahlara kadar ayin yaptığı, daha sonra Sünbüli dervişlerinin zikre durduğu Studios Manastın'nı hatırlatıyor. Boş yere arıyor gözlerimiz artık izi bile kalmamış Studios'u. Ama o hep onlarla birlikte yaşıyor. Hepsini içinde hâlâ yaşatıyor. Bir an içimizi bir minnet duygusu kaplıyor. öyle ya, o olmasaydı ve bir koleksiyoncu titizliğiyle biriktirmeseydi her şeyi, nasıl bilebilirdik bunları... Düşünmemize ve duygulanmamıza bile fırsat tanımadan, birden "susun" diye işaret ediyor. Sanki bir gölge önümüzden sessizce geçip koridorlarda kayboluyor. "Kimdi o?"... Malazgirt'te Alparslan'a yenilen Imparator Romanos Diogenes miydi? Ama onu en son Prinkipo'da, Büyükada'da acılar içinde kıvranırken görmemiş miydik? Yoksa ona verdiği bağışlama sözünü tutmayıp gözlerini söndüren, sonra kendisinin de yolu buralara düşen Mihael Dukas mıydı?.. Ne fark eder? O bağışlayıcı ve kucaklayıcıydı. Daha kimler ona sığınmamıştı ve o kimleri bağışlamamış, acılarına ortak olmamıştı ki. Kimler keşiş giysileri içinde sonsuz acılarını onun sakinliğinde hafifletmeye çalışmamışlardı ki... Anılara dalıyor ve Beşinci Mihael'i hatırlıyor. Hani şu Kalafatçı Stefan'ın oğlu Kalafates Mihael'i. Imparatoriçe Zoe'nin evlatlığı. önce ona bağlılık yemini ederek imparator olan, sonra onu Prinkipo'ya, Büyükada'ya sürdüren Mihael. Zoe'nin bütün Konstantinopolis'i yakıp yıkan öfkesi karşısında kendisine sığınan zavallı Mihael. Zoe'nin adamları kapılarını yumrukladığında açmamıştı. Ama kırmışlardı ve Mihael'in gözlerini oracıkta söndürmüşlerdi. Son kez kendisini görmüştü, buna emindi. Acaba görmeyen gözlerinde son anı olarak hep kendisi mi kalmıştı? Hâlâ merak ettiği tek şey buydu yaşamında... Birden telaşlanıyor. Çırpınmaya, derin acılarla kıvranmaya başlıyor, kıymetli eşyalarını saklamaya çalışıyor. Içeriye peşlerinde madeni gürültüler bırakan zırhlı Haçlı şövalyeleri giriyor. Hepsi çok neşeli. Gülüyorlar, önlerindeki hazinelere iştahla bakıyorlar. Kaba bir el, onun sımsıkı sarıldığı bir ikonayı koparırcasına çekip alıyor ve yağma başlıyor... Birden dönüyor, elinde görülmedik, yepyeni bir ikona. Hayret, biraz önce yağmalanmamış mıydı bütün zenginlikleri? Ama hayır, bir sihirbaz gibi her tarafından el yazmaları, mozaikler, ikonalar çıkartıyor. Son derece mutlu, sanki dansediyor. Studios Manastırı'nın Bizans sanatına ışık tutan o parlak günlerini bir kere daha yaşıyor. Birden oflayıp puflamaya başlıyor. Sıkılıyor, kıvranıyor. Bir şey söylemiyor ama sanki Ikonoklazmacılar bu ikona yuvasının kapısını yumrukluyor... Tekrar canlanıyor. Kamış kalemiyle sülüsün karmaşık yollarının arasında dolaşan çok bildik hünerli bir eli dikkatle izliyor. Sonra kalemi alıp imzayı atıyor; "Hattat Seyyid Abdullah Efendı"... Abdullah Efendi ve karşısında diz çökmüş çalışan talebelerine şaşkınlıkla bakakalıyoruz. Biraz önce burada sessizce çalışan, ikonolarını göz nurlarıyla parıldatan keşişler yok muydu?.. Acaba çift kişilikli bir varlıkla mı yüz yüzeyiz diye kuşkulanıyoruz bir an. Ama o her şeyi sindirmiş, sakin, bir feylezof edasıyla gülümsüyor... Hâlâ göz alan mozaik yer döşemesinden başımızı kaldırıp karşıya baktığımızda, apsidin üzerindeki yarım kasnakta, Osmanlı baroku pencere kemerleri ile karşılaşıyoruz. Sonra yıkık, yarım minare. Osmanlı pencereleri ve yıkık minare onun Bizans çizgilerine hiç aykırı düşmüyor. Aralarında binlerce yılın sağladığı bir uyumu duyuruyor. Bizans ne kadar onun tarihi ve kimliğiyse Osmanlı da artık o kadar onun tarihi ve kimliği olmuş. Ve o her şeye rağmen bugünün de bir parçası, Istanbul'u Istanbul yapan değerlerden birisi. Kentin şimdilerde kenar ve yoksul semtlerinden Yedikule'de, Vaftizci Yahya peygambere adanmış Ayios loannes Prodromos Kilisesi ya da Imrahor Camii, 1500 yaşında, yorgun, bir akşam üzeri güneş batarken Konstantinopolis'i ve Istanbul'u kucaklıyor...^ Bir arada ve yan yana Osınanltlar'ın uygulaınalarında, Avrupa'daki Hıristiyanlar'agörebir"toleranshoşgörü"den sözedilebilir. Kuîjkusuzbunıın siyasi, ckonomik nedcnleri vardır. Ancak kabul etınek gerekırki Osmanlılarkent tarihinin ve imparatorluğun kendilerinc sunduğu zcnginliği akıllıca dcgerlendirıni^lcrdir. Aynca Müslümanlığı da bu ho>göriiyü saglayacak sckilde yoruınlanııs \ e uygulamışlardır. Bu anlayışlar tarihi olarak dcğerlendirilebilir ancak bugiinkiiçağda!} anlayışlar bakımmdanbırörııck olu^turamaz. Bugün artık sınırları "efendi"nin buyruklaııyla belirlenen Çeliıı 'den. bir "hoşgörü"den dcğil. dinsel inancı ne olursa olstın eşit yurtta.'jlardan sözetnıek gcrckir. Ashnabakılırsa, son döncmlerde çokça konuşulan "Osnıanlı Hoşgörüsü"içitıverilenömeklerde daha çok Tanzimat sonrasına, yani nıodern keııt ve devletya^amınadönükgeli^melereaittir. (ievmibcbakıldığındakentikaplayan büyük gökkubbede ne kadar eok yıklız parlamışsa kentin de o kadar ışıklı oldugu görülür. Ne zaman tek bir yıklız kalnııssa, o yıklız kendi başına ne kadar parlak olursa olsun gökkubbe kararır. Bu Konstanlınopoliscic böyleydi Istanbul'da da. Bugün yıldızların çoğu sönmüşyada artık çokazışık verebiliyor. Kalanların pırıltılarını sürdürmelerini saglamak gününıüzde hayati önenıde. Sadece "onlar" için degil, hepimiz için. (,'ünkü "onlar", aynızamandatoplumdaki larklılıklarabakışın, yani demokrasinın bir ölçüsü... Barış vedemokrasi kenti Istanbul'dabirliktc, yan yana, esitvegüvenli bir yaşam için...^ St. Mariu Depresis Kilisesi, Beyoğlu. Cem lcrini saglamaaldıktan sonra Dogu'ya yöneldiklerindcMüslümandünyasıilckarşıkarşıyagcldiler. BununbirsonucugöçcbcTüıkler'in içinde deyaygınolanŞii inanışlarlaçctin bir hcsaplaşma oldıı. Ötc yaıuian kutsal kentlerMekkeveMedineOsmanlılar'ınkoruması altınagircli. BöyleceSünni inançlar veeski hilafetnıerkezi Bağdal üzerinde Osmanh otoritesi kuruldu. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinde sadece siyasi ve askeri zaferlerlc dcğil, aynı zamanda dinsel bir zafcrlc dc döndü. Tstanbul artık Müslümandünyasfnın "kutsal emanetleri"nin korunduğu ve hilafctintemsiledildiğibirmerkezdi. Üçüncüunsur olarak Yahudilerkcntteeskidenberi vardı. Ancak Ispanya'nın Katolik yönctimi tarafindan sürüldiikten sonra Istanbul'a kabul cdilmeleriylc birliktc kentteki varlıkları ve etkinliklcri arttı. Kudüs'ün vc Filistin'indeOsmanlılartarafındanalinmasıyla Yahudilcr' in kaderi büyük ölçüde Istanbul'abağlandı. Bir arada, ama ayrı ayrı Osmanlıdöneminde kentin nüfusununyarısı HıristiyanveYahudilcr'denoluşuyordu. Çokuzunyıllardaböylckalacaktı. Ancak bu özellik kentin giderek daha da Müslüman bir kimlikkazanmasını,diğcrunsurlannvarlıklarınm sınırlı bölgclcrde hissedilmesine engelolmayacaktı.ÇünküHıristiyanlık.Tanzimat'akadarbiranlamda"dondurulmus.tu". "Ycni ibadethane yapmaları yasaktı. Eski ibadethaneler, ancak izmlconarılabilirdi.Kilisclcrdckubbedeyapılamıyordu. BusınırlandirmaOsmanlılar'aözgüdeğildi. II. Teodosius Hıristiyan Konsatntinopolis'i inşa cdcrkenpagantapınaklarınıyıktırmıştı.Latinler, IV. Haclı Scferi sırasında, 1204'tekentiişgalettiklerindeOrtodokskiliseleriniyagmalamışlarvebazılarını Katolik kilisesi halinc dönüstürmüîjlerdi. Özetle lstanbul'un geçmişindcbirçokkültürvclnanç bir arada bulunmuştu, ancak hakim gücün çizdiği sınıılamalarbelirleyiciydi. Dinsel smırlandırmalaryamzamandatoplumsal alanda smırlamalar da getiriyordu. Bizansdöncmindekentteçeşitliinançlar ayrı ayrı bölgelerdeveya sokaklarda oturuyorlardı.Hattabazımahallelerinetrafıduvarlarlaçevriliydi. Osnıanl ı döncminde de ayrı yerleşimesastı. Yerleşiminmerkezindcoinanca ımrahor/ Yedikule Ani Çelik Arevyan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle