Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 AGUSTOS 1995. SAYI 490 17 PAZARIN PENCERESİNDEN sorunu da beraberinde gctiriyor. Dolayısıylahiçbirsanatçı yapıtıni sorgulamıyor ve kabul ettirmektc zorlanmıyor. Bu da son dcrece tulucu, değiijinıe kapalı bir ortam yaratıyor. Artık ycni ftkirlcr ürctilnıiyor. Fransa çağdas. birülkc değil. Oysa sinema çağdaş bir sanat." Sophie, Fransız film yapımcılarını da acımasızca eleştiriyor. "Ortada sinemacı olduğunu iddia edcn birsürü sıkıcı adanı dolaşıyor. Kn ufak bir ö/giin fikirdcn yoksun olan bu adamlar, Amerikan istilasınakarşıkorumayaalmdıklarmdan kcndi aralarında hertürlükaygıdanannmı.s, sahtc bir ütopyada yaşıyorlar. Fransa dışındukimscyi etkileyememeleri umurlarındabile dcğil, çünkükcndilcrini tchlikede görmüyorlar." Sophie, acımasızlığmı sürdürüyor. "Fransız sincmasının giderek daha bcter durunılaıa girmesini istiyorum. Bunu istcmem benim aleyhime, çünkü ilk kurban ben olacagım. Ne var ki bu gcrekli, ancak o zaman köktençözüm arayışınagöreriz.Cierck sanat eevrelerinde, gerek politikada Fransı/lar gencl bir yanılgı içinde. Fransızlar bıcak kemiğe dayanmadan harekele geçmezlcr. Birdüs,ünür Fransı/lar'ı s,öy le lanımlıyor: 'Fransızlardcgişjmden ncfret eder, fakat Sophie Mareeau kısa bir süre önce anne oldu. devrimetapar.' Busanırım doğrubirgözlem. Bizlerbirgündendiğerine liyi de oynayabilirsin. Her zaman heyecan dudcğişmcyiz. Beklemektensıkılmayı/vebekyabilcccğinbir uğıaşbulnıakoJası. Hareket lerkenşikâyetdeetmeyiz. Fakat bir güngclir, Hollwood'unçikış.noktası.(,'evirdiğinfilm daha fazla dayanamayıppatlarız. Veherkcsi daha sinemalarda oynamadan bir de bakmışöldürür, her ijeyi yakıp y ikanz." sın giinün kahramanı oluvermis,sin. Ama Sophie katil olnıamak için enerj isini başka Fransa ıla öy le mi ya. Üç as,ağı beş. yukarı hep yönlere kanalizc etmeyeçabalıyor. Son günbenzerrollerdcgörünmektenbıktim.Canlanlerdesekizdakikahk kısa bir t'ilmyaptı. Fildırdığım karaklerlerin hepsi dc son dcrece min.Cannesfeslivalikısa filmyarı$rnasında gerçekçi,ayagıycrebasartiplerdi.Benartık sıradışj, hatta fantastik scnaryolan tercih edi olumlueleijtirileralmasıSophie'yiyüreklendirdi. yorum." 28 yaşındaki sanatçı s.u anda bir bcbck anHalk düşmanı bir sinema nesi. Bebeğinbabasıkcndisinden24yasjbüHollywood sinemasını "halk düşmanı" yük Polonyalı film yönetmcni Andrzcj Zuolarak gören Fransız sanat çevreleri, Sopiavvski. Özel yaşamı iizerinde konuşmaktan bic'nin Hollywood filmlerindcoynamasına hoşlanmayan Sophie bebcğineiliijkinkonusjiyi gözlc bakmıyor. Ancak Sophie dcvletin maktan kendini alamıyor: "Inşallah özgün bir Fransız sinemasına sağladığı desteği vc korukiijiliğiolur.Onabazıkestirmcyollarıögrctcmacıpolitikayıdoğrubulmuyor. "Birkültür cegim. Onun açık ve net birdünya görüşüne yasalarla korunmamalı. Kültür korunmayı sahipolması benim içinçok önemli, Yaşamı hakediyorsakorunmalı. Fransa'dagelenckyanlüj al'gılamamalı. Sohbet etmekten zevk sel olarak hcr s,ey devletin koruması altındaalacağımbirkişiolmalı " ^ dır. Sosyal açıdanbunuolumlukarşılıyorum, Premiere 'den çeviren: ancak kültürel yönden bu yaklaşjm bir yığın REYHANOKSAY Lütfii Deveci'nin yaşam öyküsü SELÇUK ERKZ limizde Atatürk'ün demokrasiye saygısını gösteren önemli bir belge vardı; maalesef mahkemede kaldı, kayboldu. Babam, Ankara'da, Istiklal Mahkamesi'nde yargılanıyordu. Atatürk, bunu duyunca şöyle bir mektup göndermişti: 'Istiklal Mahkemesi Heyeti Alıyesıne: Kefaletım makbul addedilirse, Arif Aslan'ı serbest bırakın.' Ben 1912'de Manastır'da doğmuşum. Babam oranın zenginleriodenmış, deve kervanları varmış. Harpte Ankara'ya göçmüştük. Istiklal Savaşı'nda Yunanlılar Eskişehir'e ulaşınca babam, Samsun'a taşıdı bizi. Ata'nın emriyle Çerkez Ethem ile beraber Kuvvayı Seyyare'yi kuranlardan biri de odur. Ethem kaçınca babama da kuşkulu gözlerle bakmaya başlamışlardı. Nihayet Istiklal Mahkemesi'nın ilk maznunları arasında o da yer aldı. Babamın düştüğü haksız durumu Atatürk'e yansıtmak için yollanan mektupları Zıya Hurşid'in kardeşi ola Mutasamf Sezai Bey yırtar, atar, yerlerine ulaştırmazmış. Sonuçta bir istidamız güç bela Ata'ya iletildi de babam kurtulabildi. 1928'de babamın ışleri bozuldu.. Ben o ara Samsun'daki Tıcaret Mektebi'ni bitirdim. Babamın Samsun'da bir av çiftliği vardı. Bu nedenle zıraatçı olmaya karar verdim. Atatürk, Ankara'da çiftliğini kurduğunda Türkiye'dekl ziraat okullarını bitirmişleri beğenmemiş, bunları kapatıp hocalarını Almanya'ya, Macarıstan'a tahsıle yollamıştı. Sonra Almanya'dan hocalar geldi. Ben, Bursa'daki ziraat okuluna devam ettım. Hayvancı olmak istıyordum, ama sermaye bulamayacağımdan korkup mevyecılık konusunda uzmanlaştım. Lise düzeyindekı bu okulu, 1932de bitirdim. Bizden önce, okulu bırincilikle bitirenleri Avrupa'ya yolluyorlardı. Ben, birincılikle bitirdim ama o sırada Hitler'den kaçan profesörler Ankara'da Ziraat Fakültesi'ni kurduklarından artık birincilerin Avrupa'ya yollanmasından vazgeçildi. Sonuçta, iki lıse mezunu bir yurttaş olarak otuz lira maaşlı Lütfii Deveci devlet memuru oldum. O bahçemi onbeş dönüme çıkardım; beheri Bana, Samsun Devlet Fidanlığı'nı kurdurdular. 650 gram gelen Samsun şeftalilerini orada Samsun Belediye Reısi Rebi Hüsnü Yeğen, yetiştirdim. Amerikan Sefın'nin ziyaretinde hobilerı olan, ilginç bir adamdı. Bahçelerindeki bunları gören Başbakan Saracoğlu, bunları manolyaları kuruyor, elmaları kurtlanıyordu. Kaliforniya şeftalisi sanmış. Öğrenince beni Çaresini bularak gözüne girdim. Samsun'da arattı, Ankara'ya çağırdı. Bir sepet şeftali alıp ona ait bir yeri beğenmiştim. Ona, 'Sizde bahçe Kalemiı Mahsusa'ya gıttım. Çok bekleyen çok, bana beş yıl vade ile ufak bir tarla verin de vardı, ama beni hemen ıçeri aldı, tebrık edıp hem kendime, hem de size meyve yetıştıreyım!' 'Karpiç'e git; kapının yanındaki masada beni dedim. 'Orayı sana hediye ederim, ama yakında bekle!' dedı. Sonra geldi benim hayat hikâyemi çok ilkel bir Kürt köyü var; meyve bırakmazlar!' dlnledi. O tarihten sonra Samsun'dan dedi. 'Çok gencim; bir de Arif Bey'ın oğluyum! muntazaman Reisicumhur'a, Başbakan'a ve Eşraf fiyat biçsin, siz bu yeri o fiyata verın; Karpiç Lokantası'na pırpır uçaklarla şeftaliler ötesine karışmayın!' dedim. Razı oldu. Böylece yolladım..." altmış liraya üç dönüm yer edindim. Ne param vardı ne pulum. Babamın dosyalarını Lütfü Deveci'nin kurduğu fabrikalarda ürettiği karıştırdım. Alacakları vardı. Ama hiçbiri bir şey konserveleri bilmeyenımiz azdır, ama onun vermedi. Sadece ahbabı olan bir Ermeni bana Avrupa'daki Meyve Araştırma Merkezlen'ni sık beş yıl vadeyle 250 lira verdi. Bunla Bursa'dan sık gezdığıni, dünyanın en güzide meyvesebze şeftali fıdelerı ve Osmanlı çilegi aldım, diktim. O araştırıcılarının oluşturduğu Paris'teki George yıl öyle bir yağmur yağdı, orayı öyle seller bastı Delbard Merkezi Grubu'na üye seçildiğini ki ne fidan kaldı ne fide.. Çok üzüldüm. Bir süre bilenımız pek azdır. Kısa yaşam öyküsü, inatla, sonra toparlandım: Çılekler yetişti ama sebatla yılmadan bılgıyı aramanın, insanı beklediğım gibi olmadı. Mektepteki hocam bize, Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında Anadolu'da 100 metrekarede 100120 kg çilek yetışeceğini geçerli olmuş bütün güç koşullara rağmen söylemişti. Ben ancak 10 kg yetiştirebilmiştim. başarıya ulaştıracağını yansıtan güzel bir Borca girdim; hocama da 'Allahını seversen öyküdür.. Bu öykü tabii ki bundan ibaret hoca, tatbikatını yapmadığın şeylerı öğretme; değildir. Daha ayrıntılı, daha uzun yazılması beni yaktın!' diye mektup yazdım. hem Ziraat tarihimiz hem de Cumhuriyetimizin Sonra elde ne varsa satıp yeni fideler aldım, gençlik yıllarına ışık tutacaktır.^ ama yine yağmurlar, tufanlar ne var ne yok berbat etti. En sonunda başardım; ağaçlarım yeşerdi. Bir sabah komşu köyden bir adamın hayvanlarını bahçeme soktuğunu, dalları da kırdığını gördüm. 'Günah değil mi?' diye sorunca küfür etti. Bir tane çaktım yüzüne; yerde yuvarlandı. Sonra kalkıp gitti. Ertesi gün o köyün ağası haber yolladı. Meğerse bahçeme giren iki adam vurmuş bir katilmiş. 'Seni de vuracakmış; sakın gelme!' Hayatta hiçbir ümidim kalmadı. Bir süre sonra, bu adamın beni vurmak için pusu kurduğunu, ama oradan benden önce geçen bir başka hasmını öldürdüğünden yakalandığını ve hapse atıldığını öğrendim. Veremliydı; hapiste öldü de ben kurtuldum.