05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 CUMHURİYET DERGİ Muzaffer Bııyrukçu'dan bir öykü E vlenmeden önce Aydın'la buluşmaya giderken her yanında sevinçlerin sabun köpükleri gibi patladığını, bu patlamayla oluşan saydam bir zann bütün benliğini kuşatarak tanımlanması olanaksız bir güzellik yarattığını duyardı: birtakım büyülerle, birtakım adsız ama yapıcı öğelerle damarlan, bilmediği bölümleri, gövdesi dolardı; yüruyuşü hızlanırdı, devinimi hızlantrdı, bakışlan hızlanırdı kimliğine çocuksuluğu, hoppalığı, âşıklığı katarak. Hele onu bekler görünce delirir gibi olur, ağzından, burnundan, gözeneklerinin diplcrinden buharlar fışkinr, ayaklan yerden kesilirdi. Peki sonra? Peki sonra? Peki sonra? Peki sonra? Sonra, sonra, sonra meydana gelen kaygan yokuşlar, canlı cansız her şeyi yutan çatlaklar, uçurumlara, mczarlıklara çağıran sesler kaplarmştı an'lannı. Geçen yıl da Fuar'da Aydın'la birlikteydiler ama o ilk coşkulardan geriye bir şey kalmamıştı; ilişkilerindeki yükseliş bitmiş, iniş başlamıştı; anımsamalan, çağnşımlan zayıflamış, yoksullaşmış gibiydi. Anlaşamadıklan noktalar su yüzüne çıkmıştı. Tartışıyorlardı artık. Evliliklerinin sonsuzluğa açılan kapılan eskimişti, boyalan dökülmüştü, rezeleri paslanmıştı, geçerken çarpıyorlar, omuzlarını, kollannı ağntıyorlardı. Ürpermeleri, bir ele, bir gülümseyişe, bir baygın vc süzgün göze uzanmalan, özlemlerini hayallerinden dokunmalara kaydırmaları azalmış ve anlamsızlaşmıştı. Boşanmanın eşiğindeydiler, o tedirginleştiren, sıkıştıran, boğan kararsızlıktatepiniyorlardı. Ama Fuar'ın sıcak ortamı, zihinlerini kurcalayan karamsar düşünceleri unutturmuş, sanki U7uncabir.süreburayı mekân tutacaklarmış gibi epey kitap almışlardı. Yağmur çiselerken girdi tavanı basık binaya ve yoğun sigara dumanlanyla, çeşitli kokularla, sağır eden bir uğultuyla, oraya buraya seğirten, standlann önlerinde dikilen, kitaplan kanştıran, yapay sokaklarda anaforlanan ve hızla bir yerlere akan okur seliyle karşılaştı; onlann omuzlan, bedenleri, bacaklan belleklere renkli resimler yolluyordu. Mikrofondaki sevecen bir sunucu sesi, hangi yazann ncrede, saat kaçta kitaplarını imzalayacağını belirtiyordu. Kalabalığın yüzde sekseni gençti, kanlı canlı, neşeli, kahkahalı, geveze, atılgan cin gibi kızlar, delikanlılar.. .ama upuzun mantolara, pardesülcre bürünenleri, başlannı örtenleri, o yaşta dünyalannı karartanlan yadırgıyordu, acıyordu böylebiryaşantıyı seçtikleri için.. ihtiyarlann kapanmalanna, her şeydcn el ayak çekmelerine, hacca gitmelerine, beş vakit namaz kılmalanna, Allah'ın adını dillerinden düşürmemelerine, camiden camiye koşmalarına bir şey demiyordu ama bunlar... Ona buna çarpa çarpa, kenara çekilip yol açanlara 'teşekkür' ede de etten duvarları yardı, kafeteryanm eşiğindcn adımını attı. Masalartutulmuştu, yalnız san bluzlu, sarkık memeli kadının orda bir iskemle boştu. Yöneldi. "lyi günler efendim, oturabilir miyim acaba." Kadın, doğrulur gibi yaptı, gülümsedi takma dişlerini gösterdi. "Buyrun ricaedcrim!" Bol miktarda rakı, şarap, sigara içenler, meyhanc mcyhane dolaşanlar, gecelerini uykusuz geçirenlcr gibi kalındı sesi, bet'tî, iticiydi. "Burası hep böy le tıklım tıklımdır" dedi Figen. "Küçük ama gerekli" dedi kadın, "Insan yoruluyor, dinlenecek, iki lokma bir şey yiyeceği bir yer, afedersinizbirtuvaletanyor."Bileziklerini şangırdattı, altın, zümrüt, yakut ve pırlanta y üzüklerle donatılan tombul parmaklanyla perçemlerini düzeltti, aynaya baktı. "Yağmur çok mu yağıyor?" "Çiseliyorduamaarttı herhalde." dedi Figen. "Şemsiyemi de unuttum." dedi kadın. "Kızımın zorlamasıyla geldim buraya. Pek meraklıdır. Okuya okuya gözlerini bozdu, gözluk takıyor, bir saattir aynlamadı." "Bakarsınız diner, şemsiyeyi unuttuğunuz için de üzülmezsiniz" dedi Figen. Bir 'delisarayh'yı andıran belki de Osmanlı paşalanndan birisinin varisiydi, yalıların, köşklerin, villalann, çiftliklerin sahibiydi kadına kanı kaynamıştı. "Dinmez!" dedi kadın, "Pistir Istanbul'un yağmuru, bulaşıktır, bezdiricidir!" "O eskidendi hanımefendi, siz daha iyi bilirsiniz ya; gece günduz, haflalarca yağardı, bıktınrdı ıslaklığı, kurşuniliği, hclc nisan yağmurlan bir felâketti, işittığımiz en sıkıcı ses yağmur sesiydi ama o sesleri özledi, yağmuru özledik!" Aydın'la pencereden bakarlardı dışanya. Bulanık sulu gölcüklcrde daireler çizen damlalan, kaçışanlan izlcrlerdi. Düşenler, şemsiyeleri ters dönenler, şapkaları uçanlar, etekleri havalananlar oluyordu. O yıllarda nc kadar çok bakrnışlardı pencereden, ne kadar çok sevişmişlerdi göruntülerin, algıladıklannan kışkırtmasıyla. Tutkulu iki kişinin ısıttığı bir yatak, buruşuk çarşaplar, başlann çukurlaştığı yastıklar, solumalannın izleri, birbirlerini soyup giydirmeleri... Titredi. "Yağmurlar delirtti büyükannemi!" dedi kadın ve soğanlı, turşulu, ycşillikli hamburgeri ısırdı, ısınrken ağzının, çenesinin, gözleri nin oluşturduğu çirkin resimden iğrendi Figen, midesi bulandı. Kadın, pepsidcn aldığı yudumlarla öğüttüklerinin kolaylıkla midesine gitmesini sağladı, gene ısırdı, gene içti, gene ısırdı, gene içti, başını kaldırdığında kanın saldırdığı yuzü kızarmıştı. "Ansızın 'bu yağmur öldürecek beni, hepimizi öldürecek, boğacak, evleri su basacak!... Nuh tufanı bu, kıyamet bu!' diye bağırmaya köçekler gibi oynamaya başladı. 'SelleryürüdQgeldi,sellerakıyor, Arap kızı camdan bakıyor, Nuh güvercinini saldı, deveye eşekleri yükledi...' Zavalhbüyükannem!" "lyileşmedi mi?" dedi Figen; gözlerinin önündeki 'büyükanne'nin zıplayan resmi bir uçurtmanın sırtına bindi, gökyüzünün derinliklerinc daldı. Küçük kardcşi Kayahan, bir çatışmada, bir 'yargısız infaz'da ağır yaralanmış, savaştığı ölümü yenmişti ama şimdi bir silâh, birpatlama sesi işitti mi ayağa fırlıyor, banyoya ya da tuvalcte saklanıyor, günlerce toparlanamıyordu. Kadın, son lokmayı tıktı ağzına, parmağıyla dibe doğru itti ve tükürük saçarak konuştu. "Bir hafta geçmedençırpınaçırpmaöldü. Iştebizim kitap hastası geliyor." Kalktı, doktorlargibi pelerinli, orasından burasından birtakım zincirler, metaller sarkan, alnı bantlı ve pasaklı kızını kucakladı, bir şeyler fısıldadı kulağına. Kadının gitmesi sevindirdi Figen'i. 'Allahbilirya.bunlann evlerini bok götürüyordur, kedi, köpek de beslerler.' Karnı acıkmamıştı ama canı patates çektiğinden birbuçuk porsiyon patates tava,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle