Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18EYLÜL1994.SAYI443 ADIL TEKIN Kulplu Hafiz Mehmet Lütfi Efendi'ninoğludur. 22Ağustos 1910'daKulp'tadoğdu. Kulp Ilkokulu'nubitirdi. Bir süre sonra ailece Diyarbakır'a gelip yerleştiler. Ailesinin geçimine yardımcı olmak zorunluluğu karşısında öğrenimini sürdüremeyen AdilTekin"FotoDicle"Stüdyosu'nu kurarakçalışmayabaşladı. Biryandan da gorgü ve bilgisini arttırmak için özel çabagöstererekkendisiniyetiştirdi. 1935'tenitibarenHalkeviçalışmalarına katılarak "Temsil Kolu"nda görev aldı. 19521954 yılları arasında iki seneye yakınbirsüre DiyarbakırBelediye Başkanlığı yaptı. Çeşitli dernek ve siyasi partilerde görev alan Adil Tekin, 1970yılından 1985 yılına kadar Diyarbakır Tanıtma ve Turizm Demeği'nin Başkanlığı'nı yapmıştır. Diyarbakır'ıntarihi veturistik yerlerine ait çok zenginbirarşivi bulunanAdil Tekin, zaman zaman "Fotoğraflarla Diyarbakır" sergi lerini açmak, renkli kartpostallar bastınpdağıtmak suretiyle Diyarbakır'ı tanıtma yolunda çabalar göstermektedir. Yineaynı amaçla hazırladığı, baştan başa renkli resimlerle süslü ve gerekli açıklamaları havi, kuşe kâgıda güzel bir şekilde basılmışTürkçetngilizceizahlı "Fotoğraflarla Diyarbakır 1964"ve "Diyarbakır 197" adlı 2 eseri vardır. Halen Diyarbakır Ziya Gökalp Üniversitesi'ni Gerçekleştirme ve Yaşatma Demeği'nin Kızılay DiyarbakırŞ/ubesi'nin25yıllıkyönetim kurulu üyesi ve halen 2. başkan (bu y ıl üstün başanlanndan dolayı Kızılay Genel Mcrkezi 'nce altın madalya ile öödüllendirilmiştir) ve ayrıca Diyarbakır tli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Mütevelli Heyeti üyesi bulunmaktadır. Bayar ve takibcn tüm cumhurbaşkanlan, başbakanlar, askeri ve mülki birçok erkân Tekin'in objektifınde kendine yerbulmuş. Tarancı'yı bu döneminde birkaç defa ziyaret ediyor Tekin. Bazen fotoğrafını çekiyor, bazen onu ziyaret etmek isteyenleri götürüyor. Babası Sıtkı Bey'le de tanışıyor. Anılannı şöyle sürdürüyor Tekin: "Bir defasında Ulus ve Zafer gazetelerinin muhabirlerini, bir defasında da bir bankanın müfettişlerinden iki zatı götürdüm. Bu zevat Cahit'i arkadaşı Şevket Rado'nun isteği üzcrine ziyaret ettiler. Vc de maddi sıkmtısı varsa katkıda bulunmak istediler. Bu tekliflerine Evvela ziyaret edelim sonra onu düşünürüz, dedim. Eve gidişlerimizde baba Sıtkı Tarancı ve anne Arife Hanımefendi merdiven başında bizleri karşılar, halı ve mobilyadöşeli koridorlardan geçerek Cahit'in yattığı odaya alınırdık. Odanın ortasındaki pirinç bir karyolada yatan Cahit parlak, ışıldayan gözleriyle bizi karşılar ve heyecanını yaşardı. Baba veya anne ziyaretçilerini takdim ederlerdi. lşte Cahit bu anda ağlamak inlemek gibi birkaç saniye süren bir hıçkınk koması içinde kendinden geçer ve hemen sükunet bulurdu." Sadece sağ kolunu kullanabilen Cahit Sıtkı, söylenenleri anlıyor, gülüyor; ama ne cevap verebiliyor ne de eli kalem tutabiliyor. lşte bu Rado'nun gönderdiği ziyaretçiler Tarancı'nın evinin döşenişini ve yatak odasını gördükten sonra yardım yapmayı isteyişlerinden dolayı utanç duyuyorlar. Tekin'e göre bu, ailesinin varlığıyla hiçbir zaman övünmcyen , en yakın arkadaşlanna bile bunu hissettirmeyen Tarancı'nın mütevazılığının göstergesi. Yeni kuşak gençlerde fotoğraf çekme merakının giderek kaybolduğunu görmekten üzülüyor Tekin. Birçok değerin hızla kaybolduğu nu belirten Tekin, bu değerlerin gelecek kuşaklara aktanmında belgesel fılm ve fotoğrafa güveniyor. Üniversitelerden bu konuda arşiv yapmalannı da isteyen Tekin, " Bölgemiz tarih ve doğal güzellikleri yanında mimarisi ve anıtlan ile dünyanın en zengin ve bâkir bölgesidir. Ama son yıllarda yaşanan hızlı göçler maalesef bu zenginlikleri yok ediyor. Henüz iş işten geçmeden bölgemizdeki üniversitelerimizin harekete geçmesi gerek. Kültür Bakanlığımız şimdilik sadece baraj sulan altında kalacak eserlerle ilgileniyor. Ancak bilinmeli ki, çok daha fazla eser ilgisizlik yüzünden ya kaçınlıyor veya tahrip oluyor. Bunlar korunamadığına göre belgeselleri yapılsın hiç değil se"diyor. Yıl sonunda 9. sergisini acmaya hazırlanan Adil Tekin, ilk sergisini 1956 yılındaaçmış, açacağı yeni sergisinde aralannda 103 yıl önce Diyarbakır'da çekilmiş fotoğraflann da yer alacağınıbelirterekşubilgileriveriyor: "Elimde Diyarbakır ve bölgemize ait çoğu belgesel nitelikte binlerce fotoğraf var. Bu görüntülerin çoğu şimdilik yok. Zaman zaman açtığım sergilerle bu belgeleri özellikle yeni kuşaklara sunmayı amaçlıyorum. Fotoğraflann yüzde doksanı benim çektiklerim. Bu arada özel arşivlerden aldığım asırlık fotoğraflar dabulunuyor. Şu anda elimde 103 yıl önce Diyarbakır'da çekilmiş fotoğraflar var. Fotoğrafçılığın Türkiye'ye, Istanbul'a 150 yıl önce girdiğini göz önüne alırsak bu belgelerin önemi daha iyi anlaşılır." Kısaca, Adil Tekin deyince akla Diyarbakır geliyor. Tekin, bir Diyarbakırlı olarak ömrünü bu kente adamış. Bundan sonra tek amacı, gelecek nesillere Diyarbakır'ın tarihini, eşsiz güzell iklenni fotoğraflanyla belgclemek. ^ BAŞKENT GUNLERİ Barabar MÜŞERREF HEKİMOĞLU S Yok olan fotoğrafçılık Anılardaki Cahit Sıtkı Bir de şair var Adil Tekin'in anıları arasında. O da Cahit Sıtkı Tarancı. 1940'ta Avrupa'dan döndüğünde Diyarbakır'a geliyor Tarancı. Bir yıl kaldıktan sonra 1941'de askere alınıyor. OzamanlarHalkevi'nintoplantılanna katılıp konuşmalar yapıyor, şiirler okuyor Tarancı. Çok sakin görünüşlU, soğukkanlı ve daima yüzü gülen munis bir insan. Ikinci Diyarbakır gezisi 1954 senesine rastlıyorTarancı'nın. Geçirdiği hastalıklar neticesi geçirdiği felcin izleri var üzerinde. Ankara ve lstanbul'da yapılan tedaviler cevap vermediğinden şehrine, baba evine getiriliyor. ıdıka Su Ören'den erken aynldı bu kez, az görüştük, ama geleneksel buluşma gerçekleşti bırakşam. Güneşi uğurlarken Ruhi'nin sazı vesesiyleçınladı körfe/ Aşık Mahsuniler, Pir Sultan, Nesimilcr'le Doğu'dan Batı'ya görkemli bir selam. 20 eylülde satışa çıkıyor yeni CD; adı Barabar. Kars yöresinden nerdeyse yüzyıllık bir türkü, bir aşk türküsü, askere giden delikanlıyla scvgilisinm barabarlığı, yol üstünde ağlıyorlar barabar. Dinlerken ben de ağladım, sonra Ruhi Su'nun güzel resmine baktım. lşte yine barabanz, dedim gülerek. 20 eylülerde yeniden doğuyorsun, yeni türkülerle selamlıyorsun bizi. Barabar'da yer alan türküler yeni değil aslında, yıllarca önce Çarşamba toplantılannda Istanbul'da Bertan Onaran'ın evinde banda alınan türküler. Kulüplerde söyledikleri de var. Dinlerken anılara dalıyorum, başkent gecelerine, ören'deki mavi günlere, Ruhi Su'yu mutlu ve umutlu dinlediğimizdönemlere. Derken Ruhi sesleniyor kasette, Doğu Batı, gavur Müslüm bir bana, dost bana... Güneş çoktan battı, karanlık basıyor, bende kara kara düşünüyorum. Yaşasaydı Ruhi nasıl üzülürdü kimbilir, DoğuBatı açmazı giderek derinleşiyor, dostluk yok oluyor, düşmanhk tırmanıyor, banş ve birliktelik hayal oluyor giderek. Ancak hayale yaşanamaz.Gerçek barışı, banş içinde yan yana yaşamayı başarmak zorundayız. Toktamış Ateş olay ı da yeniden uyanyor hepimizi. Şeriat özlemiyle yaşayanların amacını açıklıyor. Laikliği savunanlara yaşama hakkı yok, karanlığa ışık tutanlann yaşamını karartma eylemleri var! Aydınlanma sürecinin yolculan acı tlhami Soysal ve Müşerref Hekimoğlu başkentte faturalar ödüyor, ölümden rastgele bir opera akşamında... kurtuluyor. Daha da acısı var. Şeriat Dayaktan kimse hoşlanmaz, ölümden herkes isteyenler, hızla örgütleniyor, teksesli bir koro korkar, yaşamak hakkını özgürce hissctmck oluşrunıyor, alanı da boş buluyor çoğu kez. ister, ama korkuyla yaşamak da kolay değil. Bireylere de kurumlara da görev düşüyor bu tnsan onuruna yakışmaz, özüne de yolda, duyarsızlığı aşmak gerekiyor. önce yabancılaşır insan. llhami özüylebanşıkbir özeleştiri yapalım, biz yeteri kadar duyarlı kişi her şeyden önce. Sesi kulağımda çınlıyor mıyız acaba? Yaşamımızda, görevimizde, yazımı sona erdirirken: davranışlanmızda o duyarlık ne ölçüde? Hangi haber ne ölçüde yer alıyor Ben mutlu bir kişiyim, mutlu yaşadım, gazetelerimizde, hangi olay enine boyuna yaşamak sevincini derinden duydum, hüzünle inceleniyor, öncesi sonrası açıklanıyor? Kimi değil neşeyle anımsaym beni, yaşlı gözlerle haberlere, kimi programlara belli kuruluşların değil, dünyaya, insanlara gülümseyerek. gölgesi düşmüyor mu? O gölgelerle basın Bu sözlerin kökeninde Bahrikuş var bence. özgürlüğünden, çokseslilikten söz etmek Güzel bir birlikteliğin özeti bu sözler. olanağı var mı? Ama asıl acısı öznesine de Bahriye Soysal'a Bahrikuş dememin nedeni yabancılaşanlann karmaşası bence... de bu. Kimi zaman atmaca, kimi zaman tlhami Soysal'ı da 20 eylülde yitirdik iki kırlangıç, Bahriye Soysal yuvaya kanat geren yıl önce. Kimi zaman acıyla gülümsüyor, bir kuş her zaman. Kanatları gücünü yitirmedi basınımızda yaşanan darboğazlan, hiç. çalkantılan, tekseslilik eğilimini, çoksesliliğe 20 eylülde balkonda buluşacağız karşı tepkileri, önlemleri görmediği için llhami'yle rakılarımızı yudumlayacağız, seviniyorum nerdeyse. Onunla güzel güzel bir tatlı olacak soframızda, sonra türkü dostluğumuz var. O dostluğun mutluluğunu söyleyeceğiz Ruhi Su ile: Bize hücum etti hâlâduyuyorum. Bahrikuş'lakızı.damadı ve cahilsürüsü. ^ ' sevgili torunu Kerem ile konuşurken llhamı debizidinliyor. Mesleğimizin genç kuşaklan yeteri kadar tanımıyor kimi ağabey leri. Tanımalannı diliyorum. Dahası tanıtmakkaçınılmazbir görev. llhami de o agabeylerden biri kuşkusuz. Uzun yılları, büyük çalkantılan birliktc yaşadık başkentte. tyi, deneyımli bir fikir işçisiydi, genç arkadaşlanna ışık tutan, öğreten biryönetici, kalemi bükülmeyen bir yazar, yiğit bir savaşçı sözünkısası. Yıldırma eylemlerinden etki lenmedi hiç, yüreğinin esintisiyle yaşadı, inançlan doğrultusunda ödün vermeden. Çok acı faturalar ödedi, ama ödünsüz bir yaşamın onur belgesi o faturalar. O faturaları iyi incelemek gerekir. Kaç kez hapis, yargılanma, idamcezası, sonra aklanıyor, ama nelerödeniyor! Yine de direnmegücünüyitirmiyor. Arasıra incitmeden sorardım llhami'ye. Korkuyayer yok mu hiç? Yanıta içimi aydınlatır hâlâ. Sanırım insan olmanın bilinci de bu.