04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 CUMHURIYET DERGİ. 18EYLÜL 1994. SAYI443 vam etti. Amerikan TV dizilerinde Amerikalı karakterleri canlandırdı. 1988'de bir dönem fılmi olan "The Dawning"le yeniden kamera karşısına geçti ve Anthony Hopkins ile ilk kez beraber oynadı. "tnsanın" diyor, "kendini olaganüstü iyi hissettiği işler vardır. Sonra bir de bakarsın ki, olaganüstü kötüymüşsün. Bilmiyorum, Ingili/.lrlandalı kırması aptal bir delikanlıyı oynuyordum. Yüzümü gözümü fazla oynatmışım." Neyse ki, herkes onunla aynı fıkirde değildi. Yoksa Hugh Grant şimdi Amerika'nın, yakın geleceğin en büyük aktörü diye bağnna bastığı biri olamazdı, Hollyvvood'un Alistesindekiler, onun soluğunu enselerinde hissedemezlcrdi. Time, New York Times, NVashinton Post değerli sütunlannı ona ayırmaz; CKN, Saturday Night Live ve The Tonight Show programlanna katılsın diye ona yalvarmazdı. Biz de "Dört Nikâh Bir Cenaze"de (Four Weddings and a Funeral) Charles rolünde başkasını izlerdik. Hatta kısa süre sonra gösterime girecek "Sirens"deki genç lngiliz rahip Anthony Campion rolü de başka bir aktörenasipolurdu. Oy sa şimdi Hugh Grant, Atlas Okyanusu'nun iki yanında sayısız kalpi çarptıran bir büyük star. "A Fish Called Wanda"dan bu yana, Amerikan listelerinde Amerikan fılmlerini geçip bir numaraya çıkan "Four Weddings and a Funeral"ın iki başrol oyuncusundan biri (digeri, Andie McE>owell). Ama, böylesine lngiliz bir komedinin lngiltere dışında da bunca iyi kabul görmesi, oybirliğiyle Grant' ın sevimli Charles tiplemesine bağlanıyor. Gerçi genç aktörün yönetmenlerden yana da şansı vardı ama (Ken Russell, James Lapino, Roman Polanski, gene Ivory, son iki fılminde de Mike Nevvell), sekiz fılmde bu kadarel üstünde tutulan Hughie olmak da her babayiğidinharcı değil. Oxford'un en can sıkıcı adamı: Hugh Grant SEVtNOKYAY stanbul Film Festivali'nin her yıl biriki gözde fılmi olur. Dört yıl öncc bu gözde, James Ivory/Ismail Merchant ekibinin bir fılmiydi: "Maurice". E.M. Forster, iki erkek arasındaki olanaksız aşkınbu öyküsünü 1914 yılında yazmış, ama otobiyografik bir yanı olduğu için yayımlanmasına izin vermemişti. "Maurice" onun ölümiinden sonra, 1971'de yayımlandı. On altı yıl sonra da Ivory tarafından sinemaya uyarlandı. tngiliz sinemasının en parlak genç oyunculanndan James Wilby, Maurice'i oynuyordu. Hugh Grant da, onun aşık olduğu Clive'ı. Işte biz Grant'le böyletanıştık. O dabu fılmiyle profesyonel sinemayla tanışmıştı zaten. 'Hughie' 1982'de,henüzOxford'dalngilizedebiyatı okurken bir öğrenci yapımı olan "Privileged" için (gene Wilby ile), ilk kez kamera karşısına geçti. "Brideshead'e Dönüş" ile "Ateş Arabalan"nın ortalığı kasıp kavurduğu dönemdi, film hayli ilgi çekti. Hughie de. Meslekten kişiler, hatta artist ajanlan gelip artist olmayı düşünüyor mu diye sordular. Bir sürc düşündü, bu arada rcpcrtuvar tiyatrosunda çalışıyordu. Sonunda, bir süre starlığın nimetlerinden faydalanmanın hiç de kötü bir şey olmadığı karanna vardı. Ajanlan aradı. Amaonu unutmuşlardı bile. "Star falan değildim. Repertuvartiyatrosunda Bağıran Üçüncü Köylü'yü oynayan bir aktördüm sadece. Ya da Rüzgârdaki Ağaç'ı. Nottingham Playhouse'da ilk rolüm de bu. Zor bir rol ama, üstesinden gcldim sanınm. Ne yaparsınız, doğuştan odun gibiysen, sana ağaçrolüverirler." I ford'un en renksiz, can sıkıcı kişilerinden biriydim" diyor. "Oturup kitap okumaya çalışır, bundan zevk aldığımı sanırdım. Sonra bir baktım ki, almıyormuşum meğer. Şimdi televİ7yon seyrediyorum." Raklamlanyla övünuyor Hugh Grant'in inişli çıkışlı bir kişi oldugu söylenebilir. Hem kendinden emin, hem de zaman zaman güvensiz. Bir kaygılı, bir neşeli. Meslek hayatı da, son döneme kadar, böy le bir sey ir izlemiş. Beş yıl sonra (bu scfer Cambridge'de) çekilen "Maurice"in ardından ilk kez "Privileged" ile yakalar gibi olduğu şöhret, bu sefer daha yakınına geldi, Grant'a duyulan ilgi doruk noktasına yükseldi. Ama o, sincma işine bu sefer altı yıl ara verdi. Kendi yazıp yönettiği bir revü vardı, örneğin, "Norfolk Jokeyleri". Onunla Edinburgh Festivali'nc katıldılar, aynı festivalde fevkalade modem bir "Hamlet" yapımında Danimarka'nın kararsız prensini oynadı. özelliklc radyoya, reklamlaryazdı, yapımını üstlendi. Bunlarla iftihar ediyor. "öyle çoktu ki, aralannda "Independenfın reklamı bile vardı. Bazılanyla hâlâ övünürüm. Sonra ben bıraktım, arkadaşlanm devam etti. Bugun kimin kımi kıskandığı belli değil." Tiyatroya de 33'ünde ve bekâr Peki, nasıl bir ınsan Hugh Grant? Yabancı bir dergide çıkan bir eleştiride, "Hugh Grant iyi ama" diyordu, "öyle genç ki, otuz iki yaşına gcldim, ebedî bekâr olarak kalacağım diye ağlaması pek inandmcı değildi." Doğru, otuz iki yaşında değil. O yaşı geridc bırakalı bir yıl olmuş. Otuz üçünde ve hâlâ bekâr. Gerçi son yedi yıldır birlikte olduğu bir sevgilisi var: lngiliz aktns Elizabeth Hurley. Ama birlikte yaşamıyorlar, telefonda hasret giderip ender olarak görüşmeyi tercih ediyorlar. Hugh, "Evliliği ancak şu şartlar altında düşünebilirim" diyor. "Alpler'de Von Trapp'ler gibi, bir şatomuz olacak. Altı çocuğumuz Atlas Okyanusu 'nun iki yanında sayısız kalbi çarptıran bir star Hughie. akşamlan denizci kıyafetiyle aşağı inecekler. Onlann ne kadar şirin olduklannı göreceğiz, içimiz rahatlayacak. Sonra da Julie Andrevvs hepsini toparlayıp yatmaya götürecek." Bu "Sound of Music" atmosferi içinde başka neler gerekiyor? "O koca evin bir kanadında benim dairem, öte tarafında da kanmınki olmalı. Herkes kendi dairesine çekilmeli. Böylece birbirimizi boğazlamaktan kurtuluruz." Yani evlcnme meraklısı olduğu söylenemez. Başka? Fizik olarak "felaket halde" annesine benziyor. "Charles ile benzeştiğimiz iki yan var, ikimi/.in hayatı da düzensiz sayılır. Otuzumu geçtim ve hâlâ evli degilim. Başkalan evlenir, acaba bana da sıra gelecek mi hiç diye merak edersin. Ama hepsi o kadar. Geri kalanı oyunculuk. Çünkü Charles sıcak kalpli, içi dışı bir, hoş, cli açık bir insan. Ben daha az cömert, daha az müşfık, daha kapalı olduğuma karar verdim, sahiden." İki ülkenin en heyecan uyandıran yeni yıldızı olmak nasıl bir duygu? "Kaligula gibi" diyor Grant. "Paranoyaüstümeçöktübile." ^ Aslında Hugh Grant'in hiç de oduna benzer bir hali yok. Şeffaf bir teni, gri mavi gözleri var. Aristokrata benziyor. Oxford'dan bir arkadaşı, "Sadece aristokratlann ve çok zengin kişilerin olabileceği ölçüde tembeldi" diyor. "Buğulu gözlü bir romantik. Pınl pınl, çok bohem ve inanılmayacak kadar güzeldi. Kızlı erkekli, hepimiz Hughie'ye deliler gibi âşıktık." Kendisi ise bu durumun farkında değilmiş gibi, "Ox DörtNikâh Bir CenaundeAndieMcDotvell'Ia.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle