08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 1AA ı SOSYAL BİLtMLER Prof. Bedia Akarsu, Prof. Toktamış Ateş, Prof. Aydın Aybay, Prof. Taner Berksoy, Prof. A. Taner Kışlalı, Prof. Izzettin önder, Prof. Erdoğan Teziç SERAP YAZICI 1963 yılında Ankara 'da dogdu. 1984yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 'ni bitirdi. mastırını tamamladı. 1988yılından bu yanaA.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsii 'nde anayasa hukuku araştırma görevlisi olarak çalışıyor. 1986 yılında Şefık Soyer anısına düzenlenen "Atatürk llkelerinin Temel Taşı Olarak Laiklik " konulu yarışmada 3. 'lük, yine aynı yıl Inönü Vakfı 'nca düzenlenen "înönü ve Laiklik " konulu yarışmada 2.'lik, 1991 yılında da Aybay Hukuk Araştırmalan Vakfı 'nca düzenlenen "İnsan Hakları Açısından Laiklik " konulu yarışmada 1. 'likeldeetti. Prof. Dr. Ergun Özbudun danışmanhğında, "Askeri Otoriter Yönetimlerden Demokrasiye Geçiş Anayasalarında YerAlan Ordunun Saklı Yetkileri (Brezilya, Şili, Portekiz, Türkiye) " konulu doktora tezi çalışmasını sürdüren Yazıcı, Türkçeye çeşitliyapıtlar da çevirdi. Ancak, Türk devrimi, 600 yıllık bir geleneği ortadan kaldırması, yeni bir insan modeli yaratması, insanına uygarlığın kapılannı açması bakımından en az Fransız devrimi kadar öncmlidir. Çalışmamda bunu vurgulamayaçalıştım." nüyor: "Çeşitli dini eğilimleri savunan partilerin elde etiği zafer, Türk halkında umutsuzluk nedcni olmamalı. Bu başarı, halkın tslami rejimi desteklcme eğiliminde olduğunun göstergcsi değildir. RP'nin yerel seçim başarısı Türk seçmenin Islami bir rejim altında yaşamak istediği anlamında yorumlanmamalı. Bu başannın tcmelinde, seçmenin diğer partilere güvensizliği, 12 Eylül'den sonra ciddi biçimde siyasi ahlakın aşınmaya uğraması, yasalara ve anayasanın yeni siyasi kadrolann yetişmesine engel olması ve mevcut seçim sistemi yatmaktadır. Diliyorum, toplumda demokratikleşmeye engel yasal ve anayasal engellerin aşılması konusunda sivil kurumlar yoluyla ciddi bir mücadele gerçekleşsin. Halkın gerçek eğilimi sandığa yansıyabilsin." ^ Seçici Kurul: Serap Yazıcı: Türk devrimi, en az Fransız devrimi kadar önemli H % y unus Nadi Armağanı 1994" yarışV masında, sosyal bilimlerdalında biI rincilik kazanan, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsii Anayasa Hukuku Araştırma üörcvlisi Serap Yazıcı, 600 yillık Osmanlı geleneğini yıkarak, yeni bir insan modeli ortaya koyan Türk devriminin, en az Fransız devrimi kadar önemli olduğunu söylüyor. Yazıcı, Refah Partisi'nin yerel seçimlerde kazandığı başannın, Türk halkının Islami yönetime eğilirn duyması anlamına gelmediğini belirtiyor. sürmüş olduğu kavram ve ilkelerin anayasa hukuku alanına aktanlmasına neden olmuştur. Fransız devrimini izleyen bütün anayasacılık hareketleri, demokratikleşmeye, laikliğe ve modemleşmeye hizmet eden bu kavram ve ilkeleri hedef almışlardır." Yarışmanın, 1923 devrimini vurgulamak istediğini anlatan Yazıcı, 1923'ü "Türk devrimi" olarak lanımlıyor. "Yanşmanın amacı, Türk devrimi ile aydınlanma felsefesinin ilişkisini vurgulamaktı. Türk devriminin 1923 yılında cumhuriyetin ilanı ile başladığı şekli bir açıklamadır. Cumhuriyet rejiminin dayandığı temel ilkeler Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan başlayarak aşama aşama yürürlüğe konuldu. Saltanattn ve hilafetin kaldınlması ile diğer gelişmeler cumhuriyet rejiminin temel ilkelcrini oluşturmaktadır. Bunu kısaca, laik, çağdaş, modern Türkiye'yi yaratmak diye özctleyebiliriz. Cumhuriyet devrimleri sadece anayasa hukuku alanında köklü değişiklikler yapmakla yetinmcmiş, özel hukuk alanında da Islam etkilerinden soyutlayarak, çağdaş ve modern yasa hükümlerini yürürlüğe koymayı başarmıştır. Türk devrimi, 600 yıl süresince devletin kuruluşu ve yönetimi ile kişiler arası ilişkileri Islami esaslara görc düzenleyen şerii yasalan ortadan kaldırmıştır. Felsefı kökleri, aydınlanma felsefesine kadar uzanan Türk devrimi, Islami esaslara 600 yıllık Osmanlı geleneğini yıkmıştır." Yazıcı'ya göre, Türk devrimi, bu özcllikleriyle en az Fransız devrimi kadar önemli. "Fransız devriminin etkileri daha globaldır. Görmeyeteneğinlyitlrdl 1975 yılında gcçirdiği bir trafık kazası sonucu görme yeteneğini yitiren Yazıcı, öğrenimine ara vermedi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden pekiyi dcrece ile 1984 y ılında mezun oldu. Yazıcı, bu yılki konusu "Aydınlanma Felsefesi ve 1923 Devrimi" olan Yunus Nadi Armağanı yarışmasına 51 sayfahk bir çalışmayla katıldı. Çalışmasında, aydınlanma felscfcsinin batı toplumlarında yaratmış olduğu siyasi etkiler üzerinde yoğunlaşmış: "Aslında aydınlanma felsefesinin köklcri Rönesans'a kadar uzanmaktadır. Dolayısıyla, iki felsefe akımını birarada dcğerlendirmek gerekir. Hcr iki felsefı akımın batı toplumlarında yaratmış olduğu sosyolojik değişimler, modernleşme, laikleşme ve demokratikleşme olarak özetlenebilir" diyor. Yazıcı aydınlanma felsefesinin yarattığı en ciddi sonucun Fransız devrimi olduğunu düşünüyor: "Bu devrim, bu felsefenin öne Doktora tezhlyazıyor Yazıcı, Türk kadınına scçme ve seçilmc hakkının 1934 yılında verilmesine karşın Fransa'da 1946 yılında, lsviçre'de de 1971 yılında verildiğini anımsatarak, Türk devriminin emsal aldığı Batı ülkelerinden de ileri gittiğini söylüyor. Şu anda doktora tezini yazmakla uğraşanYazıcı akademik kariyerini yükseltmek çabasında. Çeşitli tartışmalara karşın Atatürk ilkeleri ve devrimlerinin kökleştiğini düşütopluluklarına da bağımsız kimliklerini kazandıracak ortamı sağlayarak ulus bilinci ve ulus kavramının ortaya çıkmasına hizmet etmiştır. Rönesans, salt dünyevi ilişkilerin değil dinin de akıl yoluyla açıklandığı, dinı öğretilerin Tann'nın buyrukları şeklinde değil evrensel aklın ürünü olarak değerlendirıldiği bir dönemdir. Bu dönemde bilim, sanat, din ve devlet gibi toplumsal yaşamı oluşturan unsurlar kendi yollarında özerk olarak ilerieme olanağını bulmuştur. Bılındığı gıbı Rönesans felsefesinin yükselişi ile Ortaçağ Hırıstiyan devletıni oluşturan toplulukların çözülerek kendi siyasal yapılarını, dıllerını, kultür ve sanatlarını oluşturması ve bağımsız ulus devletler şeklinde örgütlenmeleri birbirine eklemlenen süreçlerdir. Ancak ulus devletlerin ortaya çıkışında girişimci bir ruhla ekonomik yaşama yeni bir dinamizm kazandıran orta sınıfın yükselerek feodalızmın dayanaklarından biri olan kılısenin ekonomik gücünu zayıflatmasının da etkili olduğunu belirtmek gerekir. (Gökberk, 1985, s: 182183) Rönesans'ı siyasal açıdan önemli kılan, Ortaçağ boyunca kilisenin devletten daha üstün bir güç olduğu inancını değiştirerek laik • •••••• F E L S E F E S İ Aşağıda değıneceğimiz gibi aydınlanma felsefesini insanlık tarıhi açısından önemli kılan batı demokrasilerinin dayandığı siyasal kavramlarla klasik haklar kataloğunun bu felsefı akımın etkisiyle ortaya çıkmış olmasıdır. Ancak Batı toplumlarının modernleşmesine, laikleşmesine ve demokratikleşmesine ışık tutan ilke ve kavramlar daha da geriye gittiğimizde Rönesans'ın felsefeyi metafizik düşünce biçiminden uzaklaştırarak bilime yönelişinin yarattığı gelışmelere kadar uzanır. Gerçekten de aydınlanmaya neden olan insanın bu dünyadaki asıl yerınin ve rolünün ne olduğuna ilişkin sorular ilk kez 1B. yüzyılda değil Ortaçağ değer yargılarının çözüldüğü Rönesans döneminde sorgulanmaya başlamıştır. İnsan varlığının anlamı ve bu dünya içindeki yeri 15. yüzyıldan başlayarak feisefenin tartıştığı sorunlar arasında yer aldığı halde 18. yüzyıl düşünce akımının bu sorulara verdiği yanıtlar kendisine temel oluşturan V E1 9 2 3 D E V R İ M İ Aydınlanma Felselesl Rönesans düşüncesinden çok daha etkili olmuş, Batı toplumlarının kültürel ve siyasi yapısının köklü bir biçimde değışmesini sağlamıştır. Hemen ıfade etmek gerekir ki bu yüzyılın sonlarına rastlayan ve Avrupa'nın genel görünümünü önemli ölçüde değiştiren Büyük Fransız Devrimi de bu düşüncelerin siyasal ve toplumsal alana yansıyan bir sonucudur. Çalışmamız açısından vurgulanması gereken önemli bir başka nokta ise Türk Siyasal hayatında Tanzimatfa başlayan siyasal ve toplumsal değişmelerin Cumhuriyet devrimleriyle en yüksek ivmesıne ulaşmasında Aydınlanma Felsefesinin önemli bir payının olmasıdır. Modernleşmenln Başlangıa Olarak Rönesans Rönesans felsefesı insanı evrenin pasif bir unsuru olduğu yolundakı inanıştan kurtararak onu, kişiliğinı arayan bağımsız bir bırey olarak yeniden yaratmış, aynı zamanda insan siyasal yapıların kurulmasını açıkça savunan Aydınlanma Felsefesi'nin yolunu açmasıdır. Gerçekten de ıktıdarı rasyonelleştirerek siyasal modernleşmeyı ve laikleşmeyi başlatan egemenlık kavramı ilk kez Rönesans düşünürlerince mutlak, sınırsız ve bölünmez bir yetki olarak savunulmuş; sonraları ise kavram halk egemenliği şeklinde ifade edilerek daha demokratik bir içerik kazanmıştır. Aydınlanma Felsefesi ise onun önderlığindeki Fransız Devrimi'nin ürünü olarak bilınen din ile devletin faaliyet alanlannın kesin bir biçimde birbirinden ayrılması, kökleri Rönesans'a kadar uzanan bir felsefi geçmişe sahiptir. (Palmer, Colton, 1992, s: 164306) Dinin ne devlet yetkileriyle ne de bilimle tanımlanabilecek bir kavram olmadığı, bireyin manevi alanına ilişkin bir olgu olduğu, bu bağlamda devletin üstlenmesi gereken asıl görevın vicdan özgürlüğünü korumaktan ibaret bulunduğu duşüncelerı de Rönesans'ta savunularak; devletin sadece dış aleme tezahür eden eylemlere karışabileceği, bireyin manevi dünyasının ise müdahale yetkisi dışında kalması gerektiği ifade edilmiştir. (Gökberk, 1985, s:304) ... C U M H U R İ Y E T DERGİ 3 T E M M U Z 1 9 9 4 S A Y I 432
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle