24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 KADIN CUMHURİYET DERGt. 24 TEMMUZ 1994. SAYI435 Bireyi toplum açısından tehdıt olarak görmüyorlar. Kadın ütopyalannda yaratıcılık var. Klasik ütopyalardaki aynılıkve benzerlik kadın ütopyalannda farklılık ve çeşitliliğe dönüşüyor. Platon gerçcğe farklı yaklaşımlarolabileceğini gösterdiği için ideal devletinde sanatı istemiyordu. More da yaşlılann gençleri gözetim altında tutmasını öngörüyordu. Yani hiyerarşi fikrinden bir türlü vazgeçilemiyordu. Erkeklerin yarattığı ütopyalar, genellikle durağandır ve aynılık/ benzerlik üzerine kuruludur. Çünlcü en iyi, en mükemmel düzen ömeği olarak sunulurlar. Kadınlar ise, çelişkilcrin var olduğu, her an yeniden çıktığı, buna karşılık çözümlerin de her an yeniden üretildiği alternatif düzenler/ütopyalar hayal ediyorlar. Burada çoğul ekine dikkat çekiyorum: Ütopyadegil, ütopyalar. Ünlü antropolog Margaret Mead'in şu sözleri kadınlar açısından gerçekten geçcrli: "ütopyacı vizyon.. insan olanaklarının ve yeteneklerinin büyük çeşitliliği üzerine kuruludur." 20. yüzyıl sonunda en iyi düzen budur diye bir tek ütopyayı empoze etmeye çalışmak saçma. Farklılığı mutlaklaştırmamak, ama başka bir yere taşımak gerekiyor. Kadının dil bulma çabalarına birkatkı sağlıyormu ütopyalar? Elbette. Cinsiyetçihğin kalıplannı kıran yeni birdil çabasını getiriyor. 1simler değişiyor, kavramlann içeriği değişiyor. Bunun dışında toplumsal cinsiyet kimlikleri ortadan kalkıyor. Klasik ütopyalarda demokratik anlayış eksikliği var. Işte aynılaştırma dediğimiz şey bu. Oysa kadın ütopyaları insanların iç gerilimlcrini ve çeşitliliğini inkar etmiyor. Bunlan tartışma yolunu seçiyor. Uzlaşmacı bir pcrspektifı var. Kapitalizmde var olan yabancılaşmayı ortadan kaldırmak için iletişimi çok öncmsiyor. ömeğin insanlann birbirlerine çok sık dokunduklan görülür bu romanlarda. Bazı romanlarda insanlann kendi adlarını kendilerinin koyduğu görülüyor. Var olan cinsiyetçi kalıplann ve tanımların dışına çıkma çabası bir anlamda. Bazen doğurganlığı kadın bedeninin dışına taşıyor. Marge Piercy'nin 'Zamanın Kıyısındaki Kadın' adlı romanında bu saydıklanmız yapıtın tcmclini oluşturuyor. Virginia VVoolfun 'Orlando'su ise cinsiyet kimliğinin toplumsal belirleyiciliğine atılmış bir protesto çığlığı adeta. Orlando önce erkek başka bir dönemde ise kadındır. Ama özgünde kendisidir. "Görüntünün dışında hiçbir şey değişmemişti" der Woolf. Kendi içindeki farklı kimlikleri kabul etmektir bu. Kadın ve iitopya dediğimizde dystopia (kötümser iitopya) ile de karşılaşıyor muyuz? Margaret Atvvood'un 'Damızlık Kızın öyküsü' adlı romanına bir dystopia diyebiliriz. Bu kitap, köktendinci bir yaklaşımla düzcnlenen bir toplumu anlatıyor. Radikal bir ataerkil kutsallık halesiyle çevrilir ve tamamcn dokunulmaz bir hale gelir. Atacrkil yapıyı tümüyle gözler önüne seren bir kitaptır. Eşitlik gibi kavramlara yer yoktur bu erkek egemen toplumda. Herkes kendi yerini bilmelidir. Kadınlar daima erkekler için var olacaklardır. Aşkın sözü bile edilmez. Cinsellik sıkıca denetlcnir. Seks, erkekleri manipüle etmcnin aracıdır. Kadınlar tümüyle kapalı gezerler. Onlar yalnızca bedene indirgenmiş durumdadırlar. "Damızlık kızlann" baştan aşağı kırmızı bir giysiyle öıtünmek zorunda bırakılmalan , işte bunun simgesidir. örtünme bana göre zaten pornografık bir görüntüdür. Kapalı kadın "Jen anonim bir bedenden ibaretim" diye neredeyse bağınr. Çıplak bir kadın afışiyle , tümüyle çarşafa girmiş bir kadın arasında özündc fark yoktur: Her ikisi de, anonim, yani kişiliği ve kimliği olmayan salt bedene indirgenmiş "kadın" nesneimgesidir. Bu kitapta geçmişte, gelecekte, ve bugün yaşanan yaşanacak şeylcrin uçlan sivriltilip gözümüze sokuluyor. Ataerkil bir düzende kadının ya şamı yaratma kudretınden korkulduğu için alınan önlemler bir bir gözler önüne seriliyor. Kadınlar için kötü olanın, erkekler için çoğu zaman hiç de kötü olmadığı ortaya çıkıyor. 20. yüzyılın ütopya arayışını temsil eden bir örnek desck... Evet. Ursula K. Le Guin'in 'Mülksüzler'i diyebilirim hemen. Bu kitapta gerçeğin göreli ve çok katmanlı oluşu anlatılıyor. Le Guin 20. yüzyılın ütopya arayışını temsil ediyor. I lepimiz var olan tarihsel toplumsal koşullarabağımlıyız. Ütopyalar için de aynı şey gecerli. Aşma çabası, var olana baglıdır. Buna iç ve dış duvarlann yıkılması da diyebiliriz. 20. yüzyılda insanlann iç dünyalan için böyle bir kavrayış var artık. Herkes öncelikle kendi içinde bir yolculuğa çıkıyor kimliğinı bulmak için.Bu açıdan bcn de Lc Quın'e katılıyorum. Bence ütopya, en sonunda erişilen bir yer ve zaman degil; var olanı aşma çabası, yeni şeyler görebilme ve düşleyebilme ycteneği ya da sınırlan yıkılmış ve dönüştüriilmüi geniş bir ufuktur. Kadın ütopyalannın , erkek ütopyalanndan farklı olması bana hiç de şaşırtıcı gelmiyor. Erkek ütopyalannın mesajı, gerçek özgürlük dcğıl, özgürlükten kaçıştır, daha ziyade. Ve bireysel özgür davranış üzerindc denetimuygulanmayaçalışılır.Oysa kadınlar, belki de kcndilerinc çok uzun süre birey olma hakkı tanınmadığı için, bireyi ve bireysellıği toplum için tehdit olarak görmüyorlar. Erkekler, düşscl bir 'mükemmelliğe', kurallar, kısıtlamalar ve denetim aracılığıylaulaşmak istiyorlar. Kadınlann ise bütün düşünceleri kısıtlamalardan kurtulmak! ömeğin erkekler için ütopya, ideal devlct biçimini alıyor; kadınlar içinse ütopya devletsizlik durumu! Hiyerarşinin bulunmadıgı, insan ile doğanın, özne ile nesnenın, ben ile ötekinin, kadın ile erkeğin, anababa ile çocuklann karşıt kutuplara bölünmediği bir dünya. Böylcsi bir dünya ütopya tanımına dadahauygundeğilmi? ^ Beyoğlu'nun OKTAY EKİNCİ eyoğlu tstanbul'un "kültür ve sanat" merkezi mi; yoksa "gecekondu ve sefalet" bölgesi mi? Son yerel seçimlere dek bu sorunun yanıtı, hep birinci cümledeki niteliğiyle verildi. 27 Mart'a doğru sıra u oy istemeye" gelince de asıl çarpıcı gerçek "siyasi yüzünü" gösteriverdi. Beyoğlu, elbette bir kültür ve sanat merkeziydi; ama, politikasını ve "genel kültürünü" belirleyen artık Galata ve Istiklal Caddesi değil, ilçe nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan "gecekondu ve kaçak yapılaşma" scmtleriydi... lstanbul'daki yasa dışı imar düzen i, "yoksullukla kent yağmasını" aynı potada yoğuruyor. Kaçak yapılaşma ve talan ise bu birleşmenin "çirkin ve çarpık mlmarlsini" giderek tüm kente egemen kılıyor. Böy lesi bir sürecin temel itici gücü, nc^ıahasına olursa olsun "birkaç m daha" fazladan inşaat alanı eldeetmek.Çünküherbirm inşaat dcmek, aynı anda önemli bir "rant kaynağı" anlamına geliyor. Üretim yerine "yağmanın" yeğlendiği, işsizliğin ve işportacılığın ise patlama gösterdiği bir metropolde, hemen tüm toplumsal kesimler artık ekonomik kurtuluşlanm "imar özgürlüğüne" bağlıyorlar... Bu özgürlüğün kentleşmeye ve siyasete "aynı oranda" damgasını vurduğu ilçeler arasında artık Beyoglu da var. Ustelik Beyoğlu, sanıldığı gibi salt kenar semtlerini kaçak yapılaşmaya tcslim etmemiş. tstanbul tarihinde özgün bir kültürel ağırlığı olan ünlü "Pera" binalannın "damlarında" da yasa dışı "ilave inşa
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle