03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

* * • BugünUn lalk "MUslümanları" Alülerlnl rüyalarında gAr* gör* yarının yenl kökUndlncllarl ml olacaK? Katı Itlamcıhk kentte ş imdlllk Inanılmayacak denll küçük llerlameler kaydettl, ancak bu f İmdlllk böyla. doğasında ve anlamında yatıyor. BenhiçSaraybosna'dabulunmadım ancak bir şekilde oraya ait olduğumu hissediyorum. Eski Yugoslavyah yazarlann PEN kulübüne o'nur üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Bu yeni ilişkimden yola çıkarak hiç görmediğim Saraybosna'nın bir sürgünü olduğunu iddia etsem umarım küstahlıketmişolmam. Zihinlerde bir Saraybosna var. Bir de yıkılışı ve acısıyla bizi sürgün eden hayali bir Saraybosna. O Saraybosna bir tür ideali temsil ediyor bizim için. Çoğulculuk, hoşgörü ve birlikte varoluş değerleri, emsalsiz ve esnek bir kültür yaratmıştır. O Saraybosna'da dünyanın başka bölgelerinde pek çok insanın uğruna savaş verdiği laik Islam gerçekten de var. O Saraybosna'nın insanları kendilerini inançlarına ya da aşiretlerine göre tanımlamıyorlar. Kısaca ve onurlu bir biçimde yurttaş olarak tantmlıyorlar. Eğer o kent elden giderse hepimiz onun sığınmacıları oluruz, eğer Saraybosna'nın kültürü ölürse hepimiz onun yetimleri oluruz. Saraybosna'nın farklı birgerçeği vardır. Burada farklı toplumlar, zamanın şafağın dan beri birbirinden nefret etmediler. lyi komşular, okul arkadaşları, iş arkadaşları ve sevgili oldular. Bu kentte dinlerararası evlilik ve melezlik istisna değil normal kabul edildi. (Eğerokuldadüşman, işte rakiplerse ya da evlilikleri yürümediyse bu milliyetçiliğin kötü özelliklerinden çok insan ların kişiliğinden gelen sıradan nedenlerden kaynaklandı) Saraybosna kenti bir iç savaşa değil, Sırpların saldırganlığına sahne olmuştur. Sırplar bir gün bu kenti bombalamaktan vazgeçerlerse tamamen, bir bütün olarak kalması gereken Saraybosna'yı parçalayıp istediklerini elde ettiklerinden vazgeçmiş olacaklar. Dış dünya ırkçılığın "mantığını" ve "gerçekliğini " bu kente zorla kabul ettirmeye ve saldırganı şımartmaya devam etmeye kararlı görünüyor. Saraybosna'nın dinlerine göre tanımlanmayı reddeden, sadece Bosnalı olmak isteyen yurttaşları, çektikleri acılar nedeniyfe dış dünya tarafından "Müslüman" olarak adlandırıldılar. Bosnalılar Hıristiyan, Sırplar da Müslüman olsaydı eski Yugoslavya'da durumun nasıl olacağını hayal etmek bile çok kavratıcı olabilir". Avrupa , ülkenin "Müslüman Sırplar" tarafından bölünmesini destekler miydi? Tahminime göre desteklemezdi. Eğerbu tahminim doğruysa, Avrupa'nın Saraybosna'nın yazgısına gösterdiği umursamazlık nedenlerinden birini "Müslüman" ön ekinde aramak gerektiği de doğrudur. Saraybosna'ya hiç gitmedim istedim ancak şu ana kadar mümkün olmadı ancak geçen ay larda çok say ıdaki olağanüstü insanlarından üçünü tanıma fırsatını buldum: Kentin sesi ve vicdanı olan radyo istasyonu Radyo Zid'den Zdravko Grebo; projelerle dolup taşan ve geçen yılki Saraybosna Film Festivali'ni ortaya çıkaran (öyle bir savaşın ortasında yüzün üstünde filmin katıldığı bir festival düzenlemek ne büyük bir başarı) Haris Pasovic; ve Saraybosna'nın savaşımcı gazetesi Oslobodjenje'nin editörü Kemal Kurspahiç. Bana basit bir gerçeği öğrettiler: lşgal altındaki Saraybosna'nın insanlarını kısaca bellibaşlıgereksinimlerindenyoksunvarlıklar olarak tanımlamak onlara ikinci bir yoksunluk çektirmek demektir: Onlan istatistiklerdeki kurbanlar konumuna indirgemek kişiliklerini, bireyselliklerini, özelliklerini kısaca insanlıklarını inkâr etmek olur. UNPROFOR yetkilileri, kente girip çıkabilecek özel mektupların sayısını sınırladıklarında, kenti ziyaret etmek isteyen sanatçılara gereken izin verilmediğinde ve Batılı hükümet sözcüleri savaş sırasında kültürün bir lüks sayılması gerektiğini ilan ettiklerinde suç işlemektedirler. Bu Saraybosna'nın insanlığını inkâr etmesuçudur. Aldığı yaradan topallayan Grebo, etkileyici yumuşak ı saletiyle Saraybosna'nın ruhunu simgeliyor sanki, Pasoviç ise kültürünü canlı tutmaktaki kararlılığı. Kurspahiç daha çok melankoliyi. Kurspahiç'in Oslobodjenje'deki iş arkadaşlarından biri olan Zlatko Dizdareviç kentin ruhsal durumunu yazısında şu cümlelerle ifade ediyor: "Saraybosna artık hiç kimseye inanmıyor... Saraybosna bugüne kadar görülmesi gereken her şeyi gördü ve hissedilebilecek en korkunç şeyjeri kendi teninde hissetti. Sonuçları son derece açık. Bundan yedi sekiz ay öncesine kadar Holiday Inn'den katedrale yürümek gerçek Saraybosnalılar için en azından bir saat sürerdi. O kadar çok kişiye durup merhaba demeniz, o kadar çok kişinin hatırını sormanız gerekirdi ki. Şimdi aynı yol sadece 15 dakikada yürünüyor; çünkü kimse durmuyor. Kimsenin kimseye soracak bir şeyi kalmamış." Babası ölen bir çocuktan söz ediyor, aynı yazı: "Dün gece rüyamda babamı gördüm. Onu bilerek rüyamda gördüm." Dizdareviç uyanyor: "Bir gün birisi, öldürülen babalarını bilerek rüyalarında gören Saraybosnalı çocuklara karşı dikkatli olmak zorunda kalacak." Hiçbir kentin, hiçbir halkın sınırsız bir ruhsal kaynağı yoktur. Bu kentin ve bu halkın bile. Bugünün laik "Müslümanları" ölülerini rüyalarında göre göre yarının yeni köktendincileri mi olacak? Katı lslamcılık kentte şimdilik ınanılmayacak denli küçük ilerlemeler kaydetti, ancak bu şimdilik böyle. Saraybosna kurtulacak mı? Saraybosna buna inanmakta güçlük çekiyor. Ancak ortada bir gerçek var, o da şu: Saraybosna'nın benzersiz kültürünü yaşatmak için verilen savaş, bizim en çok önemsediğimiz şeyler için kendi içimizde verdiğimiz savaştır. Geçenlerde garip bir kısa film izledim. Filmde bir adam, Saraybosna'nın pusuya yatmış bekleyen Sırplarla sarılmış caddelerinden arabasıyla geçerken benim adımı tekrarlıyor. Salman Rüşdü, Salman Rüşdü, Salman Rüşdü, Salman Rüşdü, Salman Rüşdü, Salman Rüşdü, Salman Rüşdü, Salman Rüşdü, Salman Rüşdü. Içindebulunduğutehlikeyi kendisine anımsatmak için mi yoksa kendini koruyacak büyülü bir sözcük gibi mi tek^, rarlıyor? Uma,., rım ikincisidir. İşte ben de bu büyüye katılarak kendimi hayali bir yurttaşı ilan ettiğim bu bilinmeyen kentin adını içimden tekrarlamaya başladım; Saraybosna, Saraybosna, Saraybosna, Saraybosna, Saraybosna, Saraybosna, Saraybosna, Saraybosna, Saraybosna ^ lndex on Censorship'ten Türkçesi: AZE MARŞAN Beşyıldırsaklanıyop Şeytan Ayetlerı yazarı Salman Rüsdü'nün Ayetullah Humeyni tarafından ölüm cezasına çarptırılmasından bu yana beş yıl geçti. Rüşdü'nün kitabı 1988 eylülünde yayınlandı. Ayetullah Humeynı'nin fetvası ise 1989 şubat tarihini taşıyor. Ardından Humeyni yazarın özür dilemesinı istedi ve Rüşdü özür diledi. 12.000 kişi Rüşdü'yü desteklemek için imza verdı. Kitabı vitrinine koyan dükkanlar bombalandı. Salman Rüşdü uzun sure sessız kaldıktan sonra 1990 yılında kitabını savunan bir yazı yayınladı.Yazar 1990 aynı yıl Müslüman olduğunu ilan edip bundan sonra kitabının Ingilizce basılmayacağını açıkladı. Şeytan Ayetler'ıne katlanamayan köktendincıler kitabın Norveçli yayıncısı ile Japon çevirmenini öldürdüler. Kitap aleyhtarı gösterilerde bugüne kadar Pakistan'da beş Hindıstan'da 15 kişi hayatını yitırdi. 1993 hazıranında Türkiye'de Şeytan Ayetleri bağlantılı bir köktendıncı gösterisi sırasında 40 kişi yakıldı. ^ (The Guardian'dan) Salman RüfdO'nOn koruntnası lngilt*r«'y* yılda bir mllyon Inglllz Slarilnl'n* mal oluyor. C U M H U R İ Y E T 0 E R 6 İ 15 M A Y I S 1 9 9 4 S A Y I 426
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle