Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
göstermeye çalıştı. Onay Sözer konuşmasında Husserl ve Heidegger'in Avrupa sorunu üzerine ana metinlerini gündeme getirdi. Türkiye'nin Avrupa ile ilişkisinin Eski Yunan üzerinden olmaktan çok yeniçağ üzerinden kurulması gereken bir ilişki olduğunu kast ederek bunun teorik çerçevesini çizmeye çalıştı. Tartı$macı HansJürgen Gawoll, Sözer'in açık bıraktığı noktalardan sorular sorarak bir "güç denemesi"ne girişti. Özellikle tartışmada Sözer'in Heidegger'den çok Husserl tarafında olduğu anlaşıldı. Guy van Kerckhoven kolokyumun başlıca sorunlarından olan zamansızlık yüzünden konuşma metnini tamamen sunamadı. Bu durumu telafı etmek için Kerckhoven'in bir gün sonraki tartışmalara katılması sağTürkly* FaİMf* Kurumu Baf kanı loanna Kuçuradl. landı. Ahmet Soysal konuşma metninin ilk boiümünde Edmund Huslatasaray Lisesi Felsefe Öğretmeni Huserl'in Krisis yapıtına değinip Fransız gues Pertuiset, Michel Henry'de krizin düşünür Michel Henry'in fenomenolojik pratik boyutunun öne çıkarıldığını vurguakım içindeki yerini belirtmeye çalıştı: ladı ve Henry ile Husserl'in yaşama döMichel Henry yaşam sorununu acı çek nüş konusunda aynı reçeteyi öne sürdükmeyle özdeş kılmaktadır, Avrupa krizinin lerini belirtti: Galilei projesinde "örtülen" nasıl keskinleşerek bir barbarlığa vardığıyaşam dünyasının yeniden evetlenmesi. nı gösterir, barbarlığı yaşam istencinin teBaykuşlogosu ori ve pratik alanmda kendi kendini yok etmeye kalkışması olarak tanımlar ve bu Kolokyumun logosu çok dikkat çekbarbarlığın elindeki en büyük silahın kitle mekteydi. Bu felsefenin sembolü olan iletişim araçları teknolojisi olduğunu ileri "minervanın baykuşu" muydu, yoksa külsürer. Böylece insan kendi varoluşunu lerinden hep yeniden doğan phoenix kuşu kitle iletişim yoluyla gerçekleştirme dumu? Görünüşe göre her ikisiydi de. Bir rumuna düşmüştür. Tartışmacılardan Gayandan bugünkü kriz içinde yana yana felsefenin sonu geliyordu belki de, ama öbür yandan felsefe Avrupa'nın kaderini belirlediği ölçüde bu yangının küllerinden yeni bir Avrupa (yeni bir felsefe) doğmalıydı. Ne olursa olsun ressam Sevil Soyer fılozofların eline yeni bir meşale vermişe benziyordu. Birinci günün sonunda verilen resepsiyonda logoyu oluşturan Phoenix'in alevleri kristal avizelerin ışıklanna kanştı ve filozofiar bu kez tartışmalanna yabancı ülkelerin elçileri ve kültür kurumlarının üyeleriyle devam ettiler, bu gece insanlann birbirine yaklaştıklan ve konuşmalarını derinleştirdikleri geceydi. Krizin acısı lkıncı günün ilk konuşmacısı olan Marc Richir'e göre yeryüzünün bütün kültürleri krizin acısını çekmekteydi: "Toplumun yaşamı sembollerden kuruludur, sembollerin değişmesi toplumun sürekli F«ls*fa tartışmaları Boğazlçl'nd* d * sürdil. Maric Rlcher (solda), Ouy Van Karckhovan (sağda). C U M H U R İ Y E T O E R G İ 1 5 M A Y I S Kolokyuma genel bir bakış atacak olursak, sürekli karşıt kavram çiftlerinin ortaya çıktığı, bu karşıtlıktan tamamıyla vazgeçilmesinin bugün için söz konusu olamayacağı olgusu karşısında karşıtlardan bir tanesinin özel bir ağırlık kazandığı görüldü. Bir yanda empirik, politik, ekonomik anlamında Avrupa duruyordu, öbür yanda tinsel anlamında Avrupa. Tinsel anlamında Avrupa'nın (Edmund Husserl) diğeri karşısında güç kazanması gerekiyordu. Joachim Ritter'in bizim için o kadar önemli olan "Avrupalı Açısından Avrupalılaşma" yazısında sergılediği köken ve gelecek arasındaki çatışmada gelecek önemliydi. Kolokyum üçüncü günü konuşan Remi Brague Avrupalılaşmaya paralel başka bir kavram önerdi: Biz kendizi Avrupalılaştırmalıyız. Bernhard Waldenfels Avrupa merkezci kısır döngülere dikkatimizi çekti. Tulin Akşin, liğini sağlar. Bugün ise ideoloji, sembolDerrida'dan yola çıkarak olanaksızlık ve leri ortadan kaldırıyor." Richir Avruolanaklılıgın karşılıklı ilişkilerini vurgupa'da bugün dönüşüm olmadığını, sahte ladı. bir dönüşüm olduğunu, Avrupa'nın aptalAkşin insanın normalliğine karşı onun laştığını, kapitalisllerin pazar yeri haline baskıda olan anormalliğine dikkati çekti. geldiğini, kapitalistsiz kapitalizmin yaşaDerrida'nın deyimleriyle söyleyecek omını tüketicilerinin artmasıyla tıpkı bir lursak insanın aynmı karşısında (anormakine gibi sürdürmekte olduğunu ileri malliğin "a" sını kendinde taşıyan) "aynsürdü ve filozofun artık bir muhalif oldumı" savundu. Avrupalı kendi içinde bir ğunu, çoktan emekliye ayrıldığını ifade canavar (monstre) taşıyor. (Ama bu Meherti. met Akifin "tek dişi kalmış canavar"ı olmaktan çok kendi kendini yiyip bitiren Olivier Abel Avrupa kimliğini, sorgubir canavar,) Tülin Akşin'den sonra söz layıcı kimlik olarak tanımladı ve bu kimalan tartışmacı Gabriella Baptist "monsliğin belki de yanıtı olmayan bir soruya tre" kavramının etnolojik, psikanalitik duyulan sorumlulukla oluştuğunu söyleçokanlamlıliğını vurguladı ve "monsdi. Böylece Paul Ricoeur'ün çizgisini iztre"un birçok dinsel inançta yeniden doleyen Abel katılaşmış kültür kimliğinin ğuş sembolü olarak ortaya çıktığını söylekarşısına metafor ve öyküleme kavramlarını koydu. Bu kavramların ikisi de çok di. Bu nokta Avrupa'nın dönüşümü kavramına paralel bir kavram oluşturuyordu. luk içermektedir. Metafor üst üste çakıUluğ Nutku da Avrupalılığın getirdiği inşan iki görüntüden oluşur. tnsan ise kendisinin anlattığı birçok öykünün içindedir. Olivier Abel Türk masallarının başında yer alan "bir varmış, bir yokmuş" tekerlemesinin bu noktayı en iyi şekilde anlattığını, insan kimliğinin hem olan hem olmayan (tıpkı mecaz gibi) bir şey olduğunu söyledi. JeanFrançois Mattei ise Türk masalı karştsında bir Fransız masalına, kırmızı şapkalı kız öyküsüne dikkat çekerek kurtun büyükanne kılığında (yani ikili bir kimlik içinde, küçük kızı nasıl yuttu ••dla Akaraut TOrfclya'nln sorunlan llgl. ğuna işaret ederek bu görüşün çok tehlikeli olabileceğini hatırsanlık kavramının kendi içinde bir ikilik lattı. taşıdığını ve bunun bir anlatımının lsa'nın "Sezar'ın hakkını Sezar'a verin" tümcesinde içerildiğini belirtti. Bu tümcenin anlamı Nutku'ya göre "evet/ fakaf'tır! "Sezar'ı izleyiniz, ama aynı zamanda beni de izleyiniz." Nutku Avrupa'nın ve Avrupalılığın bu türlü tanımlandığında Avrupa merkezcilikten korkmamak gerekeceğini, tersine Avrupa merkezciliğin savunulması gerektiğini söyledi. Kim Avrupalı kim Avrupalı değil, bunu kolokyumdan öğrendik mi? Bizce Remi Brague'in söylediği şu sözler, Avrupalılığı yabancıya açılma bağlamında tanımlayan Waldenfels'in "Türkler bizden daha Avrupalıdır" saptamasını destekler görünüyor: "Ben Avrupalı niteliğine sahip iki kişi tanıdım; bunlardan biri lsrailli öbürü Isviçreliydi, yani lafın kısası ikisi de Avrupalı değildi." ^ 1 9 9 4 S A Y I 4 2 5 13