26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZARIN PENCERESİNDE sürdürdüler. Munisanım, öleli 48 saat geçtiği halde hiç aakmamıştı. "Herhalde yeryüzünde son yediklerimle idare ediyorum." diye düşündü. "Hayır" dediler, "Yanılıyorsun, cennettekiler acıkmaz." "öyleyse niçin lokantaya gidiyorlar?" "Damak lezzetlerini sürdürmek için" "Neden sadece bamya, kabak ve zeytin yiyorlar?" "Çünkü bamya, kabak ve zeytin cennet taamıdır da ondan! Bunu yiyen hangi yeryüzü yiyeceğini düşünürse onun tadını alır. Restoranlara giden yolda bir orkestra vardı: Hintlinin biri sitar çalıyor, Amerikalı bir zenci ona trompetle refakat etdedir? Kütüphane yoktur. Biz kitap okumayız... Niçin? Çünkü herkes her şeyi bilir burada... Munisanım öleli yetmiş iki saat geçmeden burada pek fazla sıkıldığını hissetti: Danışma Bürosu'na gitti: "Isteyen yeryüzüne dönebilir mi" diye sordu. "Yeryüzüne zaman zaman hortlayarak dönebilirsiniz. Burada hortlamak herkesin hakkıdır. Hortlama hakkı "cehennemlikler"e bile verilmiştir. "öyleyse ben hemen hortlamak istiyorum." "Şu sokaktan yürü, karşına çıkacak gri binanın dördüncü katındaki Hortla Hoptlama kuyruğu unisanım ölünce cennete gitti: Bu olay onda büyük bir hayal kınklığı yarattı. Hep eski Erenköy gibi bir yer olarak düşlediği ve uğrunda adaklar adadığı, dualar okuduğu, umrelere gittiği cennctin u koskocaman bir shopping centre"a benzediğini söylcselerdi, inanmaz, inansa buraya gelmemek için üç beş günah işlerdi. Bu "shopping centre" benzeri cennetteki daireler devre mülk usulünce işletilebiliyordu. Danışma bürosunda ona "şimdilik" ikamet etmesi için kat otoparklarını andıran, manzarasız bir yer verildi. Asıl oturacağı yerden önceki, "cennetmekân" çıkıp başka bir yere taşınıncaya kadar burada idare edccekti. Daireye yerleşip balkondan bakınca birçok meleğin uçuştuğunu gördü. Bunlar zaman zaman konutlara vc "huş" ağaçlanna konup oturuyorlar, sonra pembe bulutlan delip gözden kayboluyorlar bazen de görünmez ufuklara doğru "pike" yapıyorlardı. Mclckler üç türlüydü: Müslüman melekler tesettürlüydüler, yeşil başörtüleri vardı, ama uçarken kırmızı benekli mor çiçekli pazen donlan görülüyordu. Hıristiyan melekler tamamen üryandılar. Michalangelo'nun Vatikan'ın tavanlanna resmettiklerine benziyorlardı. Yahudi meleklerse sadece ipekli çorap giymişler, bilezik, yüzük ve kolye takmışlardı. öbür dünyada dikkatini ilk çeken muazzam bir buz pisti oldu. Bu pistte iyi insanlara Cebrail ve yardımcılan buzda kaymasını öğretiyorlardı. Cehennem diye bir şey yoktu... Sadece **cehennemliklere" hiç yardım edilmiyor, ne kadar yalvarsalar hiç kimseden buzda kayma dersi alamıyorlardı. Bir fark daha vardı: tyilere güzel giysiler dağıtılmıştı. Kötülere ise iyilerin eskileri verilmişti. Onlar yırtık pırttk anoraklar, apreskilerle dolaşıyorlardı. Munisanım cennetteki ilk gününde bir tanıdığa rastlamak umuduyla dolaştı durdu: Gözünün ısırdığı tek "cennet M mekân", kız Highschol'unun coğrafya hocası rahmctli Bedriyanım'dı. Hâlâ ileri derecede şişman olduğu halde buz üstünde inanılmaz figürler yaparak dolanıyordu. Munisanım "Bedriyanım öleli en az onbeş yıl olmuştur" diye düşündü, Eh tabii insan onbeş yıl çalışırsa böyle iyi kayar." Cennet bir açıdan Devlet Opera ve Balesi'nce yabancı sanatçılann iştirakiyle sahnelcncn operalan andınyordu: Biri Italyanca konuşuyor diğeri ona Türkçe cevap veriyordu... Hcrkes bildiği dilde konuşuyor, ama herkes her dilde söyleneni anhyordu. Şöyle konuşmalar cereyan ediyordu: Hail to the blithe spirit! Aleykümselam canım! Bunlan duyan Munisanım "Peki" diye sordu "Çevirmenlere ne yapıyorlar burada?" tşsiz kaldıklanndan bunalıma giriyorlar. Bu nedenle açılmış özel rehabilitasyon kurslanna devam ediyorlar. Cennette öğle vakti zil çaldı: Bu Munisanımın haürlamadığı bir barok müzik parçasıydı. Buzda kayanlann bir bölümü piste yakın lokantalara gittiler. Bir kısmı ise buz üstünde dünsetmeyi meye çalışıyordu. Perulu bir müzisyen fifreyi andıran bir aygıta üflerken bir tstanbul Çingenesi de klarnetiyle döktürüyordu. Yenilere biraz tuhaf gelen bir orkestranın çaldıklan cennetlikler için başka anlamlar taşıyordu: Orkestranın çaldıklarını dinleyen herkes aslında en sevdiği parçayı dinlemiş oluyordu. Munisanım kulak kabartınca gerçekten düğününde orduevi bandosunun çaldığı "Komparsita"yı duyar gibi oldu. Onaltına dinleyişten sonra da Komparsita'dan nefret etmeye başladı. Aklına geldi, birine sordu: Burada kütüphane var mıdır? Nere ma tşleri Büro'suna başvurmalısın. Gri binanın önü Iş Bulma Kurumu'nun Almanya'ya işçi yollandığı zamanlardaki gibiydi... Ya da belediyeye imtihanla temizlik işçisi alındığındaki İnönü Stadı... tğne atsan yere düşmezdi... Hortlama kuyruğu o kadar uzundu ki sıra cennetliklere, ancak dört günde geliyordu. Munisanım buna rağmen cennetin boğucu kasvetinden kısa bir süre için bile. olsa kurtulmasını sağlayacak vizeyi alabilmek için kuyruğa girip beklemeye başladı. ölenlerin neden öyle ikide bir hortladıklannı, en budala ruh çağırma seanslanna bile koşa koşa gittiklerini artık anlamıştı. M D E R O İ 31 O C A K 1 9 9 3 S A Y I 3 5 8 20 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle