22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BASKENT GUNLERI M Ü Ş E R R E F H E K İ M O f i L U diplomat, yakından tanımıyorum, ama böyle güzel, çağdaş bir yontu sergisini başkentimizde açmak olumlu bir davranış. Danimarkalı diplomat sanatseverlerimizin gerçek düzeyini görüyor demek. Batılı ülkelerle eşdüzeyde sanatçılarımızı da tanıyor belki. Kimi de Danimarkada yaşıyor değil mi? Yalnız bu sergi bile sanatın sağlam diyaloğunu kamtlıyor bence. Çoğu kez diplomatların kuramadığı diyaloğu! Ülkeler, uluslararasında en güzel köprüyü sanatçılar kuruyor her zaman. Ortak dili onlar buluyor, ortak şarkıyı onlar söylüyorlar. Bir başta birleşen siyah beyaz iki yüzlü portrelerle, dans eden taşlarl?, barışa çağrı sergileri ve şarkılarıyla.. Çankaya kulesinde gece yarısına doğru söylenen şarkıları dinlediniz mi? Savaşı, karanhğı şarkılarla aşmak istiyor Maskeli gecenin güzel kadını eçen yıl masklar sergitendi, bu yıl portreler. Sergileri maskeli bir gece izliyor. Brezilya'dan bir esinti Çankaya tepelerinde ya da Alman karnavalından bir uzantı. Belki de gaz maskelerine tepki, Urart Galerisi'ndeki maskeli gece bUyUk ilgi görUyor başkentlilerden. Gaz maskesi istemiyoruz, maskeyi dans etmek eğlenmek için istiyoruz, der gibi. Savaş rüzgârlarına karşı karnaval havası! Gergin bir gUnün sonunda güzel birkaç saat geçirmek özlemi. Belki gerçeküstü bir olay, acı gerçekleri de maskelemek ister gibi. Maskeliler arasında yerli ve yabancı diplomatlar var. Dışişleri SözcUsü Murat Sungar ve yardımcısı Ferhat Ataman'ın yorgunluğunu maskelerdesaklayamıyor, ama umut ve neşelerini yitirmeden dans ediyorlar. Büyükelçi Haluk Kura ve eşi neler anımsıyor kimbilir! Belki Prag'daki bir maskeli baloyu, belki 196O'lı yıllardaki bir çarliston partisini.. Gecenin en hoş ciftlerinden biri Kuralar. Koşullar ne olursa olsun güzel bir olayı yaşamaktan geri kalmıyorlar. Bu da doğal bir özlem değil mi? Ikinci Dünya Savaşı'nı önce Vishy'de, sonra Paris'te geçiren Turk diplomatlarından dinlediklerim çınlıyor kulağımda. Bir yanda savaş, dircniş olayları, ama oyunlar, şarkılar, danslar da sürüyor. ölüme kılpayı yaşarken de güzel bir soluk istiyor insanlar. Ankara'daki 'Siireya geceleri' de öyle değil mi savaş yıllarında? ölümün soluğu gezerken bile yaşamak sevinci direniyor! Bir de soluk soluğa yaşamamn güzelliği var kuşkusuz. Sevinci de acıyı da iliklerine kadar hissetmenin güzelliği. Çevremizde böyle insanlar da var, soluk soluğa yaşıyor, bize de soluk veriyorlar. Urat Galerisi'nde portreler arasında bir portre beni çok etkiledi. Elbet kocaman Atatürk portresi de çok anlamlı. Bilkent Üniversitesi öğretim üyelerinden Vahap Afşar'ın yapıtı. Hele bir Osmanlı paşasının yanında. Pırıl pırıl yalın bir Atatürk. Dünyanın maskesini yırtan büyük başlardan biri. Nancy Lunsford'un bir başta iki yiizü buluşturan tablosu da o büyük başa bir selam gibi.. Barış sergisinden geçen hafta da söz ettim size. Nancy Lunsford'un resmi de barışa bir özlem bence. Barış sergisini vargücüyle destekleyen bir sanatçıdan güzel bir çağrı dostlarına, ressamlara, yontuculara.. Portrede bir baş, iki yüz var, biri siyah, biri beyaz, düşünceleri, özlemleri iç içe gelmiş iki kişi, gözleri güzel parlıyor, dudakları ortak bir gülüşte bulu G şuyor, saçlan belli değil, sarı da değil, kıvırcık da değil. Belki de saçlan yok, saç yerine bir çiçek fışkınyor! Doğaya bir uzanış gibi. Siyah ve beyaz karışımıyla bir şeyler yeşeriyor. Maskeli gecenin en güzel kadını da Nancy Lunsford. Seçici kurul da birinciliği verdi ona. Elbisesi, maskesi, makyajıyla çok güzel yansıtıyor kişiliğini, güzel bir şarkı, şiir gibi... Çok güzel mi bilmem, ama güzel bir parıltısı, esintisi var. Onu ne zaman tanıdım, anımsamıyorum. Ankara'ya geleli beş yıl oldu, ama eskı bir dost gibi, ailemizden biri gibi.. Kırkıncı yıldönümünde güzel şarkılar söyledi bana. "Sen benim güneşimsin" şarkısıyla ortalığı güneşler içinde hissettim birden. Merkez Bankası Salonu'nda bir konserinde Amerikan tarihinden sayfalar çevirdi bize, sergilerinde de ressamlığının boyutlarını seyrederim her zaman. Figüratiften soyuta, kuramsala kadar uzanıyor. Annesi Kızılderili, babası lrlandalı, on üç kardeşten biri Nancy. Baba müzisyen ve şarkıcı. Babasını çok şiirsel anlatıyor, kardeşlerini de.. Bir ağacın kökeni ve dalları gibi, hepsinin sanat dalında güzel bir uğraşı, bir özelliği, bir kişiliği var. Kimi fotoğrafçı, kimi besteci, kimi sinema yönetmeni, kimi şarkıcı. Ağacın kökeni de baba Lunsford. Bir şiirinde şöyle diyor Nancy: "Kızkardeşim, erkek kardeşim, anam, babam Eşim, sevgilim, çocuğumsun sen. Hepsi bir arada dokunuyor kumaşta, Duyumsuyonım her soltıkta." New York Üniversitesi'nde lngiliz edebiyatı, sanat tarihi ve antropoloji okuyor. Harward'lı bir delikanlı ile evleniyor. Kocası avukat, Merkez Bankası'nda danışmanlık yapıyor, ama müziğe de büyük tutkusu var, güzel gitar ve piyano çalıyor, konserlerinde Nancy'ye eşlik ediyor. Ankara'ya >lk gelişleri, çok seviyorlar. Şaşılacak yanı yok. Nancy'ye göre tüm insanlar bir aile, ayrı diller, gelenekler ayırıcı olamaz, ortak şarkıları, ortak özlemleri var. Gerçekçi yaklaşım bu kuşkusuz. Başka türlü barış sergisi önerir mi? O sergiyi gerçekleştirmek için vargücüyle uğraşır mı? Yakında Ankara'dan ayrılacaklar belki. Beş yıllık süre sona eriyor. Ama sevgi ve dostluk sona ermeyecek. Merkez Bankası lngilizce kurslarındaki öğrencileri de sanatçı dostlan da resimseverler, müzikseverler de güzel amlarla düşünecek lncecik bir esinti, Nancy'yi Güzel şiirleri, şarkıları, barış çağrışımları yapan resimleriyle, güzel bir kadın, güzel bir dost, güzel bir "dünya insam" olarak.. Biraz da yontulardan söz edelim mi? Danimarkalı bir sanatçı başkentlilerin özlemini de yontulaştırdı bence. Dans eden taşları başkent alanlarında da görmek istiyorlar. Jorgen Hangen Sorensen izleyicileri çok etkiledi. Galiba karamsar bir sanatçı, ya da bir kUskünlUğU, düşkırık Nancy Lunsford, kızılderlli bir anneden, irlandalı bir babadan dogma. New York Üniversitesi'nde lngiliz edebiyatı okuyan genç kadının avukat ef i Harvardlı genç ise bugün Ankara'da Merkez Bankası'nın danısmanları arasında. lığı var. Seyrederken sorunlara dalıyor insan, sorulara yanıt arıyor, sanatın bir yanı da bu galiba.. Yonialarında ilginç adlar var. Yaş, arsız belirti, hayvansal yapı, budalalığın direnci, adilik yığını, budalalık alfabesinden yapı, endüstrıyel ereksiyon, tehdit, deneyip yapamayan, ısıran iten, emenler için mekan, öpüşmenin teknik görünümü, "Köşeliler taşır, kayganlar korkar" pörsük davaya pörsük sütun. On yıllık emeğin ürünü bu sergi, 1980'den 1990'lara uzanan çalışmalar. Bu yontular kimlere çağrı, kimlere uyarı acaba? Belki de tüm dünyaya, yönetenlere, yöneticilere. Deneyip yapamayanlara, ısıranlara, köşelilere, kayganlara, korkaklara, yüreklilere. Ankara'da Halkbank Galerisi'nde açılması da ilginç bir olay. Danimarka Büyükelçisi Niels Chrisıian Tillisch'i kutlamak gerekir. Basına kapalı bir gençler. Çikolata renkli bir şarkıcının güzel sesiyle aydınlanıyor geceler. Biz savaş değil, şarkı söylemek istiyoruz der gibi! New York'ta, Brodway'de "Hair" müzikalini seyrettiğim dönemi anımsıyorum. Sahnede de salonda da uzun saçlar, Wietnam savaşına tepkiyi simgeliyorlar. Şarkılar hep birlikte söyleniyor, salon ve sahne bütünleşiyor giderek. Kaç şarkı, kaç oyun, kaç kitap, kaç film, Vietnam unutulmuyor! Şimdi de Kuveytnam yaşanıyor değil mi? Dünya Kadınlar GUnü kutlanıyor 8 Mart'ta. Kadın dernekleri de Kadınlar Birliği de hazırlanıyor. Banş yolunda bir eylem beklenir 8 Mart'ta. Ana, bacı, kardeş, eş, sevgili olarak, yanyana, can cana bir barış çağrısı gerekir. Bir kadın kalbi önce barış için çarpar değil mi? n C U M H U R I Y E T DERfil SAYI 2 5 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle