Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S 0 F RA Ç E Ş N İ C İ R A S G E LE B E K R İ Hatay: Defteri olan meyhane eyhaneyi meyhane yapan nedir? Nedir insanları, evlerine gitmek dururken sigara dumanının bol olduğu mekâna çeken şey? Meze desen, evde de âlâsı olur. Içki desen, bakkaldan alıp evde de içersin. En çoğu, evin hanımının, "Şu zıkkımı içmesen ol' muyor mu?" sözlerine boyun eğersin. Ama yine de olmuyor. Kimileri, evin yolunu tutmak varken meyhanenin şu dönemlerde buğulu kapısını açıp tnasaya kurulmayı yeğliyor. Ve meyhanelerimizin en baş müşterileri, şairler, yazarlar, ressamlar, oyuncular, gazetecilerdir. Ama ne gariptir ki Türkiye'nin sanat ve düşün merkezi olduğu kadar meyhanelerinin odağı da olan Istanbul'un Asya yakasında, içkili lokanta boldur da yakın zamanlara kadar pek meyhane yoktu. Birkaç tektekçi, Gramatikos gibi tarihe karışmış küçük meyhanelerin dışında, Kadıköy yakasında bir zamanlar bir Koço, bir de Todori vardı ki bu sonuncusu da bir dönemle birlikte yok oldu gitti. 1967'de Kadıköy'de bir zamanlar "Kumluk" tabir edilen yerde, Hatay Lokantası açıldığında, birden sanatçıların uğrak yeri olmasının nedeni, belki biraz da bu yokluktu. Bu yokluğun Hatay'ın birden parlamasındaki etkisini nasıl yadsıyamaz isek Hataylı Ali Demir'in açtığı yere 75'te garson olarak giren, dört yıl sonra da ortak olan Mehmet Alî Işık'ın, alçakgönullü ve sevimli kişiliğinin rolünü de gözardı edemeyiz. Nitekim artık emekli olan Ali Demirin yerine dükkândaki görevi üstlenen Tevfik Demir de hemen bu gerçeği vurguluyor. 1%7'de açılması ve 75'te Mehmet Ali Işık'ı da kadrosuna almasıyla Hatay, Kadıköy'ü mekân etmiş yazar çizeri, şairi nasıl sevindırdiyse, 1986 yılında, "temerriitten tahliye edilip" kapanmasıyla da öylesine üzmüştür. Lale Filoglu, Cemal Süreya'nın Hatayın kapanması üzerine, 1986'da Milliyel Sanat Dergisi'ndeki gunluğUne "Hatay Öldü" diyebaşladğını yazıyor. Amabütün ölümler gibi erken olan ölumüyle bizi öksüz bırakan Cemal Süreya'yı» Hatay öksüz bırakmaz. Biraz sonra Bostancıda vapur iskelesinin arkasında, Bağdat Caddesi'nin daralıp demiryoluyla kol kola girdiği yerde yeniden açılır Hatay. Ve o Hatay'ı şöyle anlatır Cemal Siireya, Filoğlu'na: "Hatay bir içkievi. Ama biz sanatçılann özellikle Kadıköylülerin hayatında, içkievi niteliğini aşan bir ağırhğı da olmuş. Evimiz olmuş bizim." I Duvarlarına yazarların fotoğrafları, dergi sayfaları asılan bir yer olmuş Hatay. Defteri olan tek meyhane belki de. Cevat Dereli, Burhan Uygur, Edip Cansever gelir, o deftere resim yapar, şiirler yazarlar. Yüzlerce şairin dizeleri, birbirleri için yazdıkları salırlar... "Bir kahvedir aynı zamanda. Çay içmeye de gidebilirsin. Ben birçok yazımı orada yazdım. Posta kutusu: Mektuplanm oraya gider. Emanetçi: Bavulumu on gün orada bıraktım. Bir taşra lokantası gibidir, yemek yemek şart degildir." Hatay Lokantası deyince Cemal Süre da Sabahattin Kudret Aksal'ın imzası olacak. Duvarlarda resim sergileri vardır. Bu hafta Sevinç Karaca'nın sergisi vardı. Kısacası kendine özgü bir yer, bir şenlik mekânıdır Hatay. Ve Hatay direnir. Neye mi? Toplumun direnemediği arabeske direnir. Orada arabesk yoktur. Hatta çok güzel özgün bir Münir Nurettin bandı olmasına karşın, onu da ardından arabesk istemesinler diye herkese çalmazlar. Hatay'ı anlatırken mönuyU değil defterleri, resimleri, ressamları, ozanları anlatmak kaçırulmazdır. Donlar çöziiliince anıldılar hayvancıklar! Günlerden pazar. Daha göle konamadan sökün ctti motorlar. Pata kute... Pata küte... Konmak şöyle dursun, alçalamıyorlar. ördekler, mekeler! Uzaklardan gelmişler. Yorgunlar. Dinleııecekler. Akşam yaylıma çıkacaklar. Aman bulamıyorlar. Göl kıyısına indik. Poyraz, kar! Geçen olursa atarız. Hayvanların çırpınıslarını gördükçe içim burkuldu. Dermanı kalmamış bir meke. Gölün kıyısından uçmaya, kaçmaya çalışıyor. Teknelerden silahlar patlıyor. Patladıkça fırlıyor. Yükselmeye çalışıyor. DermansızL Kamil bağırıyor. "Yanında! Yanında!" Dikiliverdim. Beni görünce ne yapacağını şaşırdı. Kaçma olanağı yoktu. Atmadım, atamadım. "Niye atmadın?" diye sordu Kamil. Suya düşecekti de ondan! Inanmadı, ama yinelemedi. Avın keyfi kalmadı. Döndük 'bannağa. Poyraz hızmı kesti. Kar durdu. Ateşi yaktık. Karşısına geçtik. Avcı, gözüyle ısınırmış. önün kavurma, arkan savurma... Gövdenin yarısı ısınmah, yarısı uşumeli. Farkı anlarsın. Garip bir ürpertı verir insana... Sıcak ve soğuğu birlikte yaşarsın. Oyalanıyoruz... Akşama doğru. Poyraz iyice durdu. Ne yağış ne esinti. Gılneş yüzUnü gösterdi. Nasıl da parlak. Kış gitti, yaz geldi. Hayırdır inşallah... "Kar topluyor", dedi Kamil. Pek kar toplamasına benzcmiyor. Esinti durdu, yağış durdu. Güneş vurdu. Don bunun arkası! Akşama belli olur. Akşam avına durduk. Tek kanat yok. Yalnızca teknelerin ürkütmesi değil bu. Bak yıldızlar da doğdu. Bulut yok. Hava pırıl pırıl. Don geliyor don! Anladı hayvan. Çekti gitti. Sabahki çırpınışı ondanmış. Daha gidecek yolları varmış. Dinlenınek istiyorlarmış. Dinlenenıediler zavallılar... Gece! Ayaz yerinde! Dışarda tutunamadık. Barakaya sığındık. Ateş parlıyor. Sanki mekânı genişletiyor. Bira? doyunduk. Uyku tutmuyor. Şu motorların sesi. Nasıl da kulak tırmalıyor. Barajdaki motorlar. Dışardaki suyu Terkos Gölüne akıtıyorlar. Sessiz doğaya ne kadar yabancı. Sabahlara, akşamiara dek çalışıyorlar. Tonlarca mazot! Gürültü! Bir elektrik motoru getirip koyamıyorlar. Büyük projeler yapan tSKt, elektrik çekemiyor! Denıezler mi sonra? Ne der Sayın Ergun Göknel!.. Sabah! Göl donmuş. Kaynak yerlerinde üçer beşer dalgıçlar. Uçmasını öğrenemediler. Kaçamamışlar. Başka kuş yok. Tekneler de yok. Güneş buzların üstünde kayıyor. Don!.. Donlar çözülünce!.. Rasgele!.. 4 Y Hatay Lokantaaı'nın ortaklanndan Mehmat Ali If ık, Hatay D*ft*rl*rl !!•.. ya'yı anmamak olmaz. Ama yalnız o mu var, Cevat Dereli, Arif Damar, Tevfık Akdag, Refik Durbaş, Mehmed Kemal (Duvardaki yazılannın çokluğuna bakınca, 'Maşallah Mehmed Kemal buraya bir girmiş, giriş o giriş, hiç çıkmamış' diyesiniz geliyor. Oysa o şimdilerde Etiler'de oturduğundan artık az gelir olmuş Hatay'a). Salâh Birsel, Fazıl Hüsnu Daglarca, Ece Ayhan, Sabahattin Kudret Aksal, Atilla Tokatlı, Behzat Ay ve daha niceleri, Hatay'ı mekân tutmuşlardır. Ve Cemal Süreya'nın sözünü ettiği Hatay'ın defterleri şu günlerde, ünlülerin dizeleri ve desenleriyle dolu olarak sekizinci cildine varmıştır. Hatay'da imza günleri yapılır. Yakın Tevfik Bey'e, "Buranın spesiyalitesi nedir" diye sorduğumda, "Humus, acılı köfte, lahmisini, içli köfte" yanıtını alınca şaşırıyorum. Masadaki heykeltıraş arkadaş da benim gibi şaşkın. "Ben burayı öylesine sanatçılarla özdeşleştirmişim ki adının Hatay olması bile bölgeyi çagrıştırmamıştı" diyor. Oysa Hatay mezenin lezzetli, fiyatın pahalı olmadığı bir yer olarak da ilginç. Hatay'dan ayrıhrken "Neden buraya daha sık gelmiyoruz" diye soruyoruz kendi kendimize. 4 HATAY LOKANTASI, BACDAT CADDESİ, BOSTANCI Tel: 361 33 57 N O : 498 C U M H U R İ Y E T D E R B İ 17 ŞUBAT 1 9 9 1 19