19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H AFTANIN KONUĞ0 "61'lik Aydınspor hezimetinden sonra", 91 yaşındaki Fenerbahçeli Cafer Çağatay anlatıyor: 'Sahalara dönsem mi diye düşündüm' Kendini, "Fenerbahçe futbol takımının birçok güçlü rakibi dize getirdiği bir devirde oynamış şanslı futbolculardan" sayan Cafer Çağatay, Zeki Sporelli.Alaaddin Baydarlı, Nedim Kalecili kadrolarda yaşanan bir "altın çağ"ı dile getiriyor. Nlhal Un T üm duvarları şiltlerle, plaketlerle dolu odasında en yaşlı Fenerbahçeli sıfatını taşıyan Cafer Çağatay'ı ziyaret ediyoruz. Bir bek çevikliğiyle yerinden fırlayarak bize oturmamız için yer gösteriyor. Karşımızda muzip görünuşlü, beli belki biraz bükük, 91'lik bir ihtiyar delikanlı var. Gözlerimiz konsolun üzerinde sıra sıra duran plaketlerin üstünde dolaşırkan ('F B kliibü 75. Yıl'; 'Unutulmaz Sporcu Cafer'e Beden Ter. Böl. Md. 55. Yıl Hatırau'; lst. Ecz. Odası 50. Yıl Meslek Hatırası'; 'T.S. Yaz. Dernegi MiUi Formanın 55. Yılı') söyleşimize başhyoruz: • Sayın Cafer Çağatay, Fenerbahçe futbol takımının hiç yenilmeden şampiyon olduğu bir dönemde, milli mücadele yıllarında top koşturdunuz. Bize, futbolculuk yaşantımzdan biraz söz eder misiniz? • Arz edeyim, efendim. Ben, Fenerbahçe futbol takımının birçok güçlü rakibi dize getirdiği bir devirde oynamış şanslı futbolcularındanım. Aslında, futbola Fenerbahçe genç takımında başladım, bir süre Altınordu kulübünde oynadıktan sonra Fenerbahçe'ye geçtim. Bizim devrimizde Fenerbahçe gerçekten de çok kuvvetli bir kadroya sahipti. Zeki Rıza Sporel'ler, Alaaddin Baydar'lar, Nedim Kaleci'ler... Büyük sükse yaptığımız altın bir çağ yaşadık. DUşünebiliyor musunuz, lstiklal Harbi senelerinde, 1922'de, lşgal Kuvvetleri takımını 10 yendiğimizde, ölümkalım mücadelesi veren milletimiz için büyük bir moral takviye olmuştu bu. Fenerbahçe, malumunuz, lstiklal Harbi'nde orduya silah kaçıran ve bu uğurda düşman işgaline hedef olan yegane kulüptü. O yıllar bizim için hakikaten zaferlerle doludur. Fenerbahçe 19221923 futbol sezonunda hiç gol yemeden şampiyon oldu. 61 'lik Aydınspor hezimetinden sonra, sahalara dönsem mi acaba diye düşündüm... • Duvarda, isminizin yazılı olduğu bir diploma görüyorum. Sanırım, 1924 Paris Olimpiyatları 'na katıldığınız için verildi size bu diploma. • Evet, öyle. 1924 senesinin bir mayıs günü bir Fransız şilebiyle Marsilya istikametine doğru hareket ettik. Antrenörümüz Iskoçyalı bir ecnebi olan Billi Hanter idi. 25 mayısta Paris'in Village Olympique'inde Çeklerle karşılaştık. Kuvvetli Çekler karşısında ne yazık ki 52 yenilmekten kurtulamadık. Ancak, fedakârane ve cansiperane oyunumuz sayesinde, seyircilerden bayağı alkış aldığımızı hatırlıyorum. • Daha sonra kimlerle oynadınız? • Uruguay'la oynadık, tam 6 gol yedik. O isterseniz, biraz müzik yaşantımzdan söz edelim. Ünlü bestecisi Ali Rifat Çağatay'ı bize biraz anlatır mısınız? • Memnuniyetle. Efendim, merhum pederim eskilerin rind meşrep tabir ettikleri türden bir insandı. Eli açıktı, yaşamayı severdi, spora fazlasıyla düşkündü. Şair ve dilci Samit Rifat'ın ağabeyiydi. Udu çok iyi çaldığından, 'Udi Rifat Bey' lakabıyla da anıhrdı. Bir süre, "Kadıköy Musiki Omiyetinin başkanlığını yaptı. Daha sonraları, 193031 yıllarına kadar faaliyet gösteren 'Tiirk Musiki Ocagı'nı kurdu. • öğrendiğım kadarıyla, Türk müziğinde ilk defe Batı müziği anlayışına uygun bırtakım yenilikleri yapmaya çalışan kişi de Ali Rifat Çağatay olmuş... • Evet, bir aralar Paris'e gidip tetkikler yaptı. Saz heyetlerine flüt, piyano, viyolonsel gibi enstrümanları soktu. Rauf Yekta Bey'in Tasnif Heyeti'nde çalışarak eski eserlerin yayımlanmasına çalıştı. Bilirsiniz, Orhon Seyfi Orhon'un 'Tereddıid' adlı şiirinden yaptığı buselik fantezi radyolarda hâlâ sık sık çalınır. Sonra, Mehmet Akifin 'BiilbüT adlı şiiri ile 'Köse tmam' adlı tek perdelik operetini besteledi. istanbufda 1899 yılında dogan Cafar Çagatay, "Udl RHat Bey" lakabıyla tanınan bestecl Mİ Rifat Çagatay'ın oğlu... Fenerbahçe takımının İlk kadrosunda yer alan ve 8 kez mllll torma glyen Cafer Çagatay ortaogrenlmlnl KadıkAyttekl "SalntJoseph Fransız Erkek UsesTnde tamamlaotttan sonra eczacılık egltJmi gormüs, 1924 yılında "Gülcemal vapöru İle" eczaneslnl Irabzoıra nakleden Çagatay, 1931 yılına kadar orada eczacılık yapmıs. Futbolu bıraktıktan sonra müzlk çalısmalarına ağırlık veren Çagatay, Kadıköy ve Eminönü halkevlerlnde konserler vermls. zamanlar Uruguay'ın nasıl bir takım olduğunu bilmediğimizden, kuralarda aman Uruguay bize çıksın diye, hop oturuyoruz hop kalkıyoruz. Oysa o Uruguay Sırpları 70, Fransızları 50 yenmiş. Tam bir gaflet içindeyiz, hiçbir şeyden haberimiz yok. Neticede hanyayı konyayı anladık tabii... Ha, aklıma gelmişken, 1924 olimpiyatları sırasında başımdan geçen ilginç bir anektodu anlatayım size. Oyunlar sırasında Paris kafelerinde oturup sohbet ederken, bir aralar, bilmem neden, gelen giden bana içkiler, cafe cröme'ler ısmarlar oldu. Cafer asağı Cafer yukarı, iltifatlar, ikramlar gırla. Ben tabii duruma hiç mana veremiyorum. Derken, mesele anlaşıldı efendim. Herkes beni Avusturyalıların ünlü golcüsü Schaffer samyormuş meğer. tsim benzerliği sayesinde bir hayli içki içtim böylelikle... çok mağlubiyet aldık, ama Paris Olimpiyatları ki ilk katıldığımız olimpiyat oyunlanydıfutbol sahasında bazı muvaffakiyetlere eriştiğimiz oyunlar oldu. Bu bakımdan büyük ehemmiyeti var. • Futboldan para kazanabildiniz mi? • Evet, kazandım. 50 lira kazandımt Paris Olimpiyatları'na gönderirlerken, bana bütün verdikleri para sadece 50 liraydı. Şimdinin astronomik rakamlarıyla karşılaştırıldığında çok gülünç kalıyor. Ama bizim zamanımızda, futbol zaten amatör ruhla oynanıyordu. Şimdiki gibi değildi. Bugünkü gibi öldüresiye kıncılık, zalimlik yoktu. lngilız seyircilerinin günümüzde yaptıklannı düşünüyorum da... • Peki, sizin futbolculuk yaşantımzda özel bir lakabınız falan oldu mu? • Sert oyun stilimden ötürü, Fransız basınında adım 'Brute accompli'ye çıkmıştı. Yani, Turçesi 'Su kaUlmamış kasap' falan... Tabii, bizim zamanımızdakı sertlikler o devirlerde futbol kaidelerinin henüz tam anlamıyla yerli yerine oturmamasından ileri gelen sertliklerdi. Yoksa, şimdiki gibi çirkin sertlikler değil. bestelenmesi sorununu açmak istiyordum. Sanırım, 'tstiklal Marşı'nın ilk bestesi de Ali Rifat Çağatay'a ait. • Evet, öyle. 1930'dan 1937'ye kadar, lstiklal Marşı babamın bestesiyle çalındı. Daha sonraları Zeki Ungör Bey'in bestesi benimsendi. • Peki, sizce, şimdiki beste değişmeli mi? • Bilemiyorum... Prozodi meselesi çok güç bir konudur. Bir miiletin yıllar yılı benimsediği bir beste öyle birdenbire hafızalardan silinemez. lnşallah bu sözlerimden şimdiki bestekârlar kendilcrini hafife falan aldığımı sanıp beni düşman bellemezler. Bakın, tstiklal Marşı dediniz de şimdi hatırladım. Ben size gene enteresan bir anektodumu anlatayım. Lodz'da Polonya'ya 21 mağlup olduğumuz maçtan önce milli marşımız çalınacak, fakat ne aksi ki elimizde marşın notası yok. Beklediğimiz partisyonlar gelmemiş. Marşımızın bestecisi Ali Rifat Çağatay'ın oğlu olduğumu öğrenen bando şefi, beni bir ara kenara çekip piyano çalıp çalamayacağımı sordu ve ben çalarım deyince de eline kâğıt kalem alarak piyanoda çıkardığım sesleri kâğıda dökmeye girişti. Ben çalıyorum, o kâğıda geçiriyor. Ben çalıyorum, o kâğıda geçiriyor. Neyse partisyonları böyle tamamladık. Derken, maç öncesi, sıra, milli marşımızın çalınmasınageldi... Aman allahım! O ne kafafonik, • Sayın Cafer Çağatay, şimdi de • Çok ilginç... • Milli takımımız Paris'ten sonra şimal memleketlerine turneye çıktı. 9 maç oynadık 3'ünde galip geldik. Belçika ve Almanya'dan sonra, Isveç'e ve Finlandiya'ya gittik. Estonya'yı 42, Litvanya'yı ise 31 mağlup ettik. BUtün bu müsabakalarda belki galibiyetten 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle