Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ntikadır? Bitpazannde, eskici dükkânlarında, bir malın "eski" mi, "yeninin eskisi" mi yoksa "antika" mı olduğu, satıcıya ve alıcıya göre değişiyor. Erdal Yazıcı radıköy Antikacılar Çarşısı"nda, Columbia marka gramofon Zeki Müren'in "Sarı kurdelem sain, daglara saldım yiri..." şarkısını çalıyor; ortalık yerde eski mobilyalar, *antikacı'lar da oturuyor müşteriler de... Eh, 'Antikacılar Çarşısı'nda 'antika' bir gramofondan şarkılar dinlemek bir hayli hoş... DUkkânlar alışılagelmiş bitpazarlarından epey farklı; en azından eskiler düzenlenip çeşitlerine göre vitrinlere dizilmiş, kısacası 'korumaya' alınmış herhalde. Değerli ve 'antika' olduğu için mi acaba? Hem öyle hem de değil; satıcıya ve alıcıya göre değişiyor antika olup olmadıkları. Eşyaların hepsi de "eskinin eskisi"... Yani burada, "yeninin eskisi" yok. Ama "Antika da yok" diyor 'eskici' veya 'antikacı' Eyüp Aktaş... "Yani kısacası hepsi de 'harcı fllem". Fakat antika eşyadan da "kesinlikle..!' anlıyor Eyüp Aktaş: "Profesörler bile bize danışıyor. Çiinkiı eskicilikle çekirdekten yetişmeyiz." Ya müşteriler?.. Her aldıklarını 'antika' diye mi alıyorlar? Veya zorla da olsa kendilerini mi inandırıyorlar... Belki de, "Havası başka, eski aldığı ınala antika demenin..." Topkapı'daki bitpazarından Kadıköy'deki eskici dükkânlarına: Kadıköy'ün 'antikacılar' çarşısında "Şu ar.tika tabak ne kadar?.:' "Sizin için altmış bin..." "Ama param... Amerika'ya hediye gidecek de..." "Haydi senin gül hatırın için, otuz beş bin..:' Ve pazarlık sonunda, "Antikacı Eyüp" nasihatını vermeden de edemiyor: "Kızım hiç bu paraya antika olur mu?.. Ama siz müşteri olarak böyle görüyorsanız o ayrı; bir malın antika olabilmesi için en az bir asırlık olması gerekir..." Ve ardından çaylar... "Kahveci, antikacı Eyiip'e üç çay, iyi olsun haa!.." Manzara tabloya yirmi beş kâğıt Nevşehirli Eyüp Aktaş şimdiye değin ne fırçayı eline almış ne de resim yapmış. Fakat, "Her tablodan çok iyi anladıgım" belirtiyor; ne de olsa 12 yaşından bu yana bu işlerle 'iştıgal' eylemiş. Ve kapının önündeki "manzara tablo"ya müşteri çıkıyor. Eyup Aktaş, "Kısa günun kârıdır bu" deyip "yirmi beş kâğıda" ışi bağlıyor: "Bereket versin beş kfi