Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MahmutşevketpasaKöyü'nüneskiadı, "Arnavutköy": Müteahhıtlerınheııuzelatamadığı e:>t;,,iı,, ,ü,.,ai,lara, meyvebahvt.ıu v nıdenakanberraksulu dere boylarınarastlayabilirsiniz. ler birbirine eklenerek gidiyor göz alabildiğine. Bahçelere atılmış gübrelerin çevresinde tavuklar, horozlar eşeleniyor. Atlarla topraklar sürülüyor, tapanlanıyor, yeni ekimlere hazırlanıyor. Toprak kanlı canlı, et gibi kırtnızı. Çatısı kiremitli evlerin çevresinde salkımsöğütler, erik ağaçlan, çamlar sıralanıyor. Buraların da tstanbul olduğuna asla inanmayacaksınız. Inanmayacaksanız evet, Laz müteahhillerin hâlâ buralara el atamamış olmasına! Esintili yamaçlara, yeşil tepelere, meyve bahçelerinin içine, berrak suların aktığı dere boylarına villalar kondurup, anasının nikâhı bir fiyatla satmaya hâlâ kalkışmamış olmalarını "taaccüp" içinde düşüneceksiniz! Kadim zamanların lstanbul'unu anlatanlar, kent surlarının dışında bulunan yerleşim bölgelerinin adlarını "köy" diye anmaktadırlar. Sözgelimi Eyüp, sütü ve kaymağıyla ünİU bir köydü ki şimdilerde yaşı ellinin Ustünde olanlar bile anımsar bunu. Alibeyköy, Davulpaşa, Kfiğıthane, Hasköy, Aynalıkavak, Imrahor, Karaağaç Bahçesi, Siitlüce, Kasımpasa, Okmeydam.. lstanbuİi'un köyleri deniİince buralar akla geliyordu. Oralarda oturmak, oralarda oturmayı düşünmek, "muteber" aileler için hiç olmayacak bir işti. Boğaz tepelerinin arkalarına düşen köylerdeyse genellikle Rumlar ve Arnavutlar oturmaktaydılar. Arnavutlar zerzevatçılık yapar; Rumlar da bağlarda üzüm yetiştirir şarap yaparlardı. 1923 sonrasında, Boğaz köylerinde oturan Rumlar Yunanistan'a göc ederken Yunanistan'dan bu yana göçen Türkler de bu köylere yerleştirilmişti. "Biz, Atatürk muhaciriyiz" diyen Hasan . Tepe, tam altmış altı yıl önce buraya gelişlerini dUnmuş gibi anımsıyordu. Yıl, 1924. Selanik'ten kalkıp bu köyü mesken tutmuşlar. O zamanki adıyla Arnavutköy. "Mahmutşevketpaşa" diye ad konulmuş. Bu ad, yakın zamanların işi, beş altı yıl öncesinin. Yine yakın yıllara kadar elektriği, yolu da yokmuş Artavutköy'Un. Akşam olunca idare lambasının aydınlattığı bir dünyada yaşıyorlarmış. 1972'lerdeelektriğe kavuşmuşlar ancak. Yolları yapılmış, belediye otobüsleri işler olmuş. Sabahları sarı tabelalı oto büs durağının dibinde, çarşı pazara zerzevat götürmek için bekleşiyor köylüler. Bahçelerinden kaldırdıklan ürünü, Usküdar'm semt pazarlannda, o günkü rayiçle satıyorlar. Ne nakliye gideri, ne komisyoncu avantası! Kimi köylülerin, semt pazarlarında tezgâh yeri var. Beş on dönümlük bir tarlanın ürünüyle kalabalık aileler, bey gibi geçinip gidiyorlar. Hasan Tepe, yetmiş altı yaşında bugün. Dört çocuk, on altı da torun sahibi. Hâlâ tırpan sallıyor tarlada, ot biçiyor. Ak sakalının gUmüş tellerinden ter damlaları akıyor çelik göğsüne. Yetiştirdiği çocukları emekli olmuşlar devlet kapılarından; ama kendisi hâlâ çalışıyor. Emeklilik sözüne gülerek karşıIık veriyor. "Bizim emekliligimiz tırpanın sapında beyim." Bu köyde geçirdiği altmış altı yıl boyurıca, kente gidip yerleşmeyi aklının ucundan bile geçirmemiş Hasan Tepe. Toprakla mutolmuş, toprakla bulmuş yaşama gucünü. Evini kendi elleriyle yapmış; odunu ormandan kesiyor. Tarlada, bahçede yetiştirdiklerini hem satıp paraya çeviriyor, hem de çoluk çocuğun boğazına bakıyor. SUte, yoğurda, yumurtaya para verdiği yok; alıırdaki koyunlarla tavukları yetiyor bu ihtiyaçlarına. Bu sabah kahvaltıda ne yediğini soruyoruz Hasan Tepe'ye: "Tarhana yahu!" diyor mutluluk içinde, sonra ekliyor: "Tarhana, köylüniin mayasıdır be çocuklar!" Mahmutşevketpaşa köyünün şimdiki nüfusu bin beş yiiz. Bunların tümü Selanik göçmeni değil elbet. Arada Karadenizlilerden sızmalar olmuş. özellikle de Kastamonulular çoğunlukta. Pazarlarda karalahana, mısır unu satan kara cübbeli hatunlann kökeni Kastamonu. Delikanlılar lise yıllarını Beykoz'da geçiriyorlar. lstanbuİ denilince Beyİcoz'u tanıyorlar. Içlerinden Universite sınavlarını kazananlar çıkarsa ancak öyle çıkabiliyorlar Beykoz dışına. lstanbul'a günübirlik gidip gelmek her zaman mümkün, ama köyde onları bekleyen işler var. Nüfus arttıkça köyün toprakları daralmıyor mu diyeceksiniz. Tarlalar, tepelerdeki ormanlara doğru genişlemiş zamanla. llk "gelişme" bu. fkincisi, çevrede kurulan fabrikalara sürekli işçi veren bir kaynak bu köyler. Sözgelimi, Mahmutşevketpaşa'da üç yüz kişilik bir işçi grubu var. Sabahın köründe servis arabaları köye dayanıyor ve işçileri alıp götürüyor. Bu yörenin köylerine elektrik geldikten sonra evlerde, elektronik cihaz kullanımı gilnden güne artmış. Bugün her evde buzdolabı var; çatılarda televizyon antenleri. Çamaşırlar makinede yıkanıyor, ortalığın tozu elektrikli süpürgeyle alınıyor. Istanbul'un köylerinde insanlar, kent yaşamının birçok olanağına sahip. Havasının temizliği, suyunun bolluğu, yiyeceklerinin doğallığı ise hiçbir kentlinin ulaşamayacağı olanaklar! Buralarda doğup büyüyen irısarıların kente özlem duymamaları, kent yaşamına özenmemeleri, pek anlaşılmaz bir şey olmasa gerek. Emeğini topraktan çıkaran insanlar, bir de toprakla uğraşmamn zevkini yaşıyorlar. Dahası, aracısız ve komisyonsuz, doğrudan tüketiciye mal satmanın kazancı içindeler. Büyük kentin sağlık ve yükseköğrenim kurunıları burunlarının dibinde! Bir tatil günündeyiz. Mahmutşevketpaşa'nın komşu köyü Alibahadır'da, köy kahvesinin önünde oturuyoruz. Bir yanda köyün yaşlıları öbeklenmiş, öte yanda gençler. Içerideki televizyonda "Tatil Sineması" var. Ama televizyonun başında bir iki kişiden başkası yok. Kahvenin tam karşısında sarı boyalı köy kahvesi. Hafif bir esinti yüzümüzü yalayıp geçiyor. Geçen esintinin içinde yine hafif bir gübre kokusu. Bu gübre kokusu, nerede olduğunuzu size anımsatmak için yeterli. Köyün içinden kentli yuzler geçiyor arada bir. Dakka başına bir araba geçiyor hışımla. Delikanlılar aralarında aşk ve sevda muhabbetini koyulaştırmışlar. Kahvenin kapısının önünde bir karadut, yeşil bir şemsiye gibi gölge veriyor insanlara. Karadutlar saçılmış dört bir yana. Kimse dönüp bakmıyor. Niyesi şu: Bu tür meyyeler, istemedikleri kadar bol köyde. Herkesin bahçesinde ağaçlar dolu, dallar hınca hınç meyveyle yüklü! Kim gönül indirir yere dökülen karadutlara! Evlerin birinden pantolonlu bir genç kız çıkıyor, saçları yarı belinde. Göğsü alabildiğine beyaz; Erzurum yaylası gibi bir serinlik duygusu veriyor insana bu beyazlık! Sokağı, bir boydan bir boya geçiyor genç kız, karşı evlerden birine giriyor. Karadutun dalına bir kuş konuyor, uzun uzun ötüyor o güzel sesiyle. Ne kuşu olduğu belli değil. Belki buralılar bilir, ama biz çıkaramıyoruz. Kuşa hasret, yeşile hasret, deniz içre olup denize.hasret bir koca kentten geliyoruz çünkü biz. Kalkıyoruz. tçtiğimiz çayların ücretini ödemek üzere garsonu ararken gruptaki delikanIılardan biri önumüzü kesiyor: "Siz gidin," diyor bize. "Parayı boş verin! Misafirüiniz." GUn devrilirken lstanbul'un yolunu tutuyoruz. Gözümüz, gönlümüz dinlenmiş olarak dönüyoruz. Yol boyunca kiraz ağaçlan; küpeli kirazlar pembe kırmızı ışıltılarla yakut yeşili yapraklar arasında ışıldıyor. Sıcaktan asfalt yollann eridiği, evlerin beton duvarlarının yalım yalım yandığı lstanbul'a dönüyoruz. Derelerin kıyısında naneler, yarpuzlar boy atmış. Ne zaman başınızı dinlemek isterseniz, gürültüden, boğucu havalardan, trafik sıkışıkhğından yılarsanız, alın başınızı lstanbul'un köylerine çıkın. tsterseniz bir su başında durup avuç dolusunca çarpın yüzünüze. Bağrınızı serinletin. Ne zaman, ne zaman isterseniz. Burada bir değil, birçok köy var; Istanbul'dan içre, burnunuzun dibinde D Mahmutşevketpaşalı Masan Tepe, "BızAtaturk muhacınyız," diyor On yaşında bir çocukken, 1924 yılında yerleşmış bu köye Elektrığe, 1972lerde kavuşmuşlar, yolları yapılmış, belediye otobuslerı işler olmuş Oört çocuk, on altı torun sahıbı Hasan Tepe, hâlâ tarlada tırpan sallıyor, kente gıdıp yerleşmeyi aklının ucundan bile geçirmemiş Bahçelerınden kaldırdığı urunu, Uskudar'ın semt pazarlarında satıyor, süte, yoğurda, yumurtaya para verdığı yok