25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

B C AŞKENT GÜNLERİ Müşerref Hekimoğlu Piyanoya dönüşün dayanılmaz çekiciliği ebeci'de ilk konserleri dinlediğimiz günleri anımsıyor, hüzünleniyorum sonra. Bir dönemin parıltısı, görkemi nasıl gerilerde kaldı. Müzik dalında, tiyatro, şan dalında ders veren kişilerin, Unlü öğretim üyelerinin yerini kimler aldı, tomurcuklar çiçeklenmeden nası soldu? Belki de Ata(ürk'ün müzik devrimini geriletmek amacıyla Konservaluvar'a gereken ilgi göstcrilmedi uzun yıllar. Cebeci'deki bina eskidi, yenisi yıllarca yapılamadı! Başkent Ankara'nın yapısı en uzun, nerdeyse yirmi yıl süren binası oldu konservatuvar.. Konumu hâlâ tartışılabilir. Hacettepe Üniversitesi'ne bağlanması olumlu nıu olumsuz mu? özerk bir kuruluş mu olmalı? 1980'lerde yapılan girişimler 1990'larda ne durumda? Gerileme mi var, ilerleme mi ve de neden? Kişilerden mi ilkelerden mi kaynaklanıyor nedcnler? Bugünkü öğretim üyeleri tüm çabalarına, sevgilerine karşın istedikleri sonucu alıyorlar mı? Mutluluk duyuyorlar mı? Cebeci'deki tarihsel bina yerel yönetime verildi, nikâh memurluğuna dönüştü ANAP iktidar olduktan sonra. Eski öğrencileri, öğretim Uyeleri ve de müziksever başkentlileri üzen bir olay bu. Karar verdiler, uyguladılar. Oysa orası bir müze olabilirdi, evlendirme memurluğu yapacak yer mi yok! Atatürk'Un müzik devriminin yaşandığı bir yer unutuldu nerdeyse! Cebeci'deki tarihsel bina yerel yönetime verildi, nikâh memurluğuna dönüştü ANAP iktidar olduktan sonra. Eski öğrencileri, öğretim üyeleri ve de müziksever başkentlileri Uzen bir olay bu. Karar verdiler, uyguladılar. Oysa orası bir müze olabilirdi, evlendirme memurluğu yapacak yer mi yok! Atatürk'Un müzik devriminin yaşandığı bir yer unutuldu nerdeyse! Ersin Onay ile konuşmalarımız çınlıyor kulaklarımda. Üstlendiği görevi başarmak için nasıl çalıştı, hangi olanaklarla neler başardı! Konservatuvarı yeni binasında açmak için olağanüstü çaba gösterdi gerçekten. O güzel elleri piyano çalmayı unuttu, bir yapı ustası gibi çalıştı kimi günler. Sonuç herkesin gözünü parlattı; ama büyük savaş verdi. önce olanaklarla, sonra çevrelerinde bile yaşanan kişisel ya da çıkarsal direnişlerle. Elbet içtenlikle destekleyenler dc var. Konservatuvarın kuruluş amaçlarına dönük, çağdaş bir düzeye ulaşmasını isteyen öğretim üyeleri, genç mudürün çalışmalarını umutla desteklediler, ama genç müdür konservatuvardan çabuk ayrıldı, Bilkent Ünivcrsitesi'nde kurulan Müzik ve Sahne Sanatlan Fakültesi'nin başına geldi. Kollarını yeniden sıvadı. Neredeyse sevdalı bir çalışmayla, geceyi gündüze katarak müzik dalını yeşertmeye uğraştı. Profesör Doğramacı, Bilkent'te müzik öğrenimine büyük önem veriyor. Ersin Onay da vargücüyle çalışıyor. Yakın bir gelecekte Bilkent bir müzik merkezi olacak bence. Şimdiden o yolda. Çağdaş bir konser salonu yapıladursun, geçici bir salonu, bir orkestrası var; yaz aylarında uluslararası bir gençlik orkestrası oluşuyor, dünyanın birçok ülkesinden gelen gençler Ankara'da, Efes'te konserler veriyor. Müzik dalında yeni yıldızlar parlıyor Bilkent'te... O yıldızları parlatmak uğruna öz parıltısını unuttu Ersin Onay. Güzel ellerini bize de unutturdu nerdeyse. Bu büyük özveri hiç kuşkusuz. Piyanoyu unutmuyor; ama yeni bir kuruluşa işlerlik vermeye çalışan bir dekan olarak piyano çalmaya vakit bulamıyor. Oysa Ersin Onay çok değerli bir piyanist. Dört yaşından beri piyano çalıyor. Once tstanbul Belediye Konservaluvan'nda, sonra Ankara'da Fuat Tiirkay ve Ulvi Rrkin'in öğrencisi. Konservatuvar yüksek bölümünü pekiyi dereceyle bitiriyor, Paris'e gidiyor, piyanoda ünlü ustalarla çalışıyor, Alfred Cortot'un kurduğu okulda büyük başarılar kazanıyor, iki kez birincilik ve jUri özel ödülü alıyor. Ersin Onay'ı dinlerken o ödüller daha iyi değerleniyor galiba. On yıl aradan sonra CSO salonunda Mozart'ın 24. Piyano Konçertosu'nu çaldı değerli sanatçımız. Yine unutulmaz bir gece yaşadık. Salonu dolduran yüzlerce kişinin kalbi Ersin Onay'ın parmaklarında çarptı denebilir. öyle bir coşku, bir gerilim az yaşanır. Salonla sahne, orkestra ile solist arasında çok sıcak bir doku, bir kucaklaşma. Herkesin soluğu kesilmiş de Ersin Onay'ın parmaklarında solur gibi. Bir sanatçının sahneye dönüşü daha güzel kutlanamaz. öncesinde büyük sancılar, uykusuz geceler, uzun çalışmalar var, ama onlarda çok güzel. Dostlarından bir grup Suna Kan'ın evinde bir yemekte kutladı Ersin Onay'ın başarısını. Eşi Zeynep Onay da güzel yaşadı bu konser olayını. Güzel kalp çarpıntılarıyla destekleyerek, yaprak gibi titreyerek, yüzü gözü parçalayarak. Güzel keman çalanlann sofrası da bir başka güzel. Daha doğrusu güzel eller her şeyi güzel üretiyor. Suna Kan'ın kalamar plakisinin tadı hâlâ damağımda. Gürer Aykal çok keyifli bir rakı içti o sofrada. Ama partiden erken ayrıldı. Ankara konserlerini sona erdirip ABD konserlerine gitti. Duygu Aykal'ın doğum gününde yeniden sahnele I / Piyanist Ersin Onay (üstte ve en üstte), Mozart'ın 24. Piyano Konçertosu'nu konserde seslendırmeden önce, evındekı bir çalışma anında .. nen "Insan, insan" balesini bile seyredemedi. Ama biz müziksel söyleşilerle uzattık saatleri. Duygu Aykal da Faruk Giivenç de yanımızda. Faruk Güvenç ile Ersin Onay'ın da güzel anıları var. Bir TV konserinde çalmasını istiyor değerli piyanistten. Bir konser sonunda bir karar veriyor, iki hafta sonra yeniden Ankara'ya geliyor Ersin Onay, yine bir Mozart çalıyor galiba. Sevgili Faruk ne güzel müzik programları düzenler, güzel bir sanatçıyı herkesin tanıması için nasıl çırpınırdı. 24. Piyano Konçerto&u Mozart'ın az çalınan, az bilinen bir yapıtı. Ersin Onay çok seviyor, "önce yalınlıgı ortaya çıkarmak gerekiyor, sonra içerdiği zenginlikleri; ne yandan baksan yenilikler huluyorsun, çok sıcak bir müzik" diyor. Mozart'ı cocukluğundan beri seviyor Ersin Onay. Konservatuvarda bir Mozart yarışmasında da birinciliği var. Bence Mozart da seviyor Ersin Onay'ı; son konserde sıcak müziğiyle dünyanın yeniden ısındığını da hissetti mi acaba? Her zaman yazıyorum. Benim dünyamı da sanatçılar ısıtır her zaman. Başkentin geriliminde donup kaldığım günler onlara sarılıyorum, buzlar eriyor birden. Mesleğimin 40. yılını da onlarla kutlayacağım. Kulağımda Alabalıkların şarkısı, gözlerimde yeni resimler, yüreğimde yeni çiçeklerle. 30 nisanın öyküsünü ayrıca yazarım bir gün. 40 yılı anlatmak kolay değil; ama özetlenebilir: Sevgiyle yaşadım o yılları. • • * Profesör Doğramacı, VVashington'dan uçağa atlamış, Ersin Onay'ı dinlemeye gelmiş Ankara'ya. Elbet zarif bir davranış, Doğramacı da geri kalmaz bu davranışlardan. Konserde karşılaşınca ondan ve eşi Ayser Dogramacı'dan özür diledim; ama Bayan Saygun, Bayan Korutürk ve okurlanmızdan da özür diliyorum: 75. yıldönümü nedeniyle yâyımlanan resimaltında bir benzerlikten ötürü Bayan Saygun, Bayan Korutürk ile karıştırılıyor. Ayser Doğramacı yerine Emel Doğramacı yazılıyor. Oysa Bayan Korutürk o günlerde Türkiye'de bile değildi galiba. New York, Paris, Londra'yı kapsayan bir yolculuktan yeni döndü. Çok güzel şeyler görmüş, telefonda konuşurken sesi parlıyordu. Emel Korutürk'ü Egemenlik Bayramı nedeniyle düzenlenen törende çok ammsadım. Protokoldeki yeri boş kalmazdı hiç! Bu yıl Meclis Baskanı'nın düzenlediği resmi kabulde Sayın Semra Ö/.al yoktu nedense! Kaya Erdem ve Sevil Erdem'i de kutlamak istiyorum doğrusu. Meclis Başkanı ve eşi yabancı parlamentolardan gelen konukları güzel ağırladılar. Yıllardan beri ilk kez uygar bir gece yaşandı, arabesk çizgilerden uzak, uygar bir gece. O çizgiler parlamento çalışmalanna da yansıyabilecek mi? Meclisteki resmi kabulü izleyen şenlikler için konuklar ne düşündü bilmem; bana biraz huzün verdi. Son yıllarda iç ve dış politikamızda değişen koşullarla bayram sevinci hayli soldu. Havada patlayan fişekler o sevinci yeniden duymak özlemini parlatıyor ancak! I'J 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle