Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tespihin ilk ortaya çıkışı Emeviler dönemine rastlar. Yine bu çağda sayı saymaya yarayacak birtakım aletlerin yapılması düşünülmüştü. Abakiis gibi. Ama buna itirazlar oldu. İslam'a aykırı düşeceği ileri sürüldü. Bunun üzerine eldeki malzemelerin ortası delinerek tespih denilen nesne yapıldı. Malzemeyse daha çok ağaçtı. Sonra değerli taşlar kullanılmaya başlandı. "Emeviler dönemi, Müslümanların zenginlik ve refah dönemidir" diyor Ahmed Aydın Bolak. Bu dönemde servetler arttı. Gündelik hayatta değerli taşlar bol bol kullanılır oldu. Haliyle değerli taşlardan tespihler de yapılmaktaydı. Dolayısıyla tesgih yapan, sanat erbabı insanlar ortaya çıktı. Usta sanatçıların yetişmesi de refah dönemlerinin bir ürünüdür. Nitekim, Müslümanlığın ilk yıllarında camiler, son derece mütevazı yapılardı. Kerpiçten yapılmış dört duvar. Onun üzerine, gölge etsin diye hurma dalları örtülürdü, işte o kadar. O görkemli, mermer sütunlu, kubbeli camiler sonradan ortaya çıktı. tslam imparatorluğuyla birlikte gelişti. Islam mimarisi denilen bir akım doğdu. Günümüze kadar yaşayagelen sanat şaheseri camiler yapıldı. Tespih de aynen öyle... Sanat düzeyinde tespih ustalığı On birinci yüzyılda Türkler, iktidar gücütıü Abbasiler'in elinden aldılar. Refah imkânlarını cle geçirdiler. Islam uygarlığına da kendi kültürleri doğrultusunda yön verdiler. Orta Asya'dan getirdikleri bir kültür vardı; onunla Araplslam kültürünü yoğurdular. Türkler, bütün alanlarda olduğu gibi tespihe de el attılar. Doğrusu, tespih yapmak işte o zaman bir sanat düzeyine yükseldi. O tarihlerden beri, Türk ustalarını geçemedi kimse. Türkler dışındaki başka tslam ülkelerinde tespih yapımı gelişmemiştir. Sözgelimi bir tran yapımı tespih, ilk bakışta anlaşılır. Aynı sıraya gelmez onların tespihleri. Haddeden geçıniş değildir. Sarhoş durur; kimi sağa bakar kimi sola, tanelerin... • Araplarda da yok. Hacca gidenler, Almanya'da yapılıp Arabistan'a getirilmiş plastik tespihleri satın alıyorlar. Hacı tespihi dedikleri, Alman malı aslında. Çarşılara çıkın, antikacı dükkânlarına sorun, yok diyeceklerdir size. Osmanlıdan gelmiyor artık, diyeceklerdir. Evet, Türk tespih ustaları, taneleri haddeden geçirirlerdi. Hani Nedim'in bir şiiri vardır, şöyle der: "Haddeden gecmiş nezaket yag ii bal olmuş sana." Haddeden geçen tanelerin kutru ve boyu hep aynı olur. Baktığınız zaman tek bir tane gibi görürsünüz. öylesine düzgündür. Ağaç malzemenin dışında değerli ve yarı değerli madenlerden de yapılıyor tespih. Şimşir, giii, servi, zeytin, yılan, alipaşa gibi yerli ağaçların yanı sıra egzotiklerden de yararlanılıyor: ö d agacı, abanoz, pelesenk, santal, kuka, narçıl vb... öte yandan kehribar, mercan, sedef, fildişi, inci, deve kemiği, balık dişi (som), amber türü malzemelerden yapılanlar da var. Bir de tabii değerli madenler kullanılıyor. Akik, yeşim, nefrit, firuze, zümriit, giimiiş, zebercet, çeşitli oniks taşları ve altın! Tespih, sahibinin mali gücünü sicngeleyen bir şey oluyor belki. Osmanlının ilk dönemleri sadedir. Süslenme ve sanat inceliklerinin ortaya çıkması, demin de değindiğimiz gibi refah dönemlerinin bir göstergesi. Mesela, Kanuni'nin yanında Yavuz, son derece sadedir. Şehzadesinin süslenip püslendiğini ve bundan hoşlandığını gören Yavuz, bir gün ona şöyle çıkışır: "Bre çakşırlı, bunca giyinip kuşanmışsın, anan ne giyecek peki?" Yani annene giyecek bırakmamışsın, diye alay eder oğluyla. Saatleri, tabakaları ve tespihleri... Osmanlı aristokrasisinin varsa eğer yazbk tespihi başkaydı, kışlık tespihi başka! Yazlık tespihler, eli serin tutan soğuk madenlerden yapılırdı. Sözgelimi necef taşı, sedef tespihler yazlık şeylerdi. Keten örtülü sedire keten entarisiyle kurulan paşa hazretleri, bir yandan yalı penceresinin önünde püfür püfür esen yele karşı bağrını verir, bir yandan da necef taşından yapılma tespihini çevirirdi elinde. Yemen kahvesi ya da Çin çayı içmek gibi bir lükstü bu, onun için. Bir keyif aracı. Sefalı yaşamının bir öğesi. Ramazanlarda, Kadir gecesinde, Yemen'den getirilmiş iyi cins bir pirinçle pilav yapmak lüksü gibi. Nadide bir pirinçtir o. Suya gelir, uzuncadır. O pirinçten yapılmış pilavı Kadir gecesinde yemek, Osmanlı mutlu azmlığının kendine has bir lüksüdür... Ne var ki bugünkü servet sahibinin böyle rafine duyguları yok! Onun için, günümüzde böyle bir lüksün anlaşılması güç olabilir. Tıpkı şimdiki varlık sahibi insanların bahçe ve sera duygularının kıt oluşu gibi! Kışlık tespihlere gelince; bunlar el hararetiyle kokulanan, ısınan, parlayan ağaçlardan yapılma şeylerdir. Kuka, sanlal, narçıl bahri, amber gibi egzotik ağaçlardan yapılırlar. Sözgelimi kuka dediğimiz tespih, yabani hindistancevizinin kabuğundan yapılır. Çok serttir. Kolay kolay çizilmez. Elde çevirdikçe parlar. Pahalıdır da.. Bir de tespih, lstanbul kabadayılarının aksesuarı idi eskiden. Tulumbacı kabadayılann... Ahmet Rasim'in bir tasviri vardır ya: Arkasına basılmış yumurta topuklu ayakkabıları, belinde Trablus kuşağı ki bir ucu sarkarpantalonu dardır. Cepkeninin önü ile yakası açıktır, göğsü görünür. Ceketi hep omzunda! Bu görüntünün içinde bir tespihin de mutlaka yeri vardır. Iri taşlı, çekilince şak şak diye sesler çıkaran... Onun namazla niyazla bir ilgisi yok. Erkeklik geleneğinin bir gereğiymiş gibi taşır tespihi. Tulumbacılar devrinden kalma bu tipe günümüzde az rastlanmaz. Bilirsiniz, Atatürk'Un de elinde zaman zaman tespih görülmüştür. Bir zamanlar ağaların ellerinde iri taneli tespihler olurdu. Tespihsiz ağa düşünülemezdi. Eli tespihsiz köy ağası karikatürü gördünüz mü hiç? Ağa kimliğinin vazgeçilmez aksesuarıdır tespih. Tespih, gerçek bir inanç sahibinin elinde bir sevgi aleti olabilir. ötesi, bir koleksiyoncu hobisidir, o kadar. Son zamanlarda bu türden merak sahipleri artmaya başladı. Buna paralel olarak genç ustalar da yetişmeye başladı. Evlerinde, eski ayak kemanisinin yerine küçük bir torna makinesi kullanarak tespih çekiyorlar. Bir tespihe on beş gün emek veriyor üşenmeden. Alıcı da buluyor. Pjyasası var. Eskiye yönelik bir canlanmaya doğru gidiyor bu sanat. Yaklaşık yarım yüzyıldır bu konuyla ilgiienen Ahmed Aydın Bolak, bugüne dek iki yüz civarında değerli tespih biriktirmiş. Bu konuda yayımlanmış yazıları var. Konferanslar veriyor. Bir bilim dalı gibi ayrıntılarıyla işliyor, inceliyor konuyu. Ancak... Din ticaretinin yoğunlaştığı, laiklik düşmanlarının güç kazandığı, şeriat özlemcisi birtakım odaklann silaha sarıldığı günümüzde tespih konusu da nereden çıktı diye düşünenler olacaktır kuşkusuz. Oysa bu türden olaylara, eski kültürümüzün bir parçası gözüyle bakmak gerekir. Eski kültürün, din kültürünün öğelerini dışlamak bize yarar mı sağlar, yoksa zarar mı? Bunun hesabını iyi yapmak gerek. Bizim dışladığımız kültürü başkaları alıp götürür; kendi amaçları doğrultusunda kötüye de kullanırlar. D Kabadayılık aksesuarı Ahmed Aydın Bolak'ın kolekslyonunda, Polonya ve Rus tespihlerinın yanı sıra BaKık ülkelerınden Çin'e uzanan bir courafyanın da urnekleri var.. Değerli taşlardan ve ağaçlardan yapılmış tespihlerin yanı sıra koleksiyonda sedef tespınler de yer alıyor. III. Selim'in bir resmi vardır, elinde tespihle oturur hani. O tespih hâlâ Topkapı Müzesi'ndedir. Durakları zümrüttendir o tespihin. Kendisi inci, kamçısı altından... Bu bir padişah tespihidir. Onun zenginliğinin bir işareti gibi durur elinde. öte yandan, halktan insanlar yedikleri zeytinin çekirdeklerini parlatarak tespih yapmışlardır. Kimileri de hurma cekirdeğinden... İnsanlar varlık sahibi olunca, para harcamak için çare ararlar. Değerli taşlardan yapılan tespihler de bunun bir kanıtı. O zaman tespih, dinsel bir arac olmaktan çıkıp ziynet eşyası haline gelmiş olmuyor mu? özünde aynı inancı taşıyan iki insandan biri zeytin çekirdeği sayarak Tanrı adını anarken, öteki inci tanelerini saya saya tanrıyı ululamış oluyordu. Tespihin yazlığı, kışlığı Tespih yapma sanatı Türklerle gelişirken Türk erkeğinin de bir simgesi haline dönüşüyordu zamanla. Her sınıftan erkeğin vazgeçilmez aksesuarı oluyordu. Üç erkek bir araya geldi mi, aralarında yalnızca şu konular konuşulurdu diyor, Ahmed Aydın Bolak: 11