Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
c i OOFRA Bekri Çeşnici R T ASGELE Raif Ertem Yekta Restaurant Zaman, aşklar ve tatlar işantaşı'na doğru giderken Konak sinemasını geçince köşede, çocukluğumuzda yaptığımız oyuncak tahta evleri anımsatan, kulJi, kemerli, alacalıbulacalı, şirin mi şirin bir ev vardır. Çağdaş Türk mimarisine geçiş döneminin belki de en önemli ismi Mimar Vedat'ın 1910'lardan kalma kendi evidir bu. Zemin katında yıllardan beri küçUk (60 kişilik), ama îevimli, seviyeli bir lokanta vardır, bilen biir. Kapısındaki bir pirinç levhada Yekta ve Vekla Işıtan, Istanbul'un en geniş dost çev•esine sahip, toplumsal yaşamın en çok sevien kişilerindendir. Nasıl olmasın ki. Mimar Vedat Tek'in kı'X Selime ile Belçika'da elektrik mühendisli\\ eğitimi görmüş olan Yekta Bey, 1940'lar stanbulu'nun dilinden düşmeyen bir "aşk ıikâyesi" yaşamışlardır. Çağına göre son certe modern büyümüş, ailesinin 18 yaşında 'aris'e gönderdiği Selime ile, bembeyaz giy,i]eri ve " d a n d y " tavırları ile tüm genç kızarın yüreğini hoplatan kolejli Yekta, )irbirlerine tutulmuşlar ve tüm engellere, kıstançlıklara karşın 1944'te birlikteliklerini evilikle noktalamışlardır. Bu birliktelik, tam 18 yıldır sürüyor. Arada iyikötü günler oltu. Yekta Bey, dostlarının bildiği gibi ağır >ir rahatsızlık geçirdi. Şimdi iyiye gidiyor... \ma ben, cn kötü günlerde bile, 20 yıla yacındır tanıdığım Selime Hanım'ın neşesini, ımudunu, iyimserliğini yitirdiğini görmedim. ..okantacı, ressam ve turizm tercümanehberi olan Selime Hanım, karşımda yine lirbirinden iyi konuştuğu çeşitli dilleri bir>irine karıştırarak, espriler yaparak konuşu'or, anlatıyor. Yekta Restaurant'ın her köşcsine bir UnlU Dünya Günü ek bir dünya devleti kurulacak. Kurulacak dostlar! Ortak konusu doğa olacak. Ne insanın, insanları sömürmesi! Ne de insanların, insanı sömürmesil Gem vurulamayan arzular... önlcyemez bu oluşumu. Zincirleri koparmaya başladı. Tutsakhğa son veriyor insanoğlu! Dünya Günü. tnsanoğlunun ayaklarının toprağa bastığı gün. Ortak savaşın başladığı gün. Bitmeyecek artık. Her gün Dünya Gunü. Her. gun savaş. Silahlar, toplar susturamaz bunu. Ne de atom bombası. Sonunda büyük barış... Mutlaka dostlar, mutlaka! Doğamızı kemirme kavgasına son vereceğiz. Aç kurtlara son! YıkJacak demir parmaklıklar. Kararlar, emirler yukarıdan gelmeyecek. Uzaktakiler veremeyecek. Halkın kendisi verecek, kendisi. Dikilen baca yaşayana sorulacak. Istenmeyenler yıkılacak. Izmir'djn Gencelli'ye insan seli. Büyüyecek büyüyecek. Anadolu'yu çevirecek. El ele, omuz omuza. Dünyayı kuşatacak... Bu dünya bizim. Çocuklarımızdan OdUnç aldık. Hep birlikte aldık. Ne Amerikalı, ne Avrupah, ne Asyalı, ne Afrikalı! Ne de Avustralyalı! Ayrıcalığın yok! Sen de bu suyu içiyorsun, bu havayı soluyorsun. Bu topraklardan geçiyor midene. Yediğin yemek... Senin çişli suyunu içemem artık. Dışkılannı, atıklarını istemiyorum sofraında! tstemiyoruz! Bir solumluk havayı çok görenler bize! Sınırların arkasına saklansanız da yıkacak o sınırlan insanlık, insanoğlu. Sahte sınırlan. Doğa! sınırını çizecek. Dünya devletini kuracak. İnsan gibi yaşayacak!.. Gönlünce, dilediğince... Savaşlar bitecek, kavgalar duracak. Silah tacirleri kaçacak. Soluğu belki de uzayda alacak. Uzay gcmilerinden savaş açacak. Kurgu bilimler hazırlığı. Dünyaya karşı savaş. Atalarının yaşadığı, belki de yaşadıkları... Dünyaya... Ama karşılarında dünyalı. Tek ve bütün. Yutturamayacaklar kimseye Yok ilkeldi, geriydi, yönetmek gerek dünyahyı. Bölemeyecekler, parçalayamayacaklar. Tümden savaş sonuçsuz. Yeneni, yenileni yok! Ya gelip el ayak öpecekler, sığınacaklar ya da uzayda yok olup gidecekler. Uzaylıt Dünyalı yaşayacak... Bugün "Dünya Günü"; yarın "Dünya Devleti" olacak. Ortak konusu doğa. Sınır tanımıyor duğa olayları. Patlayan santralın dunıanları. Aşıyor tüm sınırlan. Kendi başına değil sanayi tutsakları. Yaşayamaz doğaya karşı sanayi. Yaşamın sonu bu. Canlılar elini çektikten sonra, neye yarar sanayi? Yenen sanayi Urünü var mı? Yarınlar bizim. Dünya hepimizin! Rasgele!... D "N! çiftin anıları sinmiş sanki... Eğlenmek kadar eğlendirmeyi de seven çift, önce adada Yekta Bey'in babasından kalma köşkün ahırını, Unlü "Yak Kuliib"e dönüştürmüşler, sonra Vedat Bey'in evinin all katını bir lokantaya... Selime Hanım, resmi filan bir yana bırakmış, mutfağa girmiş, 3 yıl yemekleri kendisi yapmış. Bu arada 2 genç çocuğu yanına alıp yetiştirmiş, bunlardan Hayri usta, şimdi Yekta'nın baş aşçısı. Sonraları yalnızca "nezaret eder" olmuş. Ve Yekta, son aylarda zorunlu bir birkaç aylık kapanmanın dışında kapılarını 33 yıldır kapamamış. Selime Hafıım, lokantanın baştan beri Türk, Fransız ve ltalyan mutfaklan arasında bir denge kurmak amacında olduğunu söylüyor." 13 Ocak 1983'te, Cumhurlyet'teki "Agız Tadıyla" köşesinde, böyle anlatmış Yekta'yı mimar, eleştirmen, değerli yazar dostum Atillfl Dorsay. Tabii serde mimarlık da olunca, daha Yekta'ya girmeden binasmdan yakalamış, öyküyü Atillâ. Yıllar sonra Yekta (Yak)'ya bilmem kacıncı gidişmde (bu kez yazmak içindi), duvarda Atillâ'nın yazısını gördüm. tlginç mimariyi ve seçkin Mimar Vedat Tek'in kızı Selime ile Yekta Bey'in 1940'larda başlayan aşkını ince biçemiyle dile getiren Atillâ Dorsay, " H e r köşesine bir üıtlü çiftin anılan sinmiş olan Yekta"yı genelde beğeniyor, ızgaralannı övüyor, patates kızartmasını yererken de zaten nice lokantada doğru dürüst bir patates kızartma bulunmadığını söyleyip Yekta'yı okurlarına salık veriyordu. Gerçekten ilginç mekânı, salonun incik cincik ile fazla doldurulmuş izlenimini vermesine karşın, hoş 'ambiance'ı ile Yekta'yı her zaman için "Dürüst bir restaurant" olarak tanımlamak mümkün diye düşünmUşUmdür. "Dürüst restaurant da ne ola k i " derseniz. "Verdiğinizin karşılığını aldığınız, belki de parmak ısırtan cinsten değil; ama yiae de belirli bir düzeyin altına hiç düşmeyen ortanın çok üstünde, sizi belki umulmayacak hoş sürprizlerle karşılamamakla birlikte, düş kırıklığına da uğratmayan ycr," yanıtını verebilirim. 1950 yılından önce, pastahane olarak kurulan, sonra bir süre kafeterya olarak çalışan, daha sonra yirmi yılı çok aşkın süredir önce kulüp, 1980 yılında derneklerin feshedilmesinden sonra restoran olarak suren (zaten YAK adı da Yeşil Ada Kulübü'nden gelen kulübün işlevi yalnızca olay çıkarabilecek olanları uzak tutmakla sınırlıydı) "Yekta" kendine özgü lspanyol omleti ve diğerleri, gerçekten belirli kalitenin altına hiç düşmeyen, kimi zaman nice seçkin yere taş çıkartan şatobriyanı, şokola suflesi, krep süzeti ve "günün yemeği" ile IstanbuPda 'gidilebilecek' yerlerdendi. Gerçi artık son yıllarda Yekta dükkâna uğrarruyordu; ama Atillâ'nın da dediği gibi aşk öyküsünü sürdürüyordu. "Yekta". Yekta'yı yitireli yıllar oluyor, artık onun adını taşıyan restoranvar; ama kendisi yok. Aşklar bile yenik düşüyor zamana. Belki de aşklar sürüyor; ama aşkların taraflan yenik düşüyorlar zamana. "Yekta"ya son gittiğimde, penceıeden yolu izlerken, "aşkların bile yenik düştüğü zamana tatların yenik düşmesine neden şaşmalı" diye düşündüm. Acaba Yekta'da tatlar da artık eskisi gibi değil miydi? Yoksa bayramın hemen ertesinde gitmemiz nedeniyle, istenen kıvamda etin bulunamadığı bir zamana denk düştüğüm için mi bu duyguya kapılmıştım?.. Ya da zamana yenik düşen, ben ve tat duygum muydu? Bu sorulann yanıtını veremedim Yekta'da, tıpkı bir gün sonra gittiğim bir zamanların Unlü Boğaz meyhanelerinden, tartışmasız en iyi oalık yenen yerlerinden olan geçmişin lebi derya bugünün lebi kazık (cinas faturaya değil, önünden geçen Kazıklı Yola'dır) "Kuyu Restaurant"da olduğu gibi... Damağınızı pek şenlendirmeyen bir kalkan yediÇiniz Kuyu'da, aynı soruyu iki kişi, 100 bin lıraya soruyorsunuz, Yekta'da ise65 bin liraya... Evet aşklar, tatlar, fiyatlar vezamanlar... Kinıler kime yenik düşüyorlar? Her şeye karşın kötü zamana rastlayan bir tek denemeyle Yekta'nın "dürüst restoran" sıfatının ortadan kalktığım sanmıyor ve değerli yazar dostum Atillâ Dorsay'ın bir zamanlar benim de paylaştığım tada çağrısına katılıyorum. D YEKTA Restaurant, Vali Konagı Caddesi, Nişantaşı Tel: 148 11 83 Yekta Restaurant" yirmi yılı aşkın bir süredir müşterilerıne hizmet veriyor. 25