Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Afrodisias'ta bilime saygı Afrodisias'ın bir "arkeolojik ulusal park" olarak yaşatılmasının ötesinde, mezarı da bir anıtmezar olarak gerçekleştihlmelidir. S § o w g 1 f £ Arkeoloji doktoru Prof. Kenan Erim'in mezarı neden "evrensel" olmalı? Oktay Ekinci S akın kıskanılmasın Herodot, "tnsan, Karia'da yaşar..." demişti. Denizli'nin Karacasu, Buldan, Sarayköy ve Horsunlu yörelerindeki yeşil tepelerden topladığı dağ sularını, NazilliAydınSöke ovalanna dağıtarak, Bafa Gölü'nün kuzeyinden geçip antik Milet kenti yakınlarında Ege Denizi'ne boşaltan BUyük Menderes (Malndros) Nehri, Karia'nın kuzey sınırını çizerdi. Yine tç Ege'nin dağlık yerleşmeleri olan Acıpayam, Tefenni, Ycşilova ve Çameli yörelerindeki yüksek yaylaların kaynak sularını Batı Toroslar'ın geçit vermez vadilerinden aktanp Muğla'nın Ortaca kıyüanndan bu kez Akdeniz'e ulaştıran Dalaman Çayı (Indos) ise Karia'yı güneydoğudan çevrelerdi... Ve Herodot'a göre "insan", işte bu iki yaşam dolu ırmağın arasında kalan bölgede yaşardı. Caunos (Dalyan), Pisilis (Ortaca), Cnidos (Datça), Ceramos (ören), Halicarnassus (Bodrum), Stratonikeia (Yatağan), Milet, Didim, Priene (Söke) Labranda, Euromus (Milas), lassos, Passala (Gullük), Hieropolis (Pamukkale...) bu "eski uygarlık denizinde" binlerce yıl önceden bugünlere izler getiren yüzlerce antik kentten sadece birkaçıydı... "İnsan emeğinin" tarihte en çok yoğunlaştığı bu kentlerin büyük çoğunluğu, bugünkü sözde uygarhğın (!) salt çıkar peşinde koşan anlayışı altında hızla yok olup gidiyorlardı. Ş varamayacakları "kültür düzeylerini" sergi« lediler... £ Ama söyler misiniz Türkiye'de antik SİT'lerin ve kültür mirasının korunmasında, "bireysel çabaların" dışında hangi toplumsal örgütlenme, hangi devlet kuruluşu, hangi siyasi parti... o "bireyler" kadar canını dişine takarak savaşıyor? Neredeyse tüm resmi kurumlar ve "poütikacılar" bir yandan "şanlı tarih... Geçmişe saygı..." sözleri ederlerken, öbür yandan bu tarihi ve geçmişi kurtarmak isteyenlere "Bunlar lüks işlerdir, önce ekonomi..." diyerek akıl satmıyorlar mı? İşte Prof. Halet Çambcl, 1946'dan beri Adana'nın Kadirli ilçesi yakınlarındaki Karatepe'de, geç Hitit uygarlığının yapıtlarını Uçkale kazısıyla teker teker çıkartıp insanlığa sunuyor. Ustelik, emekli olmasına ve ilerlemiş yaşına kaşın hâlâ Uçkale'de ve nöbet başında... . İşte Prof. Akurgal, işte Prof. ögün, işte Prof. Baysan... Ve saysanız ne kadar az olduklannı "dehşetle" göreceğiniz bir avuç bilim adamımız, aydınımız... Birisi Izmir Bayraklı'da, öbürü Eskihisar'da, bir başkası Caunos'ta.... yıllannı vermişler, kazıyorlar, kazıyorlar... Onlar geçmiş uygarlıkları bugünün ve yarının dünyasına kazandınyorlar. Başkaları geliyor, "önce devlet olarak güçlenelim, sonra bu yapıtları koruruz..." deyip bütçedeki kazı ödeneklerini bile kısarak silahlanmaya aktarıyorlar ve bunun adına da "uygarlık" denebiliyor... Prof. Kenan Erim, bu nedenle hem kazdı hem de yurttaşından destekler aradı, buldu, yarattı ve değerlendirdi. Onun isteğine uyularak Afrodisias'ta son yolculuğuna uğurlanması, tarihin bu "yalnız ve cesur" kahramanı için yapılabilecek son görev olmamalıdır. Yine onun istediği şekilde, Afrodisias'ın bir "arkeolojik ulusal p a r k " olarak yaşatılmasının ötesinde, mezarı da aynı yerde bir "anıtmezar" olarak gerçekleştirilmelidir. Ve bu, "insanlık yaşadıkça" duracak olan mezar için tüm sanatçıların, mimarlann, yontuculann... en geniş katılımını sağMayacak büyük bir "proje yarışması" açılmalıdır. Neleri simgelemek için mi? önce Herodot'un, "İnsan Karia'da yaşar" sözünü ölümsüzleştirmek için. Sonra bir insanın, insanlığın bu en değerli kUltür ve sanat ürünlerini yaşatmak için nasıl savaştığını anlatmak için. Ve belki en önemlisi, 20 yüzyılda bazı insanların da binlerce yıl önceki ataları gibi "uygar" olduklarını gelecek kuşaklara gösterebilmek için... Gün geçtikçe buna daha çok gereksinme duymuyor muyuz? Doğrusu kaygı içindeyim. Eğer böyle bir yarışmayla anıtmezar yapılmazsa Prof. Erim'in "evrensel" kişiliğinin unutturulmasından ve onun bir " T ü r k " bilim adamı olarak çağdışı "sentezci" politikalara tutsak edilmesinden korkuyorum... D örneğin Pisilis kenti, "çok yıldızlı" turistik tesislerin temelleri altında, daha iki yıl önce yeniden tarihe gömülmüş, üstelik buradaki otelin görkemli bir törenle açılışını yapan o yılların başbakanı, eleştirilere yanıt olarak, "Bu eski kalıntılar mı giizel? Yoksa bu turistik otel mi?.." diye de sorabilmişti. Antik çağın parlayan yıldızlarından Stratonikeia, gün gelip Yatagan Termik Santralı'nın "kömür alanı" içinde kalacağını ve bu kömürü çıkartmak için ormanlık dağlara saldıran dev makinelerin tozu dumanı ve kepçeleri altında "yıldızının söndürüleceğini" nereden bilebilirdi? Aynı şekilde eğer insanlar, Gökova (Kerme) körfezine de adını veren Ceramos'un yine dev bir termik santralın yanı başında korumasız bırakılacağını ve salt bu nedenle "Özel Çevre Koruma Bölgesi" dışında tutulup kimler için düşünüldüğü giderek açığa çıkan bir sözde kalkınma politıkasının yıkıcı etkileri altında ölüme terk edileceğini bilselerdi, acaba bu eşsiz kenti kurarlar mıydı? Ya Hierapolis? Binlerce yıldır akıttığı termal sularıyla bulunduğu yere "Pamukkale" dedirten ve hem doğal hem de tarihsel zenginliğiyle dünyada "tek örnek" olan bu görkemli yerleşme, "bir avuç dolar" uğruna nasıl da "beyazlığını yitirmiş", kaçak yapılaşmaya " a r s a " olmuş, göz göre göre yok olmaya başlamıştı? Halicarnassus, dağa taşa yığılan ve adına "tatil siteleri" denen çimento kutuları ara Afrodısıas'ta Afrodıt Tapınaflı Arkeoloıı doktoru Prof Kenan Erım, 1988 yılının 17 Kasım gunu, "Afrodısıas antik kentınde bir yaşamboyu suren arkeolopk kazılarıyla, modern ınsanın antik dunyanın ınsanlarını anlamasına yaptıjı katkısından dolayı", Krıstal Kure ödulünü almıştı sında kaybolacağmı; Didim, gün gelip içinden hançer gibi bir yol geçirileceğini; kendini bildi bileli Ege'deki balıkçılığın merkezi olan lassos ve Passala turistik havaalanı projeleriyle tehdit edileceklerini... hiç umarlar mıydı? Ve Herodot, "tnsan Karia'da yaşar..." derken bu olup bitecekleri sezebilseydi, sözüne bir "çekince" koymaz mıydı? Neyse ki Karia'nın kuzeydoğu sınırında Geyre'deki Afrodisias'ta yine de bir "insan" yaşadı ve bölgedeki tüm bu "insanlık dışı" uygulamalara karşın, yıllardır sürdürdüğü "kişisel" çabalarıyla Herodot'un yine de yanılmadığını kanıtladı. Kültürel mirasa yönelik akıl almaz saldırıları, engin bilgi ve tarih sevgisiyle göğüsledi, antik dönemin bu eşi bulunmaz "sanat müzesi kenti"ni, öbürleri gibi yok olup gitmeden, gün ışığına çıkartabildi... Bazıları Prof. Kenan Erim için "Bireyseldi" dediler. Bazılan, "Şanslıydı, çok yardun edildİ..." dediler. Bazıları da "lşçilerinin sigorta primlerini bile ödemedi" diyerek yaptığı işin ayırdına hiçbir zaman