Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kıldığında, insan kendini Türkiye'nin güney illerinde, belki Adana'da, ama kesinlikle çok tanıdık bir şehirde sanıyordu. Bu insanlarla tam dört asır aynı imparatorluğun tebalarıydık. Buna coğrafi yakınlık da eklenince, yemekleri, davranışları, gülüşleri, esprileri, mimikleri, neredeyse aynı olan bir insan dokusu ortaya çıkıyordu. Sabah otelimden beni alacak dostumu beklerken, Yusuf El Azmi Meydanı'na çıkıp çevredeki ofislere çalışmaya gelen insanlara, özellikle de bayanlara bakıyordum. Servis otobüslerinden neşeyle inen bu genç kızlarııv» hemen hepsi temiz pak Batılı giysileriyle ve özellikle de açık ten, yeşil ya da mavi gözleriyle, düşüncelerimizde oluşturduğumuz "Arap" imajıyla biraz çelişiyorlardı. Daha çok Anadolu insanını hatırlatıyorlardı. Cumhuriyet'in 3. kuşağ) olarak bizlerdeki " A r a p " imajı, Libya, Irak ya da Suudi Arabistan'da çalışan Türklerin anlattıklarından, Istanbul'a gelen zengin Araplardan ve TV haberi olan Filistinlilerden oluşuyordu. Gerçeği kabul etmek gerekirse, bu pek övünülecek bir imaj da değildi. DUşüncemizdeki Arapların davranışları bir yana, görüntüleri kara kaşlı, kara gözlü, garip giysiliydi. Ancak insan Şam sokaklarında dolaşırken, neredeyse Arapların da Amerikalılar kadar "saf" bir ırk olduğu bilincine varıyordu. lşim gereği yolum, "Şam'ın Sultanhamamı'na" düştü. Bu tür benzetmelere hep canım sıkılır, "Doğu'nun Paris'i" gibi. Ancak Şam'ın gerçekten bir Sultanhamamı var. Geçen sene benzerliğe inanmamıştım. Çalışmayan asansörün etrafında dönerek yükselen taş merdivenli eski, harap hanların, zemin katları perakende dükkânları, orta katları yazıhaneler, üst katları da türlü çeşitli triko makinelerinin duyulduğu izbe imalathanelerdi. Karga burga koşullarda devinip duran insanlar, trikoların, kumaşlann o garip kokusu, küçücük büfelerde tost meşrubat satanlar, hep Sultanhamam'ı çağrıştırıyordu. Bu yıl kendimi zorlayıp farklı noktalar aradım ve buldum. Tabelaların büyük bir kısmı doğal olarak Arapça idi, köşede duran polisin üniforması, meydandaki Hafız Esad'ın portresi, Rus yapısı askeri bir araç, dikkatle bakıldığında göze çarpıyorlardı. Şam'daki gerçek zevklerden biri de hiç şüphesiz yemekler. Diğer Arap ülkelerine gidenlerden duyduğum 'korku' hikâyelerinin tersine, Suriye mutfağının, bizim Güney yemeklerimizi hatırlatan pek çoğunun ismi bile aynı olağanüstü güzel ürünleri var. Esas ağırlık birbirinden lezzetli hazırlanan mezelerde. lyi bir yemekte sofraya on ya da on beş çeşit meze geliveriyor. Ana yemek olarak kebapları da Türkiye'deki benzerlerinden biraz daha lezzetli... Tüm bu mezelerle, "Arak" denilen Suriye rakısı çok iyi gidiyordu. Bir akşam da Şam'ın hemen kuzeyinde yükselen "Kassioun" adlı tepeye çıktık. Tepenin üzerindeki uzun otomobil yolunda olmadık yerlerde park etmiş araçları sorduğumda, dostum "manzara" seyretmeye gelmiş sevgililer olabileceğini söyledi. Sanki 1015 yıl öncesinin Çamlıca'sı gibi. Nefis manzaraya bakan yol boyunca dizilmiş derme çatma çay bahçelerinde aileler hiçbir aceleleri olmadan, gecenin serinliğinin tadına varıyorlar. Gece gittiğimiz Avrupai bir pizacıda da kızlı erkekli neşeli grupları gösterip, artık flörtün normal karşılanıp karşılanmadığını sordum. Aldığım yanıt, bunun hâlâ çok azınhkta, hatta olanaksız olduğuydu. Ancak evlenecek çiftler başbaşa görülebiliyorlardı. Bunun yanında "en tutucu" kesimlerde bile belli bir değişim söz konusuydu. D Suriye mutfağının, bizim Güney yemeklenmızı hatırlatan olağanüstü güzel mezeleri de var. Bunların pek çoflunun ismi bile benzer... 19