Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B fifi AZARIN PENCERESÎNDEN Selçuk Erez ashington açısından rahatlatıcı bir başka konu da Ege'de ve NATO'nun Giineydoğu kanadında sorun çıkmamasıydı. Bunun bilincinde olan Turgut özal, baştan itibaren uslu çocuk rolünü oynar... Ege'nin karşı yakasında yaramaz cocuk Papandreu'hun iktidarda olması, bu rolünü daha da değerli kılar Özal'ııı. Karşılıksız kalsa da /.cytin dallarını birbiri ardından uzatmaya koyulur... Papandrcu ile buluşmak en büyük isteğidir." Cuma sabahı Istanbul'dan Atina seferi yapan "Olympic Ainvays" uçağında Hasan Cemal'in "özal Hikâyesi" adlı ilginç kitabında bunları okuyordum. Birkaç yıl önce dururn gerçekten böylcydi. özal, sonunda, Davos'ta Papandreu ile buluşmuştu. Ama Davos'tan bu yana çok şey değişti. Yunan Parlamentosu, "Koskotas skandalı" nedcniyle yapılan önsoruşturma sonucu hazırlanan ve Papandreu ile partisi PASOK'un dört eski bakanının Yüce Divan'a hesap vermeleri gerektiğini belirien raporu onayladı. Yeni Demokrasi Partisi'nin lideri Konstanlin Milsolakis, Atina'daki Avrupa Toplulugu Halkçı Partilcr Grubu Toplantısı'nda yaplığı konuşmada, "Kıbrıssorununun cüzümii için Türkiye'de güçlü bir iktidarın bulunması gerek. Maalcscf şu anda böyle bir hükiimet Türkiye'de işbaşında değil" dedi. w Atina'da üç günün ardından da, Tanrı'nın önce Yunanlıyı yarattığı anlatılır. Ortaya patlak gözlü, biçimsiz, üstelik de Tanrı'dan habire bir şey isteyen, hiç doymayan bir yaratık çıkmış. Tanrı yaptığına pişman olmuş; cezasını versin, ona haddini bildirsin diye, Türkü yaratmış. Türk, Yunanlıyı dövermiş; ama Yunanlı da arada sırada Türkü mandepsiye bastırır alt edermiş. Tanrı Türkün yetmeyeceğini anlamış ve Yunanlının canına okuması için ikinci bir Yunanlıyı yaratmış. O günden beri Yunanlılar birbirlerini yer dururlarmış. Roma Meydanı'nda, Yunanlı dostlarımla yemek yerken, bugun Atina'da, "TürkiyeYunanistan ve Kıbrıs" konulu bir seminer yapıldığını öğrendim. Katılanlardan birkaçı oradaydı. "Nelerden bahsettiniz?" diye sordum. "Türkiye'nin Avrupa Toplulugu'na girmesinin başka bir bahara yıllarca sonraya kalacağı anlaşılınca, bizim Kıbns konusundıt Tiirkiye ile pa/arlık yapıp ödiin koparma şansımız kayboldu. Biz de buna hayıflandık!" dediler. "Başka ne konuştunuz?" "Glasnoslun ve bunu i/leyen detanlın sizin, 'Batı için vazgeçilnıez askeri guç ve bekçi' olma niteliginui giderecegini dile getirdik ve sevindik." Kcyiflcri kaçsın diye, "Biz de bu detanta seviniyoruz" dedim; "Harcamalarımızın hemen hemen yansını oluşlııran savunma giderlerimizi azaltıp kalkınmamızı hızlandıracagız." Sonra söz, Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasındaki ilişkilerde yoğunlaşlı. Çoğu, üyeliğimizin on beş yıldan önce gerçekleşemeyeceğine inanıyor. Aralarında bunun hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğine inanan da var: "Müslüman olmanız önemli. llıristiyan din ve kiilliiriinün egemen olduğu bir topluluğa uymazsınız!" dedi biri. Bu yobazca önerinin cevabını yine bir Yunanlı verdi: "Papadopulos cunlası iiyelerine yakışan bir zihniyettir bu! Bu cuntanın, ülkcnin sadece 'Yunanlı Hıristiyanların ülkesi' olmasını islediklerini anımsamak gerek! Hıristiyan olmayan, (anrı tanımaz Yunanlıları vatandaş kabul elmemekle, Türkleri, Hıristiyan olmadıklarından dışlamanın hiçbir farkı yoklur." renini aynntılı bir şekilde verdi. Yeni Demokrasi Partisi'nin bu törenden siyasal yarar umduğunu sanıyorum. Cenazede halkın tabutu alkışlaması tuhafıma gitti. Sordum: "Eskiden sadece aktörler alkışlanırdı. Cenazelerinin, 'son yolculuk' değil, 'son oyun' olduğu düşünülürdü... Sonra yazarlar ve şairler de alkışlanmaya başlandı. Mesela Seferis, böyle alkışlanmıştı. Şimdi polilikacılar da, başka meslekten olanlar da alkışlanabiliyor." Yunan televizyonu bu gömme törenlerine biraz daha yer verse, Ege'den, bu televizyonu seyreden bölgemi/.den başlayarak bu âdet tıpkı çalgılı lokantalarda şarkıcıların başına laslarla gül yaprağı dökme âdeti gibi bizde de benimsenir. Bu gidişimde Atina'nın önce görmediğim yerlerini dolaştım. lzmirli Yunanlıların (mesela Mikis Theodorakis'in ailesinin) yerleştikleri Nei Symimi'yi (Yeni lzmir'i) gezdim. Burada tzmirli ozan Seferis'in büstü ile ilgili duyduklarım ilginçti: Bir kültür derneği, Seferis'in büstünü yaptırmaya karar vermiş ve büst Nikola adlı bir heykeltıraşa ısmarlanmış. Şairin eşi Maro Seferis o tarihte Londra'da olduğundan kızkardeşi Joanna Satsu'ya danışmışlar. O, Seferis'in bir fotoğrafını vermiş. Nikola da bu fotoğrafa baka baka yapmış büstünü... Açılış törcnine en kalburüstü Yunanlılar gelmiş: Eski bir bakan, şairin Izmir özlemini dile getirmiş, bir büyükelçi diplomatlığını, bir öğretim üyesi şairliğini anlatmış. Şiirlerinden bölümler okunduktan sonra sıra açılışa gelmiş. Perde çekilmiş. Şairin eşi perde çekilince ortaya çıkan büstün, kocasından çok Drakula'ya benzediğini haykırmış..*'. Sonradan heykelin Nikola'ya ısmarlanmaSuriyeli mimar Andronikos tarafından inşa edilmiş olan "Rüzgâr Kulesi", Atina'daki Plaka semtinde, Akropol'ün eteklerinde yer alıyor. (Le Roy'un 1758de yaptığı gravürden bir detay.) sının nedeninin, ondan başka hiçbir heykeltıraşın büstü on beş günde bitirmeyi kabul etmemesi olduğu anlaşılmış. Nikola, Yunanistan Alman işgalindeyken Hiller'in resmini çizdiğinden sonradan aforoz edilmiş; bu nedenle kolay iş bulamayan bir heykeltıraşmış. Zorba'nın dediği gibi Üç günlük geziden sonra Atina'dan Istanbul'a dönerken düşünüyorum: Plaka'daki Rüzgâr Kulesi'nde Papadopulos'a, Papandreu'ya, Bakoyannis'in cenazesinden Seferis'in büstüne, Theodorakis'e kadar, bu ülkede her isim, her anıt, her şey Türkiye'yi çağrıştırıyor. Bu gerçek, Yunanlılar için de geçerli. Bu adlar, bu anıtlar, onlara da Türkiye'yi çağrıştırıyor. önemli bir bölümüne ezeli düşman olarak; bir bölümüne de dost olarak... Birbirimizi ezeli duşmaıı değil de işbirliği yapması gerekli iki dost olarak görnıemiz için üstesinden gelinecek önyargı, susturulacak şoven sayısı iki ulke de az değildir. lyi niyetliler bu önyargılılara, şovenlere Kazancakis'in "Zorba"sı gibi seslenmelidirler: "Patron, scn şimdi sanıyorsun ki oturup sana âdet olduğu üzere Girit'te kaç MüslUmanın kafasını koparıp kaçının kulağını kestiğimi anlatacağım. Bunu aklından çıkar; ben bunu yapmaya üşeniyor, utanıyorum. Aklımın başında olduğu şu sırada, sana hiçbir şey yapmamış olan başka bir insana saldırıp onu ısırmanı, burnunu koparmanı, kulağını kesmeni, karnını deşmeni ve bu arada Tann'yı da yardıma çağırmanı gerektiren bu kudurganlık nedir diye düşünüyorum." D Rüzgâr Kulesi Plaka, Atina'da, Akropol'ün eteğinde yer alan eski bir semt. "Odos Ermou" yani Ermu Caddcsi'nin güneyinde kalan bölgenin tümüne "Plaka" diyorlar. Kaldığım evden çıkıp bir sürü 'Odos'tan geçip şehrin merkezine doğrıı yürüdüğümde, Thrasivoıılu ve Lisiou caddelerini kesen nıer divenli sokaktan inip Romaiki Agora'ya, Aerides'in (Rüzgâr Kulesi) bulunduğu alana varıyorum. Suriyeli ınimar Andronikos'un lsa'dan yüzyıl önce inşa ediltniş olan bu yapısının her duvannda bir rüzgâr temsil edilmiş: Lodos var, poyraz var... Bütün rüzgârlar resmedilmiş bu sekizgen taş yapıya. Çok eskiden içinde suyla çalışan bir saat varmış. 18. yüzyıl gravürleri, bu kuleyi, yüzlerceevin arasına sıkışmış gösterirler; önünde ya da ona varan dar yollarda sarıklı, palabıyıklı, palalı Türkler dolaşırlar. Le Roy'un 1758, Stuart Revett'in 1762 tarihli resimlerinde bunlar görülür. Bugün meydanın bir köşesinde kalmış güzel bir cami portalı bu rüzgâr kulesine bakar. Eski günlerde "Küçük Cami" olarak anılan bu camiden arta kalan, işte bu kapıdan ibarettir. Dodwell'in graviırlerinde bu caminin içinde tef refakatinde hu çeken dervişler görülür. Atina'da, Plaka'nın dibindedağa taşa bakıp Osmanlı'yı hatırlamak olağandışı ya da tuhaf bir şey midir? Sanmıyorum; zira bu konuda Yunanlılar bizden de ötededirler. Her baktıklarında Osmanlıyı, Türkü, hiç olmazsa gölgesini görürler. Yunanlının yaradılışı ile ilgili öykülerde bile Turk vardır: Kazancakis'in bir romanın Bakoyannis'in cenazesi Bu mevsim Atina'yı ziyaret etmek için en elverişli zamandır. lnsanı bunaltan yaz sıcağının yerini ılımlı bir hava almıştır; üstelik turist sayısı azalmıştır. Müzelerde, lokantalarda kuyruk beklemezsiniz. Sintagma Meydanı'ndaki parlamento binasının bayrağı yarıya indirilmiş: Konstantin Mitsotakis'in damadı Pavlos Bakoyannis birkaç gün önce öldürülmüştü. Görüştüğümüz kimselerin çoğu bu işin ardında Papandreu'nun ve partisinin bulunduğunu düşünüyorlar. Mikis Theodakis, "Papandreu'nun Yüce Divan'a sevk edilmesi karanna PASOK yerine gangsterler tepki gösterdi" dedi. Gece televizyon, Bakoyannis'in cenaze tö 13