Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OyL Trabzon, Trabzon Geçmişte bir "Dünya Şehri"ydi Trabzon. Ya şimdi... O tarihi şehir mimarisiyle, kültürüyle, doğasıyla yok olup gitmiş. "Yapsaf'çı kentleşmenin gözde Karadenizli "kalfalan önce kendi şehirlerini bitirmişler. Oktay Eklncl nlü gezgin Deyrolle 1869'larda şöyle yazmış: "Trabzon şehri deniz kenarında kademeli sekilde kurulmuştur. Uenizden göriiniişü çok giizeldir. Kıyıda parlak renkli pilorcsk (resim konusu olmaya elverişli, güzel görünüşlü) evleri sıralanır. Portakal ve zeytin ağaçları arasında zarif mermer sülunlanı ben/cyen nünareler yükselir. tnsana giilen ve ic avan bu tablo ile eski Trab/on Kalesi kalıntılannın haşin çizgilcri karşıt bir durum gösterir..." Uçağımız inişe geçerken, sağdaki pencerelerden o güleç yüzlü tabloyu anyoruz. Bulamıyoruz. "Kademeli görünüm"ün yerini, üst üste yığılmış düzensiz bina kümeleri almış. 1970'lerde, önündeki kayalıklardan akvaryum temizliğindeki denize atladığımız kalenin çevresini grikahverengi bir "su" sarmış. Betonarme yapılar taş duvarlara sürüngenler gibi tırmanmışlar, tarihi boğmakla uğraşıyorlar. Bedri Rahmi'nin "zindan yeşili kareymiş" (kara yemiş) agaçları kıyıdaki çimento fabrikasının tozu dumanı altında kaybolmuş. Ressam Saldıran Özmen'in "parkta otlayan inekleri", birkaç tutam bile yiyecek ot bulamadıklarından olacak, açlıktan dışarı fırlayan kaburgalarıyla "gerçekçi" heykel sanatına anlamlı birer örnek olmuşlar. "Pitoresk" evler kalmamış. "Eskiyi yık, daha yüksegini yap" yöntemiyle bütün Türkiye'yi tekdüze apartmanlarla donatan "yapsatçı kentleşmenin" gözde Karadenizli "kalfa"ları, anlaşılan önce kendi kentlerini bilirmişler... Hostesimiz "Trabzon Havaalanı'na inmiş bulunuyonız..." diyor. Gerçeklcn Trabzon'da mıyız? U zon'da, tüm bilimsel verilerin olumsuz göstergelerine karşın "iskânına izin verilen" vc "eteğinden yol açılan" koca bir yamaç aşa' ğıya kayarak onca yuvayı söndürüyor. Arkasından açığa çıkan gerçekler ise olayın "bilgisizlikten" değil, "ilgisizlikten" kaynaklandığını ortaya seriyor. öte yandan, heyelan bölgesinin hemen yakınındaki Sümela Manastırı ise Zigana tepelerinin en sarp yamaçlarından birine kurulmuş, olup bitenleri şaşkınlıkla yukardan iz liyor. lmparator Alexios Komnenos tarafından 1360 yıhnda kayalara oyularak yapıldığından beri, aşağıya, Altın Dere*nin çağıldıyarak aktığı yeşil vadiye, bir taşını bile düşürmemiş. Maçka'nın Çatak köyünde yerleşmeye karar verenler Sümela'yı kuranlar kadar "bilimsel" olamamışlar. "Yer seçimlerini" yaparken, karayolunu açarken, hiç değilse yanıbaşlarındaki tarihten ders almamışlar. Bu bakımdan, Maçka'daki yaşamı yok eden "heyelan"la, Trabzon'daki tarihi çevre yi yok eden "imar uygulamalan" arasında sanki bir koşutluk var. Her iki "tehlike" de önceden "biliniyordu" ve yetkililer "uyarılmıştı." Heyelan için 1984'lerden sonra, gerek köylülerin gerekse uzmanların bir dolu başvuruları vardı. ilgililer, "Tehlikeli bir durum yoktur" diyerek bu başvuruları geri çevirmişlerdi. Şimdi basına yansıdığına göre devletimiz "ihmali olanlar" İıakkında soruşturma açmıştı. Onca kayıptan sonra... Trabzon'un doğal ve kUltürel kimliğinin ve bu kimlikle güçlenen "güzelliklerinin" de "yürürlükteki imar uygulamalarıyla" kısa zamanda yok olacağı önceden söylenmiş, ilgililer uyarılmıştı. Ama bizde "yetkili" demek aynı anda "bilgili" demekti. Bu "bilgelik" içinde önce sivil mimarlık örnekleri üzerine yürünmüş, yıkılmış, yerlerine "betonarme" yapılar dikilmiş. Şehrin yüzyıllardan beri ııefes alan kuşaklan olan ve muhteşem kalenin yer aldığı tepenin iki kenarında Doğu Karadeniz yeşilinin tüm tonlarıyla bezeli vadiler oluşturan Tabakhane ve Zağnos dereleri korunacağına, lağım kanalı durumuna gelmeleri "kabullenilmiş", üzerleri kapatılmış, kanalizasyona dönüştürülmüş. Vadilerin içine gecekondulann, düzensiz binaların yapılmasına göz yumulmuş. Böylece daha pek çok "kente ve larihine saygısız" kararlarla Trabzon, "Trabzon" olmaktan çıkarılmış. Tıpkı heyelan gibi önceden bilinerek.. uyarılara karşın... İlk "uyarı" 1937'lerde yapılmış. I Trabzon'un, tarihsel ve doğal değerlerinin korunarak, yani kültürel yapısının bozulmadan kentleşebilmesi için Fransız mimar Lambert tarafından bir dizi karar önerilmiş. Yeni mahallelcrin kentin batısında kurulması, eski yerleşmenin sağlıklı bir biçimde korunması, iç kale tepesinin iki kenarındaki Zağnos ve Tabakhane derelerinin geniş yeşil kanallar halinde denize kadar inmesi ve anıtsal yapıların bu yeşil doku içinde yer almaları, halkın aynı kanallarla denize ulaşırken dinleneceği manzara terasları.. ve daha birçok "çağdaş uygarlığa ulaşmada geçmişin değerlerini yaşatma" anlayışından kaynaklanan öneri... Bu anlayış 1950'li yıllara kadar, bir ölçüde olsun gözetilmiş. O kadar ki, ünlü mimar Bruno Taut da Trabzon'un doğal peyzajına verilen öneme saygı duyarak lise binası projesini arsadaki manolyaları gördükten sonra değiştirmiş ve agaçları koruyarak yeniden çizmiş. Ama sonra, özellikle de son on yıl içersinde, tüm ülkeyi ahtapot gibi saran kimliksiz yapılaşma ve spekülasyon, Trabzon'daki değerleri de silip süpürmeye başlamış. Kıyıda kalan en son yeşil alana da Karayollarının tesisleri inşa ediliyor. Böylece Trabzonlular, denize uzaktan bakan "Karadenizliler" oluyorlar... "Heyelan" ve Sümela Maçka'daki heyelanın üçüncü günü. Hotel Usta'nın lobisi Alman, Ingiliz, Japon.. hemen her ulustan gazetecilerle kaynıyor. Çatak'a gitmek üzere son hazırlıklarını yapıyorlar... Eige ve Akdeniz'den sonra turizm "patlamasına" aday "ikinci bölge" olarak görulen Trabzon, dünyanın ilgisini çekmek için böyle bir "heyelan" mı yaşamalıydı? Oysa, daha yüzyıl öncesine kadar bu tarihi kent aynı anda bir "Dünya Şehri"ydi. Mimarlar Odası Şube Başkanı Bekir Gerçek anlatıyor: "19. yüzyılda Trabzon'da Rus, Yunan, tran, İngiltere, Avuslurya, Fransa, Belçika ve Prusya konsoloslukları varmış.. Şimdi sadece gazetecileri geliyor, üstelik bir ayıbımızı görmek, ele güne göstermek için..." Şchirde herkes heyelanı konuşuyor. Olayın "bilgisizlikten kaynaklandıgı" savlarına karşı haklı bir içerleme var. "Bilgisizlik" Trabzon"a nasıl yakıştırılabilir? Tarih ortada. Yüzyıl önce 6 medrese, 21 ilkokul, 1 ortaokul, 1 Protestan okulu bulunduğü kayıtlarda yazılı. Cumhuriyetin ilk yıllarında lise, Kemerkaya Ortaokulu, ayrı bir kız ortaokulu, ticaret lisesi gibi okullar var. Bugün ise mezunlan yurt duzeyinc yayılarak pek çok bilim dalında çahşmalar yapan, önemli yönetim kadrolarında yer alan koskoca bir Karadeniz Üniversitesi var... Ve böylesine köklü eğitim kurumlarıyla 2000'leri yaşamaya hazırlanan Trab Sumela Manastırı, Zigana'nın en sarp yamacına kurulmuş, olup bitenleri şaşkınlıkla Izliyor.. Kaybolan değerler "Manolyalar için proje değiştiren" uygulamaların yerini nelere bıraktığını yakından izlemek Uzere tarihi sokaklarda gezmeye başlıyoruz. 3040 yıl gibi kısa bir süre içinde, binlerce yılda oluşan kültürel çevrenin nasıl hızla yok olduğunu örnekleriylc gözlüyoruz. Kentin önemli eski eserlerinden biri olan Bedesten'deyiz. Antik yerleşme bölgesinin 18