Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
G UNLUK Salâh Birsel Köksüzler 14 Nlsan 1987 IVenl Oyunculan'nda tngiliz oyun yazarı Arnold VVesker'in Kökler'i. Yazar, dünyanın kendini bildiği ilk günden beri bir sürü şey bulgulandığını, bir sürü yağmur yağdırıldığını, içi ve dışı bayındır bir sürü bılime takla attırıldığını vurguladıktan sonra bu palkıltlere, bu yellim yelalim işlere ayak uydurmayan insanların köksüz olacağını belirtıyor. Oyunun başkişisi Beatie Bryant (Gul Onat) dünyaya bir çiftçi ailesinden geldiği halde, çağın kültüründen uzak kaldığı, eşyalann gizli sıtmalarına akıl erdiremediği için hiçbir yere kök salamamıştır. Bu, bana Maurice Barres'in Köksüzler adlı romanını anımsattı. O da insanların bir çağdaş kültürden gcçmesini ister. Nedır, Wesker'de bu kültür sosyalist bir kültürse, Barres'te ulusçu bir kültürdür. Dahası, Barres insanların benliklerini ancak belli bir loprağa bağlandıklarında, orda kök saldıklannda bulabileceklerini de ileri sürer. Andre Gide, Barres ıçin der ki: Barres hayvanlarla bitkilerin kendı topraklarından başka hiçbir yerde yeterince serpilemeyeceğini ileri sürüyor. Bu, belki mantıksaldır, ama yanlıştır. "Her toprakta, özellikle o çevrede yetişen bitki ve hayvan türleri yaşar" sözü kadar yanlıştır. Gide, Barres'in kafasının nasıl çalıştığı üzerine de şunları anlatır: Barres'in kafası bana şapka yapmakta kullanılan kimi makineleri düşündürtüyor. On yıl önce şöylc tuhaf bir reklam gormüştüm: Bir yanda bir makine, bir yanda da Uretilmiş şapkalar vardı. Makineye ne verirseniz verin, öbür yandan şapka biçimini alarak çıkıyordu. Resim bir de bu makineyi merak etmiş bir çocuğu göstcriyordu. Çocuk o kadar kendinden gecmişti kı makinenin içine bakayım derken kendini dişlilere kaptırdı. Bunu gören anayla baba büyük bir acıya düşerlerse de, bir dakika sonra, o çıtkırıldım yaralığm makinenin öbür yanından, küçük ve kusursuz bir şapka halindc çıktığı görülür. Artık anayla babanın sevınçten ağzı kulaklarına varıyordtır. ÇünkU çocuğun bir işe yaradığı belli olmuştur. Bencesi bizi köksüz kılan, bizi kendimize ve çağımıza yabancılaştıran çağdaş kültürlln yoklugu, ya da eksikliğidir, ama bunda ona tebelleş olan ideolojiler de hesaba ahnmalıdır. tdeolojiler insanların beden gözlemevlerini yıkmaktan, onları 50 kilo ağırlığında bir mum durumuna düşürmekten başka işe yaramazlar. Ama bırakın ideolojileri, bırakın felsefe dizgelerini, insanların hemen hemen topu, çevrelerindeki kişilere, kahvedeki dostlarına, evdeki yakınlarına bile kendi düşüncclerini kabul ettirmek için, yedı dokuz boğazlarına sanlırlar. Yasa budur: Kimse düşüncesini kendisinde tutamaz. "La Chatte" adlı kıtabında, kocasını evdeki kediden kıskanan bir kadının uyküsunu gündeme getireen Colette (18731964) yazarlıfla başlamadan önce, guzellifliyle göz alan' bir dansözdü. Fotoğrafta, Colette gençlik ynlarında, Paris'ın gözde muzikhollerinden "Bataclan"ın sahnesinde mu da başımn UstUnde taşır. Bunlara karşılık insanlar gerçeğin ortaya konulabileceğine, yararhğırun arttırılabilcceğine inanırlar. lndl'de bile: "Gerçeği öğreneceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak guluklaması yer almıştır. Buna dayanarak, barış meşrepli Quaker'ler, ne olursa olsun, gerçeğin yüzünü boyamayacaklarına and içmişlerdir. Kardinal de Retz'e gelince, o da anılarının örtüsünü şöyle açar: Gerçeği şişirmemeye, ya da küçültmemeye kenditni daha çok zorlamak için kitabımın başına kendi adımı koyuyorum. Fransız gUnlUkcüsU ve romancısı Julien Grecn ise başka başka şölen eder. Bir yandan kendine, gerçeği takım taklavatıyla, tozuyla toprağıyla ılan etme kudurganlığının nerden geldiğini sorarken, bir yandan da insanların ruh gerçeklerini kolayca ortaya döktüklcrıni, ama bedensel gerçekleri çıtlatmaya yanaşmadıklarını ileri sürer. lacaktır. Urkek bir sevecenlikle hiçbir girdisi çıktısı olmayan büyük bir dalga beni onlara götürüyor, yaklaştınyor. Kediler bağlılıklan ve seçimleriyle benim onlarla ilgilendiğimden çok dertlidirler. Kedilerin bahtsızlığına Pierre Loti de değinir. Belki en doğru sözü de o söylemiştir: Kedi acı çekmek için en iyi örgütlenmiş bir yaratıktır. Gerçekte birçok yazarlar (Mark 1\vain, Rudyard Kipling, Thoreau, Edgar Allan Poe vb.) kedileri kendilerine dost bilmişlerdir. Kimileri şöyle der: Ben bu kediye kendı çocuğum gözüyle bakıyorum. Elimden gelse okula gönderirim. Montaigne onların kendi araiarında laf kestiğine bile inanır. Kediler ağırbaşlı ve kurumsaktır. Tbvaletlerine de pek düşkündürler. Antoine Barbizon da şöyle bir gözlemde bulunur: Kediler bizi adamakılh tanır. Karışıkhk, kimi zaman tanımamış gibi görünmelerinden gelir. Kafka'nın bizirn Naim Tirali'nin sağlıklı elleriyle çevirdiği "Bir Karışım" adlı öyküsünde (Cumhuriyet, l)ergi 28.2.1988) sözünü ettiği yarısı kuzu, yarısı kedi yavrusu garip yaratık da kediden başkası değildır. ÇünkU o da güneşe karşı, pencere önünde kamburunu çıkararak mırmır edip durur. ÇUnkU o da farelerden tiksinır ve de Kafka'nın dizlerinin Ustüne sıçrar. Ayrıca paçalarım koklar, bacaklarının arasından geçmek için zorlanır. Ayrıca yanındaki bir iskemleye atlar, ön ayaklarım Kafka'nın omu/.larına dayar, burnunu kulağına sokuşturur, Kafka'yla fıskos çalçene başlatır. Sonra da yere inip ca ça ça oynar. Şekerli sütten başka bir şeye de yüz vermez. Yani insanlara imrenir. Yaşlı ya da Censorius diye anılan Romalı Devlet adamı Cato (l.ö. 2341.ö. 149) da adını kedilerden alır. Daha doğrusu, çok kurnaz ve sıkıntılı olduğu, çıkarlannı gözetmeyi de çok iyi bildiği için kedi sözcüğü onun adından türetilmiştir. nın serinliğine dokunacak ve meydan savaşı kazanmış bir komutan gibi adımını yavaşça evinin içine bırakıverecektir. Ondan sonra da gelsin gecenin sultanlığı! Uykuya bile çokluk, ikiyi, üçü bulmadan elini sürmez. Uygun bir köşe için hayli zorlandı. Hava akımı var mı? Pencere açık mı? Aralıklardan rüzgâr sızıyor mu? Uzun uzun durup dinledi. Sonunda bir ycr seçti, ama yine de hoşlaşmadı. Geçen yıldan beri paçasını kolite kaptırdığından da mezelere pek yanaşmadı. Pastırmalı böreği çatalının ucuyla ıttı. Mıdye tavanın yerini değiştirdi. Sadece beyaz peynire evetini bastı. Rakıya da yüzünde bir gUlücUk gezdirerek yaklaştı. Nedır, ılk yudumdan sonra bozuldu: Bir koku var. Siz de duyuyor musunuz? Kimsenin duymadığını öğrenince: Cigaraya "dur" dediğim günden beri bu koku yakamı bırakmıyor. ls kokusu sanki. AJt dişlerimin içinden içinden geliyor. Cigarayı 65 gün önce bırakmış. Hiç geçmiyor mu koku? Geçmiyor. Ama geçmesinı de istemiyorum. 21 Şubat 1988 Dugünlerin Vroolaw l.ahoraluvar, Open Theatre, Living Theatre gibi tiyatroları yazılı oyundan çok sahnc düzenine yani sahne yönetmenine inanırlar. Sinema da tek kişinin kafasında yaratıldığı vakit sinema olmuştur. Fransız sanat erlerinden Alexandre Astruc "Kamera Dolmakalem" (Cemera Stylo) terimiyle sinema yönetmenini yazara benzetir ve sinemanın ancak böyle bir sanatçının elinde başarıya ulaşabileceğini savunur. 27 Şubat 1988 IVonfUçyUs: "tnsanlar hiçbir şcyi saklamayı bilmez" derse de her şey, her vakit açığa vurulmaz. Bir kez bir hırtaboza: "Sen yavrum dört dörtlük bir hebennekasın", ya da yemek içmek eden birine: "Sen ne pisboğazsın", ya da ses telleri bozulmuş bir sopranoya: "Şimdi bir şeyler olacak, çünkU boru sesleri yükseldi" diyemezsiniz. Deseniz de sözünüze kimse inanmaz. Şu da var ki benim gerçek bildiğime bir başkası yalan gözüyle bakar. Uyduruk damgası vurduğu I orum Yok" adlı denememde Leautaud'nun kedilerini şişe dizdığım günden beri Colette'in kedilerini de anlatmayı düşünür dururum. Yani Colette'in kedilerı içimde bir yaradır. Geçen sonbaharda Kırk Ambar Sahaf Galeride Chats de Colette (Colette'in Kedileri) adlı kitaba raslayınca artık bu işi geri atamayacağımı çaktım. Henry Miller Ustünc bir denemeye (Porno Porno'ya Karşı) çalışıyurdum. Onu ocak ortalanna değin kotardıktan sonra Colette'e uzandım. Ama artık konu genişlemiş, içine dostlann, tanıdıkların kedileri de atlamıştı. Kediler sahiplerini kıskanırlar. Time Magazine bir kedinin, evlenen sahibesinin yatağını, yeni kocasının yataktaki yerini her gtln ıslattığını yazmıştır. Colette de La Chatte adlı kitabında kocasını evdeki kediden kıskanan bir kadının öykusunu gündeme getirir. Çin yazarlarından HanYü (768824) ıse kedilerin birbirlerinin yardımına koştuğunu ileri surer. Onun demesine göre Pekin Kralmın vezirinin evinde iki kedi aynı gündc doğurmuş, ama anne kedilerden biri hemen ölmüştUr. öteki kedi de hem kendi yavrularını, hem de ölen kedinin bızdıklannı emzirmiştir. Colette'in bUtUn yaşamı kedilerledir. Minik, Kro, Kapok, Mlsket, Bastıbacak, Sonuncu Kedi, Biriclk ve Yalnızak, Balbadem Kiki vb. kitaplarına çok gircr, çok çıkar: Kuşkusuz övgülerim ancak benimle son bu "Y 28 Mart 1988 13 Nlsan 1988 Uoğancılar'da Kizkulesi karşısında "Arabın Yerü' Üç kişi, bir de ben dört. Sabahattin Kudret'e: "Şöyle cam kenarına geç, denizi seyredersin" dedim. Ben denizi sevmem. Deniz benim içimi karartır. Bana küçük bir bahçe, bir ağaç yeter. Sabahattin uzun günlerı de sevmez. Havanın erkenden kepenklerini indirmesini, insanların dumdum kurşunu yemişçesine sokaklardan kaçışmasını ister. O vakıt o da paltosunun içinde başını bir sağa, bir sola kıkırdatacak, burnunun ucuyla hava Sabahattin KudretAksal 15