Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ö Y KÜ Franz Kafka Bir Karışım arısı ku/u, yarısı kedi yavrusu. bu garip hayvana sahibim. Babanıdan miras kaldı. Ama asıl gelişmcsi benim zamanıma rastlar. önceleri kedıdcn çok kuzuydu sanki. Şimdi iki görünumu birden taşıyor. Başıyla, pençeleriyle kediye benziyor; boyuyla, biçimiyle kuzuya. Gözleri her ikisinden: Güvenilmei', kararsız. Yapağısı yumuşak ve kısa. Dcvinimleri, sürünmeden çok sıçramaya yakın. Güneşe karşı, pencere kenarında sırtının kamburunu çıkararak, mırmır edip durur. Çayırlarda ise, güçlükle yakalanabilecek bir hızla, çılgınca koşar. Kedi görse kaçar. Kuzu görse saldırır. Ayışığında damların oluklarında dolaşır. En beğendiği yoldur oluklar. Miyavlamayı bilnıcz vc farelerdcn de tiksinir. Kümesin yanında saatleıce sipere yatmasına karşın, t'ırsattan yararlanarak kümes hayvanlarından birini bile öldürmüş değildir. Y Adı nedir? Soruları yanıtlamak külfetine girişmiyor, kendilerine sadece, hayvanı göstermekle yetiniyordum. Bazen çocuklar, kediler gctirirlerdi bize. Hatta birinde iki kuzu bile getirmişlerdi. Ama beklentilerinin tersine, bu karşılaşmalar, hayvanlarda hiçbir hoşnutluk duygusu uyandırmadı. Hayvanlar, birbirlerini büyük bir sessizlikle ve hayvan bakışlanyla süzdüler. Varlıklarını, karşılıkh olarak, yaratılışın bir verisi diye kabullendiler. Küçük hayvan, dizlerimin üstünde oldukça, korkuyu da umursamaz, saldırganlığı da. Canını en güvencede hissettiği durum, kucağımda, bana yapışıp kaldığı durumdur. Kendini yetiştiren aileye bağlılık duyar. öyle olağanüstü bir sadakat değildir bu. Ama bütün yakını hayvanlardaki gibi, hayvansal bir sezgiyle, dunyada belki de bir benzeri olmaması yüzünden, bizim evde bulduğu kutsal konu mu değerlendirmektedir. Onu pantolonumun paçalannı koklarken görünce, gülmeden edemenı. Bacaklarımın arasından geçmek için, zorlanıp, kıvrılıp durur. Ayrılmak da ayrılamaz benden. Kuzuluktan da, kedilikten de hoşlanmadığı için, köpek olmaya heveslendiği akla gelebilir... Tecimsel güçlük•lerimi ve ondan kaynaklanan sorunları çözemediğim bir gün, herkesin başına gelebileceği gibi her şeyi oluruna bırakmış, küçük hayvan dizlerim üstünde, evdeki koltuğumda sallanıyordum. Başımı eğince, bir de ne göreyim! Koca bıyıklarından yaşlar akmıyor mu? Kuşkulanmıştım, benim gözyaşlarım mı, yoksa onunkilcr mi diyc. Bir kuzu yürcği taşıyan bu kedi, acaba insanlığa da mı özeniyordu? Babamdan çok şey miras kalmamıştı bana. Ama bu hayvan hepsine değerdi dogrusu. Ne denli birbirlerinden farklı da olsa lar, iki tür kaygı varlığımda birleşiyordu. Derisinin altına suştırılmış gibi hem de. Bazen yanımdaki bir sandalyeye atlar, ön ayaklarını omuzlarıma koyar, burnunu kulağıma dayar. Gören de benimle konuşuyor sanır. Nitekim bu davranışından sonra, öne doğru eğilir, iletişimimizin bende ne etki uyandırdığını okumak istercesine gözlcrimi izler. Ben de, hoşuna gitsin diye, onu anlamış görünürüm ve kanımı söylüyormuş gibi başımı sallarım. Işte o zaman yere atlar ve çevremde dansetmeye koyulur. Kasabın bıçağı, belki de kurtuluştur onun için. Ama ben yoksun kılacağım onu böyle bir kurtuluştan. Kimileyin bana, haklı bir isteği yerine gctirmem için, insan gözleriyle, akıllı akıllı bakmasına karşın, yine de kendiliğinden sönüp gideceği günü beklemeli. Bana miras kalmadı mı? • Türkçesi: Naim Tirali RASGELE Raif Ertem Sert poyraz ve kar bastınnca... Ördekler alçaktan uçari aberler bitti. Hava durumu... Marmara Bölgesi'ne bir kardan adam geldi oturdu. Hepimiz sustuk. Hanımla gözlerimiz buluştu. Çocuklar bakıştılar. Gülüştük. Buruk... Hanım: "Sana yol gözüktii..." Ben istemedim! Elim telefona gitti. Kendiliğinden... "Alo! Eneı?.." Yanıt sevindirici. Poyraz delicesine esiyormuş. Ayakta adam duramıyormuş. Üstelik söyleyen savcı! Sinan Ulaş. Gel de inanma!.. Sert poyraz, kar! ördekler alçaktan uçar. Kılkuyruklar da dönmüştür. Tıkır tıkır gezerler. önce sesi gelir. Sonra kendisi. Hacaloglu Cevdet'in işi varmış. Adll'i aradım. Kamil'e uğradım. Ahmet Bey'in şerifi telefon etti. "Evren Sekiz"de buluştuk. Enez... Hani kar? Hani poyraz?.. Geçti gitti... Hıh!.. Eski dostlar, "Uzun Necdet", "Çavu? Mustafa", "Tantan tbrahlm". Haydin bakahm. Geldik bir kerre... Doğru Koca Usta'nın bârınağa. "Hacıbey'in Hikmefde orada. 21 gündür hava bekliyor. Biz de bekleriz. Alıştık... Biraz söyleştik. Güneş, Saroz Körfezi'ne yaslandı. Hava kararmağa başladı. Akşam avı. Kanal boyu ilerledik. Açık suların başına durduk. Birkaç tüfek attık. Hayvan iştahsız. Döneceğim. "Koca Usta" yemeği hazırlamıştır. tri gövdesini iki ayağının üstünde dengelemiş, gözleri kapıda bizi bekliyordur. Birer ikişer dökülmeğe başladık. Çoğumuz boş, Saat oldukça ilerledi. "Lütfü Ağa" yok. Nerde kaldı? Adil, senin yanında degil miydi? Biraz altımdaydı. Kalkarken ışık yaktım. Gidiyorum dedim. Geldim. Geceyarısı yaklaşıyor. Hava zifiri karan H FRANZ KAFKA (18831924) Çek asıllı Yahudı bir aılenin çocuğu olan Kafka, edebiyatta modernizmın öncüsü ve en büyük temsılcısı sayılmaktadır Kafka'mn yapıtlarının hepsınde görülen ve geç burıuva toplumdaki manevı bunalımın genel bir ımgesıni ohjşturan yabancılaşma olgusu. onun kendı yaşamında da belırgın bir bıçımde izlenir. Kafka'nın konularının ve anlatım biçiminin özelliklehnden türetılen "kafkaesk" suzcügü. bugün. kışınin vaıiığını çepeçevre saran korku ve bunalımı, çevreye yabancılaşmayı. ıçınden çıkılmaz kurallarıyla bürokrasinin insanın kişiliginı hiçe saymasını dlle getirmektedir. Onu şekerli sütle beslerim. Kendisine en uygun düşen gıda düzenidir bu. Şekerli sütü, etobur dişleri üstünden, tadını çıkara çıkara içer. Doğallıkla bu da çocuklar için seyirlik bir olaydır. Pazar sabahı gelirler. Küçük hayvanı dizlerimin üstüne yerleştiririm. Çevrenin tüm çocukları, yanımda yöremde bir halka oluştururlar. Artık cn garip sorular duyulur. Öyle sorular ki, hiçbirine kimse yanıt bulamaz. Niçin bu tür başka bir hayvan daha yoktur? Nasıl olmuş da benim elime geçmiştir? Bıından önce de böyle bir hayvan yaşamış mıdır? Öldukten sonra ne olacaktır? Kendini yalnız hissetmekte midir? Niçin yavruları yoktur? lık. Lütfü Ağa yok. Ahmet Bey'in şerifine ne oldu?.. Hepimiz tasalandık. Biraz çekiştirdik. Huyudur. Hep geç gelir. Bu kadar da olmaz! Adil bunda bir is var!.. Niye bekleyip, alıp gelmedin? Kapıya döküldük. Işık kolladık, ses dinledik. Yok?.. Büyük kanalın altından bir ışık yandı, söndü. Eyvah!.. Yolunu şaşırdı. Kılçığın altına düştü. Oraları batakhktır. Çıkamaz bu adam!.. Adil kasıkları çekti. Işığını, tüfeğini, sopasını aldı. Aramaya çıktı. Biz de birer kanal başı tuttuk, bekliyoruz. Suskun... Bakınıyoruz... Ne kadar zaman geçti, bilemiyorum. Havamız keçtı bir kerre... Hey gidi Lütfü Ağa!.. Kesik kesik sesler duyuldu. Hafif lodos atıyor. Anlaşılmıyor. Kulak kesildik. Ahmet Ağa'nın sesi. Alttaki barınağın bekçisi. Bağırıyor: "Bana dogru gel! Işıga! Kanal boyu, kanal boyu!" Enez'de bir av partısi: Soldan safla. Cevdet Hacaloglu. Raif Ertem, Kâmil Kazankaya ("Koca Usta"). Necdet Küçükbayraktar ve ibrahım Avcı ("Tantan Ibrahim"). İki ışık birbiriyle buluştu. Üç oldu. Hah, buluştular! Bârınağa girdik. Biraz daha söylendik... önce Adil girdi. Gözlerimizle sorduk. Bekletmedi. Işığın parladığı yere yürüdüm. Kılçık kanalına dayandım. Geçemiyorum. Bağınyorum. Işık yakıyorum. Yanıt gelmiyor, bulamıyorum. Sonra Ahmet Ağa'nın sesini duydum. O tarafa yürüdüm. Gördüm!.. Işığı tuttum. İki kanalın arasında. Göğsüne kadar suyun içinde. Tüfeği çaprazlamasına asmış. Bir eliyle sazlara tutunmuş, bir eliyle sopasına. Kıpırdamıyor, bakıyor. tçim burkuldu. Arada kanal var. Geçemiyorum. Gittim, Ahmet Ağa'yı çağırdım. İki kanal arasından geldi, kurtardı. Bakışlanmızı Lütfü Ağa'yayönelttik. Konuştu: Adil'in sesini duydum. Arkasından ge. lecektim. Tam o sırada bir alay ördek bindirdi. Attım, iki tane düştü. Biri cansız. Onu aldım. Yaralı düşeni arıyorum. Işık yaktım. Tersim döndü. Bağırdım: 'Raif! Adil!..' Sesler geldi. Sanki sizin sesleriniz. O tarafa yürüdüm. Su gittikçe derinleşti. Batağa saplandım. Çıkamadım. Anladım... Ama iş işten geçti... Bir ara umudu kestim. Karım geldi gözümün önüne. Daha Türkiye'ye tam alışamadı. Bensiz nasıl yapar? Ne yapar?.. Çocuklarım. Dudakları bükülüyor. Sanki ağlıyorlar. Sonra sizier aklıma geldiniz. Umutlandım. Can geldi. Dayanma gücü geldi. Bekledim. Bırakmazlar beni dedim. Emindim gelip kurtaracağınızdan. Kurtuldum... • • • Bugün 19871988 av mevsimi kapanıyor. Tüfeklerimizi güzelce temizleyip kaldıralım. Yeni yılda... Rasgele!..D 17