05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tuvalette bir tiyatrocu Suzan Abla, ya da gerçek adıyla Saadet Akay, 1929'da Izmir'de doğmuş Türkiyeli bir yahudi. Akrobatlık, kantoculuk, tiyatroculuk, kuklacılık ve sinema oyunculuğu yapmış. Şimdi ise Küçük Sahne'nin tuvaletçisi. Cezmi Ersöz üçük Sahne'de Orta Oyuncular, Karl Valentin'in "tçinden Tramvay Geçen Şarkı" adlı oyunun öncesinde, Nazi üniformaları giyerek oyunu izlemeye gelenlere 'sıkı' bir şekilde kimlik yoklaması yaparlar. Seyirciyi yabancılaştırmak, totaliter ve baskıcı yönetimlere karşı tepkilerini yoğunlaştırmak için düşündükleri bu "oyun öncesi oyun", bir dönem, ülkenin her köşebaşında "gösterildiği" için yaratılmak istenen sonucun ne derece verimli olduğunu pek bilemiyoruz; ama bu kimlik yoklamasından sonra tuvalete giden seyirciler, tuvaletin bakıcısı yaşlı, öksürüklü, ufaktefek kadını görünce gösteriden "yeterli bir ders" aldıklarını belirtmekten kaçınamazlar... Ve tuvalet bakıcısı kadına "Size de mi kimlik gosterecegiz?" diye sorarlar.. Dostlarının "Suzan Abla" diye cağırdıkları tuvaletçi kadın "Hayır, ben kimlik sormuyorum, siz tuvalet ucretini verin, yeter" der... Bu "yabancılaştırmalar" süredursun. Biz, herkesin kendisini yanında rahat "güvenli" dahası "önemli" hissettiği Küçük Sahne'nin tuvalet bekçisi Suzan ablayı tanıyalım... Küçük Sahne'nin tuvaletçisi Suzan Ablstya dikkat... K sırasında bile kalabalık dolup taşardı tiyatrolarda. Kocamla savaş yıllarında evlendim.. Çok uyumlu bir beraberliğimiz vardı. Birlikte tuluata çıkardık. Çevremizde hep sevilen, tanınan tiyatrocular vardı. Daha sonra kocam palyaçoluğa başladı. Ben tiyatroculuğa devam ettim. Muammer Karaca beni beğenip "Cibali Karakolu"nda oynarnarru istedi. Kabul ettim. Muammer Karaca ile Gaziantep'de "Cibali Karakolu" oyununda oynadım.. Allahım ne sevimli bir insandı o.. Jestleri, mimikleri çok başka biriydi... Tanıdığım en renkli tiyatrocuydu Muammer Karaca... Daha sonra kuklacılık yapmaya başladık kocamla birlikte. Hazırladığımız kuklalara, tiyatro kostumlerimi bozup elbise yaptım. Tiyatroya kesinkes veda etmiştik. Anaokullarında, ilkokullarda kukla gösterileri yapmaya başladık. tşimiz iyiydi. Ama bu sırada kocamı kaybettim. 1973 senesiydi, çok sarsılmıştım. Kuklacılığı tek başıma sürdüremezdim. Hastaydım. ses tellerim iltihaplanmıştı, işsiz kalmıştım. Sağolsun, Ferhan Şensoy Bey yardımcı oldu, beni yanına aldı. Şimdi Küçük Sahne'nin tuvaletine bakıyorum.. Bu durumdan rahatsız olmuyorum, tam tersi övünüyorum. Hiç olmazsa elime ayağım tutuyor, çalışabiliyorum.. Iş olunca çalışıyor, iş olmayınca yatıyorum aşağı... 1974'ten beri buradayım.. Tuvalet bekçiliği yanında, Yeşilçam filmlerinde figüranlık yapıyorum... Aklıma gelenleri söyleyeyim: Ferhan Şensoy'la "Parasız Yaşamak Pahalı", "Köşe Dönücü" gibi filmlerde oynadım. Allaha şükür bu işlerden elimize birkaç kuruş geçiyor.. Yoo hakkımı kimseye yedirmem, bilirsiniz sinemacıların "atlatması" çoktur; ama ben alacağım parayı baştan konuşurum.. Muammer Karaca ile Kuklalarımı Poyrazoğlu'na sattım Sen bana vereceğin parayı söyle, ben de ona göre uçuruma atlayayım değil mi ama.. Parasızlık kötüdür bilirsiniz. Ali Poynızoglu bir gün durumumu öğrenip yanıma geldı. "Hoşçakal İstanbul", adlı oyununda kullanmak üzere kuklalarımı istedi benden, kabul ettim. Elimde kalan tiyatro kostümlerimle kuklalarımı onardım, süsledim, getirip teslim ettim. Ali Poyrazoğlu'na.. Sağolsun o da karşılığını fazlasıyla ödedi. Yani artık ne kostümlerim ne de kuklalarım var benim..!' Söyleşinin sonunda Suzan Abla, Türkiyeli birçok marjinalin yaptığı gibi, heyecanını yenemeyerek nufus cüzdanını gösteriyor. (Bu anlamlı tepkinin yorumu tartışmaya açıktır şüphesiz). Böylelikle Suzan Abla'nın gerçek adının Saadet Akay, doğum yeri ve tarihinin lzmir1339 olduğunu öğreniyoruz.. Annesi Refka, babası Yako.. Yani Suzan Abla bir Türkiyeli Yahudi. Gerçekte bunu en çok kendi dışına çıkma ve çevreye uymak için gösterdiği çabalardan anlıyoruz.. Sık ve hızlı jestlerle konuşarak göründüğü gibi "önemsiz" olmadığını vurgulamaya çalışıyor... rebilme imkâru sağlayan çok daha tehlikeli bir "durumu" yaşıyor: Tuvalet bekçiliği... Tabii bu "uslu" yazıdan anlaşıldığı gibi biz onun "yaşantf'larını yeterince öğrenemedik, ama hissettiğimiz kadarıyla Suzan Abla bu ilginç yaşam suresince "açık vermemek" gibi çok temel bir "beceriyi" prensip edinmiş kendine.. Sakınıyor, çekiniyor, duygularım pek belli etmiyor, kıncı olmamaya çalışıyor, öfkelenirse bunu uzun süren öksürük nöbetleriyle belli etmemeye çalışıyor.. Hayatın, en tehlikeli akrobasi gösterileriyle kıyaslanmayacak kadar tehlikeli ve kaypak olduğunu biliyor, besbelli. Evet, bir tiyatronun tuvaletine giriyorsunuz ve buranın bekçiliğini yapan kadının, akrobat, kantocu, tiyatrocu, kuklacı, sinema oyuncusa olduğunu öğreniyorsunuz. Birçoklarının "eğreti" olarak hissettiği tuvaletçi kadınların böylesine "gizli"' özellikleri olabiliyormuş demek ki. Artık gönul rahatlığıyla "Bir tuvaletçi kadınla bile selamlaştım, onunla konuştum, acılarını ve özlemlerini öğrendim" diyemeyeceğiz. Yani artık yüzlerine bile bakmadığımız tuvaletçi kadınların yanında kendimizi "rahat" güvenli "dahası önemli" hissetmemiz için bir neden kalma•dı.. Ve biz "seyircilere" tuvalette bile huzur yok!. Düşünün bir kere, akrobat, kantocu, tiyatrocu, kuklacı, sinema oyuncusu, Yahudi ve ufak tefek, yani tam marjinal bir tuvaletçi kadın; namı diğer Suzan Abla.. Başınızı kaidırıp, saygıyla selamlayın.. D Akrobat Marlca vücuriumu beğendl "... 7. sınıfa kadar Musevi okulu Alianceda okudum. 3 sınıfım kalmıştı. Paris'e gidecektim.. Olmadı, okuyamadım fazla, durumumuz kötüydü.. Okuldan çıkıp, terzi olan ablamın yanına girdim. Terzilik öğrenmeye başladım. Ama ablam bana pek yardımcı olmadı, küçük işler yaptırdı bana.. Sıkılmıştım terzi çıkarlığından. Birgun sinemaya gittim. tzmir'deki Asri Sinemasına; o zamanki sinemalarda hem akrobasi, hcm film, hem tiyatro gösterisi olurdu. 5 kuruştu bütün bu gösteriler... Şimdi 5 kuruş öldü tabii.. Sinemada Mariça isimli akrobat bir kızcağız vardı... Parsaya çıkmıştı, kart satıyordu, 1 kuruş verdim kart satın aldım. Mariça bu sırada benim vücudumun akrobasiye çok elverişli olduğunu söyledi. Akrobatlık böylece benim zihnime girmiş oldu. Bir de yaşlı bir canıbaz olan Faik Bey adında biri vardı... lşteben 1930'lu yılların sonundan itibaren 13397yani 1923 doğumluyumSöke Bağarası'nda akrobasiye başladım. Aslen lzmirliyim. Daha sonra yer ve tel cambazlığı yapmak üzere Söke'ye gittim. Sökede kantoculuğu öğrendim ve o zamanın meşhur "Rus geliyor aşka, Rusun aşkı başka" adlı şarkıyla kantoya çıktım, çok tutuldu, çok beğendiler beni. Başka şarkılarda öğrendim. Grubumuzda Akrobat Faik babanın kızı Losa vardı, o da çiftetelli oynardı. Bir süre kantoculuğa devam ettim. Kantoculuk yetmedi bana, tiyatroya heves ettim. Izmir Halkevine girdim. Burada dramlar, komediler, vodviller, piyesler oynadım. Tiyatro calışmalarım sırasında bir komedyen olan kocam Nuri Şenşakrak (Akay) ile tanıştım. Kocamla birlikte o zamanın çok tutulan oyunlarından oynardım. "Sen Nehri Cinayeti" hem vodvil, hem komedi tarzında bir oyundu. Mesela "Senede Bir Yalan", "Lades" gibi halkın severek izlediği komediler oynardtk... Bu sıralarda savaş başlamıştı. öyle ki bazı oyunlanmızı, mesela Aydın'ın ilçesi Kaçarh'da karartma altında oynadık. Ama halkın ilgisi hiç eksik olmazdı ovunianmızdan; karartma Temel prensip: "Açık vermemek" Akrobatlık, tiyatroculuk gibi bir çok tehlikeli "durumu" yaşadığı gibi şimdi de insanları daha hazırlıksız ve gerçek yüzleriyle go
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle