06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Çcrceve dergisinin Nisan 1987 tarihli sayısında fbrahim Yıldırım, eski bir kitaptan söz ediyordu. Münlr Süleyman Çapanoglu'nun kırk yila yakın bir süre önce yayımlanmış olan öpüşmek Hangi Ayda Tatjıdır adlı kitabıydı bu. Dergi geniş okur kitlesine ulaşamadığı ve çoğu insanın gözünden kaçmış olabileceği düşüncesiyle tbrahim Yıldırım'ın alıntıladığı bölütnlerden birini buraya aktarmak istiyorum: "Busenin kendine göre fizyonomisi, fizyolojisi, batta psikolojisi vardır. Şefkat busesi alna, hiirmet busesi ele, riya busesi etege, aşk busesi dudaga, anne busesi yanaga, resmi buse tırnaga, muhayyel buse ayaga vazolunur. Kaçırma olursa arkadan gerdana." Çapanoğlu'nun belki büyük bir ciddiyetle yazdığı, ama şimdi bizi hafifçe gulumseten üslubu içinde, öpme biçimleri güzel bir biçimde dile gctirilmiş. Evet, öpmenin türlü yolu ve biçimi var, ama aralannda yalnızca öpüşme çok farklı bir konuma sahip. öpme tek yanlı bir süreçken, öpüşmede bir iletişim, iki yanlı bir eıkinlik söz konusudur. öpmede sevgi tek yanlı olarak dile getirilir. Sevgi iletimi burada dudaklar aracılığıyla yapıldığından, dudakların birbiriyle karşılaşması demek olan öpüşmede aynı zamanda belirgin bir demokrasi anlayışının da olduğunu düşünebiliriz. Slnema mahremiyet perdesini aralarken... öpüşme "cinsel devrim" öncesinde Batıda bile oldukça mahrem kabul edildiğinden herkes bunu kendi deneyimi sırasında öğrenme durumundaydı. Birçok insanın ilk öpüşmenin heyecanını bütün yasamı boyunca anımsadığı söylenir. Burada deneyimsizlik, bilgisizlik kişinin karşısındaki en büyük engeldir. Toy sevgililer el ele tutuşmanın büyüsünden öpüşmeye geçerlerken, kimin dudağının kiminkini nasıl kavrayacağını bile bilmezler. Kuşkusuz öpüşmenin üzerindeki mahremlik bulutlarını ilk önce sinema araladı. Bizden önceki kuşaklar öpUşme sahnelerinin karartıldığını anlatırlar. Biz öpüşmeden sonra kararan sahnelerle büyüdük ve gerisini duş gücümüze bıraktık. Bugünse sinemada öpüşme sahneleri en masum görüntüler arasında yer alıyor. Sinemanın "cinsel devrim" üzerin de kuşkusuz çok büyük bir rolü var. Ne ki görmek ve bilmek ile yapmak arasında büyük uçurumlar yer alır. Bizler öpüşmenin ne olduğunu filmlerden öğrendik; ama nasıl olduğunu kendi deneyimlerimizle keşfetmek zorundaydık. Bugünün genci ise sevişmenin, kadın ya da erkek vücudunun ne olduğunu çok iyi biliyor. Ama o da bunun nasılını, kendisi keşfetmek ve öğrenmek zorunda. kikada 72'dcn 180'e kadar çıkan bir hızlanma görülür. BUtün bu fızyolojik değişimleri o duygusal ortamda çanların çalması, gündüz vakti yıldızları görmek, ya da uçtuğunu, hafiflediğini hissetmek gibi bilim dışı deyimlerle dile getirmek çok doğal olsa gerekir. Ne de olsa büyü bilime karşıdır. Aşk da bilimden çok büyüye yakın değil midir? Bizim ilk gençliğimizde öpüşmek büyük bir maceraydı ve bundan ötesi imkânsız bir düştü. Saatlerce, günlerce, haftalarca el ele tutuşmak, parmakların temasından doğan elektriklenme ve ilk öpüşmenin nasıl, nerede, ne zaman olacağını düşleme.. güvensizlik ve korku... Şimdilerde gençler için düş nerede başlıyor bunu bilemem, ama öpüşmenin büyüsünden çok şey yitirdiğini de sanmıyorum. tnsanlar arasında güzel duygular ve sevgi sürdüğü, aşk anlamını koruduğu sürece Şeyh Nefzavi'nin yüzyıllar önce "Kokulu Bahçe" de yazdığı gibi. "Agızdan, yanaklardan, boyundan öpmek, laze dudakları emmek, o en güzel, mutlu anı yaratacak hu kuçuk oyunlar Tann'nın insanlara birer nimeü değil mi?" Öpüşmenin fizyolojisi öpüşürken baş dönmesi, çarpıntı, kulakların çınlaması gibi bazı yan etkilerden söz edilir. Bunlar yerin ayakların altından çekilmesi, çanlann çalması gibi deyimlerle dile getirilir. Gerçekten de, cinsel birleşmeyle sonuçlansın ya da sonuçlanmasın öpüşme, cinselliğin ağır bastığı bir hazırlık dönemidir. Görme, işitme, koklama ve dokunma duyularının yarattığı dürtüler sonucu kanın damarları doldurduğu ve bunun göğüsleri etkilediği, sertleşmelerine neden olduğu, ayrıca derinin kızarmasına yol açtığı bilinen gerçeklerdir. Cinsel dürtü büyüdükce derin soluma, kan basıncında artış ve kalp atışlarında da Sinemanın unutulmaz öpüşmeleri Atlllâ Dorsay S inemanın öpüşme sahneleri... Sinema gibi, karanlık bir salondaki tek aydınlık yer olan "beyazperde"ye doğru yö. nelmişortak bakışlann tam bir "röntgencilik olayı" halinc gctirdiği bir sanatın doğasında yatan "erotizm", elbette sinemanın yoğun bir erotizmi içerdiği gerçeğini de birlikte getiriyor. Öpüşme sahnelerinin de bunların ve sinemayla ilgili en unutulmaz gençlik anılarımızın arasında yer almasına şaşıhr mı? Aslında sinemada erotizm, çoğu kez sanıldığının tersine hep vardı. 1895'de çevrilip bir yıl sonra gösterime çıkan ve May lrwin'le John Rice adlı oyuncuların kendilerini uzun bir öpüşme deneyine kaptırdıkları "The Kiss" adlı birkaç dakikalık kısa film, sinemanın ilk öpüşmesiydi. 1920'lerde Cecil B. de Mille'in "monden" güldürülerinde, Rudolph Valentino, Ramon Novarro gibi erkek ve Theda Bara, Gloria Swanson gibi kadın "cinsel cezibe" yıldızlarının filmlerinde bugünün standartlarına göre bile oldukça erotik kalan öpüşme sahneleri vardı. 1929 yılının bir filmi (son sessiz filmlerden biri) yine "ÖpucükThe Kiss" adını taşıyordu ve filmde Greta Garbo ile John Gilbert'in öpüşme sahnesi dillere destan olmuştu. 1930'larda sesli filmle birlikte artan erotizm, Hollyvvood'un üzerine tutucu çevrelerin şimşeklerini çekiyor ve ünlü "Hays yasaları", hcr şeye olduğu gibi, öpüşmenin süresine de sınır getiriyordu. Bu yasalar, 1950'ltre dek yürürlükte kalacak, öylcsinc kı, Alfred Hitchoock gibi bir yönetmen, 1946'da çevirdiği "Aşktan da ÜstiinNotorioııs" filminde İngrid Bergman'la Cary Grant arasındaki bir telefonun da işin içine karıştığı uzun ve unlü öpüşmeyi, sansüre uymak içın "bölmek" zorunda kalacaktı. 1930'ların belki de en erotik yıldızı olan Jean Harlow'un özellikle Clark Gable'le çevirdiği filmlerdeki ateşli öpüşmeleri, o yıiların en unutulmaz sinemasal anılan arasındaydı. Gable, 1939da "Rüzgâr Gibi Geçli"de de Vivien Leigh'i ateşli ve zevkle işkence etme duygusunu karmaşık biçimde veren sert öpücüklere boğacaktı... Sinema tarihinin en uzun öpüşmesi ise, geçenlerde bir yabancı dergide anımsatıldığı gibi, "Aşktan da Üs(iin"deki öpüşme değil, 1941'deki "Artık OrdudasınYou're in the Army Now" adlı zararsız bir güldürünün "jönleri" olan Jane Wyman'la Regis Toomey'in öpüşme sahnesiydi. Uzun olmasına uzundu belki, ama bugün kimse Sinema tarihinin ilk busesi: May lrwin ve John Rice "öpuş" filminde (1896) yer alıyordu. anımsamıyor. Bu da erotizmin, öpüşmenin uzunluğuyla hiç ilişkisi olmayan bir şey olduğunu göstermıyor mu? 1950'lerde Burt lancaster'le Deborah Kerr'in "İnsanlar YaşadıkçaFron Hereto Eternity" filminde kumlar üzerindeki öpüşmesi, Amerikan sinemasının en erotik öpüşmeleri arasında yer alır. O yıllarda Fransız sineması da Brigitte Bardol'nun filmlerinîie, özellikle "Ve Allah Kadını Yarattı"da yoğun erotizm içeren öpuşmeler gösteriyordu. Sintone Signoret'nin bir tngiliz filminde, "Tepedeki OdaRoom at the Top"da Laurence Harvey'le öpüşmesi de unutulmaz. Yeni Dalga'yla birlikte, cinsellik yaşamın içindeki yerini daha doğal biçimde aldı.Louis Malle'nin AşıklarLes Aments filminde Jeanne Moreau'nun sevişme sahneleri gibi,..1960'la/daki " cinsel özgiirliik " eylemi,sinemada seksi adeta gündelik bir şey haline getirince, artık öpüşme möpüşmenin eski tadı tuzu kalmadı. Ama sinema yine de şaşırtmasını biliyordu: 1970'lerde bile Bertolucci'nin "Paris'te Son Tango"su, Marlon Brando ile Maria Schneider in öpüşme (ve başka şeyleri) ile, yi Greta Garbo ile John Gilbert'in "öpucuk" adını taşıyan fllmdeki öpüşme sahneleri de (1929), dillere destan olmuştu. ne o .yıllarda çeşitli filmlerin içerdiği "lesbien" bölumler, seyirciyi bu liberalleşmenin gctirdiği şokla sarsmayı bildiler. 1980'lerde ise artık kimseyi şaşırtmak kolay değil. Stephen Frears'ın "Benim Güzel ÇamaşırhanemMy Beautiful Laundrette" filminde öpüşmenin erkeklerarası çeşitlemelerini bile ızlemedik mi? Biz, "hoşgörıi toplumu"nun yeni aşamalarını izlerken, yine de yeni yetmeliğimizin öpüşmeleri başkaydı diyc düşünüyoruz. Elizabeht Taylor'la Monlgomery Clift'in "Insanlık Suçu", James Dean'le Nalalie VVood'un " Asi (iençlik", Marilyn Monroe ile Don Muıray'ın "Otobüs Duragı", daha "aşagı", ama belki daha erotik bir düzeyde ise, o yıllann Avrupa (Fransız, ttalyan, İsvec) filmlerinde, ornegin "Sensualita"da Kleonora Rossi Drago ile Amedeo Mazzari'nin, "Disi Kurt"da Kerima ile Ettore Mannl'nin, İngmar Bergman'ın ilk filmlerinden "Monika"daki genç oyuncuların öpüşmeleri de, gunumuzdeki daha "açık" sahnelerle kıyaslanmayacak biçimde unutulmaz anılarımız arasındaki yerlerini aldılar... Hitchoock'un yönettiOi "Aşktan da Üstun" filmindekj (1946) unlü "telefonlu öpüşme" sahnesinde, İngrid Bergman ile Gary Grant. 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle