Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kraliyet Mücevherleri ngiliz Sarayı'nda Kraliçe Victuria'dan bugünkü Galler Prensesi Diana'ya kadar kıraliyel ailesinin bütün kadınlarının mücevhere tutku derecesinde düşkllıı olduklan, hatta bu müeevherleri takan kadınlann bir anda "lıavalar içine girdikleri"ni anlatan bir kitap yayımlandı. Moda yazarı Suzy Menkes bir anda 25 bin satan kitabında tngiltere Kraliyet ailesinin mücevhere olan tutkularını ve bu uğurda neler yaptıklarım anlatıyor. Dünyanın en büyük elması Cullinam 'ın yanı sıra ağırlığı önce 800 kırat olan fakat acemice yontulması yüzünden 279 kırata düşen ünlü Kuhı Nur (Işık Dağı) elması da aralarmda bulunuyor. I Interuational Herald Tribune gazetesinde yayımlanan yazıya göre kısa sürc önce piyasaya çıkan "Kraliyel Mücevlıerleri" adlı, Londun Tinıes gazetesi moda yazarı Suzy Menkes tarafından yazılan ve bir anda 25 bin adet satan kitapta ingiliz kraliyet mücevherleri ve kraliyet ailesinin bunlara tutkıı derecesinde düşkün olan kadınlarının duyguları, bu uğurda neler yaptıkları anlatılıyor. Menkes kitabın bir bölümünde şöyle diyor: "Prenses Diana'nın davranışları dikkatimi çekince kitapla ilgili araştırmalanma başladını. Prenses Diana evlenmeden önce sade, gösterişsiz bir genç kızken, Galler Prensesi olup kraliyet mücevherlerini takmaya başlayınca bir anda degişiverdi, havalara girdi." Dort yıllık bir araştırmanın ürilnü olan kitapta ayrıca, Kraliçe Elizabeth'in büyükannesi Kraliçe Mary'nin giysileri ve mücevherlerinin ayrıntılı listesini tuttuğu bir defterinin de bulunduğu kaydedilerek Kraliçe Mary' nin özellikle mücevherlere çok düşkün olduğu vurgulanıyor. Rus Çarlığı'nın son hanedanı olan Romanovlar'a ait mücevherlerin de Kraliçe Mary'nin eline nasıl gectiği şöyle anlatılıyor: "Kraliçe Aleksandra'nın kızkardeşi İmparatoriçe Marie 1917'de Bolşevik Devrimi'nden kacıp Danimarka'ya sıgınmayı başardıgı sırada yanında bütün mücevherlerinin bulundııgu bir kutu da götürmüştu. IV28'dcki 6lümünden sonra Krııl 5. George teyzesi olan Imparatoriçe Marie'nin iki kızı olan Olga ve Xenia'ya ömür buyu aylık gelir bağlatabilmek amacıyla özel sekreleriııi Kopenhag'a gönderip mücevherleri aldırdı. Bunlara değer biçllrip sattırdı. Satıştnn o /.aman loplanan para 350 bin sterlindi. Oysa kutuda son derece paha biçilmez mücevherler bulunuyordu. 40 yıl sonra tmparatoriçe Marie'nin kızı Olga Kulikovski yoksulluga yakın bir durumda Kanada'da ölmeden önce Yunanlı bir gazeteciye Ingiliz Kraliçesi Mary'nin çevirdigi "dolapları" anlattı. Buna göre Kraliçe Mary kral kocasının haberi bile olmadan bu mücevherlerden bir çogunu el altından almış, bunların büyuk bölümünün de üzerine para vermedcn, keliınenin taın anlamıyla 'oturmuş', digerlerini de yok pahasına 'kapatmıştı.' Bu olay tam bir skandaldı. Sonunda Kraliçe Elizabeth, Grandüşes Olga'nın ogluna, gerekli tazminatı ödeyerek olayı ört bas etmek zorunda kaldı." Kitapta ayrıca dünyaca ünlü "Kohi Noor" elmasının da Pencap'ın düşüşünde lngiltere tahtına geçen bir "ganimet" olduğu belirtiliyor. Kitabın başka bir bölümünde de tahttan feragat eden VVindsor Dükü'nün kral olduğu dönemde karısı Wallis Simpson'a mücevher alabilmek için büyük "servetler" harcadıgı, hatta ünlü kuyumcu Cartier'ye özel siparişler verdiği de anlatılıyor. Şimdi bütün sorun NVindsor Düşesi'ne ait bu paha biçilmez mücevher koleksiyonunun ne olacağı. Bu konuda lngiltere Kraliçesi Elizabeth'in yaklaşımının ise şöyle olduğu kitapta belirtiliyor: "Bütün sülaleyc yetecek kadar miicevherimiz var. Fazlasını ne yapalım?" D ) 1 • • Ingiltere Kraliyet Asası Telefon ve Yazarlar Marcel \üz yüze getmeden konuşmaya olanak sağlayan yografikProust'a aittir. Proust otobiromanı "Jean SanteuiT'de, bir araç olarak telef on, yazarların oldukça evinden uzakta olan bir genç adamın annesinc duyduğu özlemi anlatır... ilgisini çekmiştir. Genç adam kaldığı otelde, telgraf T Telefonun ilk yıllannda, en duyarh tanımlamayı Marcel Proust yaptı. elefon, insanlar arası ilişkide yeni bir aşama başlatmıştır. insanların birbirleriyle yüz yüze gelmeden konuşmalarında, ses tonunun öne geçmesiyle, telcfon, diğer iletişim araçlarına oranla farklı bir yere sahiptir. Telefon, konuşmalarımı/a belirgin bir yoğunluk kazandırır. Bu ncüenle konuşma arasında, örneğin şöyle bir üstü kapalı söylemek istediğimiz sözcüklerde farklı bir tonlama yaparız. Bu sözcükler, akustik açıdan ıyı vurgulanmalıdır. Ses tonunun yanı sıra, belirli suskunluk anlarının, hayretimi/.i, üzüntü ya da şaşkınlığımızı belirten nida sözcüklerinin bu açıdan büyük önemi vardır. Bazı insanlar bu tur incelikleri asla beccreme/.ler. YUzyüze gelmeden konuşmaya olanak sağlayan bir araç olarak telefon, yazarların oldukça ilgisini çekmiştir. Telefonun ilk yıllarına ilişkin en duyarlı tanımlamalardan biri iuphesi/ çekme olanağının olup olmadığını sormaktadır. Şef garson, "Aman efendim, telefonumuz var" der. Jean böylece annesinin sesini telefonda dııyar, "Sen misin sevgilim?" der. Adeta annesiyle ilk kez konuşuyor gibidir... Sanki öldükten sonıa onu cenneıte yeniden bulmuştur. Çünkü Jean, annesinin sesinc dıkkatlc kulak kabartnııştır. Daha önce, annesi konuşıırken onu hep dinlemiş, anıa sesinin farkına varmamıştı... Şairlerin ise telefonla başları hep dcrttedir. James Joyce'un 1917'de ilk kez yalnız başına tatile çıkan karısını telefonla arama çabası, acınacak bir başansi7İıkla sonuçlanır. Karısı Nora, daha sonra Locarno'dan ya/.dığı mektııpta onu teselli edebılnıek için "Sevgili Jim, mektup ve kartın için teşekkür ederim.. Telefonla başının dertte olmasına üzüldüm, hiç telefon elme, hem parana yazık hem de kı/dığına degmez" der. ' ı O dönemde radyodan daha etkılı yayın organı yok, radyo da hangi parti iktidarda ise onun elınde. Şimdi televizyondaki tek yanlı yayınlar gıbi. Demokrat Parti iktidarda, Ismet Paşa muhalofote geçmiş. Paşa'yı Mocliste konuşturmadılar mı, hemen dışarı çıkar basın toplantısı yapardı. Her şey o dönemde Meclisin içinde geçtiği için, Ismet Paşa genel kuruldan çıkar, grup odasına gelir, gazetecileri çağırırlar, basın toplantısı başlardı. ismet Paşa, demokrasi adına durmadan verır verıştirirdi. Biz de tatlı tatlı yazar, özetler, ara başlıklar çıkarır, Ankara muhabiri olduğumu/ ıçın istanbul'a ulaştırırdık. ismet Paşa rahat, bız rahat, ıtıaıışet cuk oturduğu için istanbul'dakı sekroter arkadaşlar rahat .. Tam Karpıçe gelmiş, bir kadeh söylemış, yudumlarken, bir haber ulaşır: "Sıkıyönetım Ismot Paşa'nın basın toplantısında söylediklerıne yayın yasağı koydu, ne yapacağız?" "Elinin körünü yapacaksın, ne bıleyim ben ne yapacaksın?" "Ne olur kızma, bırşeyler ayarla Anadolu kalıbı için gozunu seveyim. istanbul baskısı için biz bir şeyler yaparız" Oturur, manşetin yerini tutabılecek bir haber 'imal' etmeye davranırdık. Ne yazalım, saat nerdeyse 24'e gelıp dayanıyordu. O zamanlar oyleydi. Şuraya buraya telefon ederiz, nafıle'.. Herkes el altından Paşa'nın konuşmasını merak edıyor, haber verecek yerde sorduklarımız konuşmayı isterler. Bir yandan, konuşmayı çoğaltır, dağıtırız, bir yandan yeni manşetlık haber ararız Halk Partisi'nin muhalefet görevini de bizler üstleniriz. Nf günlerdi o günlerl.. Ne ise oski defterleri kanştırır, bulur buluşturur, Anadolu kalıbı ıçın bir haber 'imal' ederiz. Böylece Anadolu'yu kurtarmış pluruz. ismet Paşa bu, Mecliste konuşturmadılar, basın toplantısını yasakladılar, durur mu? Hadi Ulus için zehir zemberek bir başmakalo döşenir. Bizlere bir kopyasını verırler partiden. özetleriz, başlıklannı koyarız. 'ismet Paşa'nın bugün Ulus'ta çıkacak başmakalesı' deriz, İstanbul'a geçeriz. Rahatız değıl mı? Ne gezer. Gene saatin 24'ünden sonra hemen bir haber gelir. 'Sıkıyönetim Ismet Paşa'nın makalesınden ötürü 'Ulus' gazetesıne yayın yasağı koymuş, basılı gazeteler toplatılıyor". Hadi sıl baştan... Böyle ne yasaklamalar, ne haber sıkıntıları çekmışızdir. Bir ustalık olsun diye yayın yasağını yazarız. "Ismet Paşa'nın Ulus gazetesinde çıkan makalesıni sıkıyönetim yasakladı" gıbılerden bir şeyler yazarız. Buna da önlem bulurlardı. "Yayın yasağının yayımlanması da yasak". Bereket o dönemde yayın yasakları için posta yazılı bir kâğıt getınrdı, telefonla yasaklar konmazdı. Bu kez postanın getırdiği kâğıdın klışesini yayımlardık. Oııu da yasaklarlardı. Direnir, yasak yerını boş bırakırdık Boş bııakmayı da yasaklarlardı. Şinasi Berker'ın yeni basımı yapılan Gazetecı Olunmaz Gazetecı Ooğulur' adlı nefis kıtabının yeni baskısını okurken gozüme ilişti. Gene ismet Paşa, 1955'lerde, konuşturulmadığı, basın toplantısı düzenleyemediği, lafını söyleyemediğı ıçın 'Çetın imtıhan' adlı bir başmakale yazmış Ulus'a... Sıkıyönetim de hemen Ulus gazetesinı kapatmış Bundan sonrasını Şinasi Nahıt Berker'den dinleyelım. ".. Gazete süresiz kapatıldı. Ertesi gun Ulus'un yazı ışlerı odasına gitrpiş, birkaç arkadaş o gün yayımlanan gazeteleh gözden geçirıyoruz. Ulus yayımlanmadığı ıçın kımsenın bir ış yaptığı yok... Bırdenbıre odaya gazetenin kapanmasına sobep olan yazıyı yazan ismet Paşa gırdı. Ve tok sesıyle hepımızı azarladı: Tembel tembel ne oturuyorsunuz?' Hemen ayağa kalktım, esas duruşa geçtim: 'Sayenizde Paşam'. Gazete onun yazısı yüzünden kapanmış, tembel tembel oturan da biz Kımse bir şey söylemeyemedi". Her dönem gazeteciliğınin ayrı bir tadı olduğu gıbı, her dönem sıkıyönetim uygulamalarının ayrı bir çoşnısı vardır Hele sıkıyönetim uygulamalannda muhalif gazetecılık ise gozaltısı, hapsı, kapatılması ile tadından yenmez olur. Her KuşaK kendinden sonrasına anlatır Sayeııîzcle Paşam... 21