02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 25 Mart 2014 Salı TAMAM MIYIZ? Gezi sonrası, yerel seçimler öncesi Türkiye demokrasisini John Dewey ile okumak... u Gezi olayları ile başlayan halk hareketi 17 Aralık 2013’te ülkeyi sarsan rüşvet skandalı nedeniyle büyüyerek devam ediyor. Bu ikinci dalga hareket ilkine göre daha yaygın, güçlü, kamusal bir kimliğe sahip ve Türkiye demokrasi tarihinde önemli ve farklı bir yeri var. Bu nedenle, 30 Mart yerel seçimleri yaklaşırken Gezi kamusal hareketini ve Türkiye demokrasisini John Dewey ile okumak ve irdelemek istedim. ohn Dewey tanınmış Amerikalı filozof ve eğitim teorisyenidir. Atatürk’ün daveti ile 1924 yılında Türkiye’ye gelmiş, Türk eğitim politikası ve sisteminin oluşturulmasına önemli katkı sağlamıştır. Dewey demokrasi savunucusudur. Demokrasiyi sosyal hayatın ayrılmaz bir parçası kabul eder. Dewey’e göre demokrasi, aile, okul ve toplum yaşamı içinde, bireylere deneyimleterek öğretilen yaşamsal bir beceri, bir gelenektir. Dewey’in demokrasisinin, bugün Türkiye’de siyasi partiler arasına sıkışan, vatandaşların dört yılda bir oy sandıklarını ziyaretinden ibaret demokrasiden çok farklı olduğu bilinmelidir. John Dewey’e göre bireyler fiziksel, zihinsel ve ruhsal eylemlerin merkezidir. Eylemlerinde neyi düşünebileceklerini, neyi seçebileceklerini belirleyen pek çok sosyal etkiye maruz kalırlar. Bazen bu etkiler birbiriyle çatışır. Bu karmaşık ve çatışan sosyal etkilerin altında bireysel bilinç odaklanır, eyleme karar verir ve uygular. Eylem sonrasında çıkan sorunları çözer. Birey yerine bireyler topluluğu veya halk söz konusu olduğunda aynı kurallar ve akış geçerlidir. Yazımda bundan sonra halk sözcüğü yerine kamu sözcüğünü kullanacağım. Çünkü kamu sözcüğü, bir ülkede sınırları belli coğrafi bir alan içinde yaşayan halkın bütününü ifade ediyor. kamunun memurudur, kamuyu temsil eder ve kamusal sorumluluk taşır. Kamusal sorumluluklardan birisi seçim gibi kamusal etkinliklere katılımdır. Kamu apolitik bağlarla bir arada yaşar, fakat politika ile birbirine tutunur. Devlet yönetim sistemi olan politik demokrasi ile sosyal bir sistem olan demokrasi birbirine bağlıdır ve birbirinden etkilenir. Fakat demokrasi olmadan politik demokrasi gerçekleşmez. Demokrasi toplumsal yaşam biçimidir ve bireyler yaşayarak öğrenip benimserler. Demokrasi eğitimi evde başlar, komşuluk ilişkileri içinde gelişir ve aile, okul, endüstri, iş, din çevrelerindeki türlü insan ilişki biçimini şekillendirir. Mükemmel ve güçlü kamu, demokrasi eğitimi ve sosyal ilişkileri güçlendiren iletişim ile yaratılabilir. J Politik demokrasi, yaygın olarak bir ülke yönetim biçimi olarak bilinir. Temsili görevlilerin seçimini ve görevlilerin iş yapış biçimlerini düzenleyen uygulamadır. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, hükümetlerin kamuyu temsil ettiği ve kamunun isteklerini yerini getirmek için çalıştığı varsayılır. Hükümetler kamunun oyuyla seçilmiş olmasına rağmen bazı hükümetlerin kamuyu temsil ettiği bazılarının etmediği söylenir. Bunun bir nedeni hükümette yer alanların en nihayetinde insan olmaları ve insan karakterinin kişisel özelliklerini taşımalarıdır. Bir yanda temsil ettikleri kamuya karşı kamusal sorumluluklar taşırlar ve kendilerine verilen görevleri vardır. Bu sorumlulukları yerine getirebilmeleri ve görevlerini yapabilmeleri için kamu tarafından hak ve imkanlar ile donatılırlar. Diğer yanda bağlı oldukları veya yakın oldukları aileleri, akrabaları, aile dostları, iş grupları ile ait oldukları sosyal sınıfın çıkarlarına hizmet etmeye meyilli olurlar. Kamuyu temsil etmek için seçilen her vekil, bu vekillerden oluşan hükümet, hükümetin atadığı devlet yöneticileri, kamusal görevleri ile kişisel çıkarları arasındaki bu çelişki ve çatışmayı yaşar. Kamu Yetki ve güç, siyasi bir kazadır bu çelişkiyi kontrol edip azaltacak, temsili işlevin kişisel olana ağır basmasını sağlayacak önlemleri aldığı takdirde politik kurumlar temsilidir denilebilir. Bu nedenle, temsili hükümet, kamunun kendi üstünlüğünü güvenceye alması ile mümkün olur. Fakat bu nasıl sağlanacaktır? Ülkeyi yöneten temsilcilere sağlanan imkan ve güçler ülkeyi kendi çıkarları doğrultusunda idare etmeleri ve ülkeyi sömürmeleri için verilen bir davetiyedir. Ayrıca John Dewey’in tarihteki olaylara bakarak çıkardığı sonuca göre, kamuyu temsil edecek ve yönetecek kişilerin seçimi, bu kişilerin yetki ve güçlerle donatılması siyasi bir kazadır. Çünkü, savcılar, hakimler, yöneticiler ve idareciler kamu yararına hizmet etme kapasitelerinden bağımsız, pekçok başka nedenden dolayı seçilmişlerdir. Gücü kaza sonucu eline alan temsilciler devlet geleneğini ve varolan mekanizmaları kullanarak güçlerini ülke içinde veya dışında nüfuzlu aileler ve kuruluşlarla, birlikler ve ortaklıklar kurarak, devletin gelirlerine erişip kamu yararına olmayan pekçok farklı işlerde kullanarak hanedanlıklarını kurarlar. Politik demokrasi, bu gelişmeleri engellemek, kamusal kişisel çıkar çatışmalarını önlemek, kişilere ve kamuya ait hakları korumak için hükümetlerin güçlerini sınırlandırır. Bu sınırlama politik araçlarla yapılır. Peki bu politik araçlar etkili midir ve ne kadar etkilidir? Bu politik araçlara ülkemizden bir örnek, Sayıştayın kamu adına hazırladığı bütçe hakkı denetim raporlarıdır. Geçtiğimiz günlerde Sayıştay raporlarıyla ilgili basında çıkan haberler, raporların etkisiz hale getirilebildiğini gösterdi. O halde hükümetin güçleri nasıl sınırlanacaktır? John Dewey’e göre kamuyu oluşturan her birey bir anlamda Vatandaş yolsuzluğu normalleştirince... Türkiye 17 Aralık 2013 tarihinde ülkenin en büyük rüşvet skandallarından birisi ile çalkalandı. Aralarında bakan çocuklarının da bulunduğu kamu görevlileri, bürokratlar, banka müdürleri “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla gözaltına alındılar. Rüşvet skandalı ve sonrasındaki gelişmeler Gezi sonrası ikinci büyük kamu hareketini tetikledi. Gezi hareketinden farklı olarak, bazı vatandaşlardan “İktidara her gelen yedi. Bunlar da yesin”, “Benim param değil mi, yesinler” yorumları geldi. İlk yorum, temsil edenler tarafından kamunun maddi varlığının kötüye kullanıldığının ve kamunun kendini koruyamadığının kabulü niteliğinde. Vatandaş, kendi seçtiği temsili hükümetten kendi kamusal haklarını korumasını istemek yerine, yolsuzluk yapmasını normalleştiriyor ve hatta bunu bir kural olarak benimsiyor. İkinci yorumda ise kendini bireyselleştirerek YAZININ DEVAMI YAN SAYFADA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle