27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 YANSIMALAR ŞeŞk KAHRAMANKAPTAN seŞk@kahramankaptan.com / www.kahramankaptan.com 13 Ocak 2012 Cuma 393 Üç İyi Yeni Yıl Konseri... YILBAŞI konserleri, müzikte gevşemenin, kitleye açılmanın, biraz eğlenmenin, gelen yılla ilgili umutların anlatımıdır. Ankara 2012’ye üç iyi yeniyıl konseriyle “Merhaba” dedi. CSO’nun Arena’daki konserinin ilk bölümünü TRTMüzik kanalında, rahmetli Hikmet Şimşek’i anarak “Pazar Konseri” programında izleyebildim. Ankara’nın “üç soprano”su Esin Talınlı, Funda Ateşoğlu ve Çiğdem Kurt Önol ile uluslararası lirik tenorumuz, iki Grammy ödülü ortağı, Mersin Operası’ndan Bülent Bezdüz konserin solistleriydi. Şef Erol Erdinç, hafif Latin, Napoliten ve yerel düzenlemelerden oluşan bir programı ağırbaşlılıkla, kendini fazla ortaya koymadan, solistleri ve orkestrayı öne çıkararak gerçekleştirdi. Arena’da yapılan konserlerde ilk kez ortalamanın üstünde bir seslendirme düzenine TV’den tanıklık ettim. Solistlerle orkestranın ses dengesi gayet iyi ayarlanmıştı. Konunun uzmanı Yalçın Tuğsavul ekibiyle başarılı bir iş çıkarmış. Ama, sahneye sonradan eklenen platformda söyleyen aşırı makyajlı sopranolara yönelik ışık, TV’de onların tüm yüz güzelliklerini maskeleyen bir görüntü oluşturmuştu. Konserin ikinci yarısını önümüzdeki pazar günü saat 12.00’de TRTMüzik kanalında izleyeceğiz. Ankara müzik kurumlarının Bülent Bezdüz’e başka konser ve temsiller için de çağrı yöneltmesi dileğimiz... Öteki iki konserin şefi aynıydı. Işın Metin önce Bilkent Senfoni’yle Amerikalı siyahî mezzo soprano Denyce Graves’i ağırladı. Bir dostumun tanımlamasıyla “ballıbaharatlı” bir sese sahip Graves, Amerikan müzikallerinden şarkılarla üç yıl önceki Mersin konserinden sonra Ankara’da da dinleyicinin büyük sempatisini kazandı. Metin, Ankara Devlet Opera’sının yeniyıl konserini de kısa sürede hazırlayıp yönetti. Geçtiğimiz eylül ayında Atina Ulusal Operası’nda “Aşk İksiri”ni yapan Metin, giderek opera alanına açılıyor. Sopranolar Çiğdem Önol, Funda Ateşoğlu, Esra Akcan, Görkem Ezgi Yıldırım, mezzo Şebnem Algın, tenorlar Murat Karahan, İhsan Ekber, Ünüşan Kuloğlu ile İzmir solistlerinden bariton Altuğ Dilmaç’ın yeraldığı izlenceyi opera yönetimi hayli uzun ve yoğun tutmuştu. Müzikal, Napoliten ve türkü düzenlemeleri, ölçülü mizansen, akışkan trafik, dinleyiciden olumlu tepki alan yerinde esprilerle bu yılbaşı konseri hedefini tutturdu. Tenorlar biraz ağır bastı, Murat Karahan “Çökertme”, İhsan Ekber “Altın hızma”, Ünüşan Kuloğlu Giuditta’dan “Octavio’nun aryası”yla dinleyicinin kalbini kazanırken, şef Işın Metin de alçakgönüllü, ekibi ön plana çıkaran tutumuyla, opera anlayışına uyumlu, çalışkan bir görüntü verdi. Bilmem TRT bu konseri de çekti mi ve ilerki haftalarda yayınlar mı? Attilâ Şenkon yazarlığınıanlattı SELDA GÜNEYSU ANKARA Yazat Attilâ Şenkon, Cumhuriyet Kültür Merkezi’ne (CKM) konuk oldu ve yazarlığını şöyle anlattı: Henüz küçük bir çocukken, film afişlerini toplar sonra kendimce o afişlerden filmlere dair öyküler üretirdim. Sonra da mahalledeki çocuklara sanki o filmleri izlemiş gibi anlatırdım, arka bahçemizde. Beni çok heyecanla ve severek dinlerlerdi. Bir gün, Osman adında bir arkadaşım, hışımla yanıma geldi. “Sen bir yalancısın, çünkü senin geçen gün anlattığın filme annem ve babamla gittik, filmin senin anlattığınla bir ilgisi yoktu” dedi. İpliğim pazara çıkmıştı. Ben tabii yalancıydım, lakin Osman da çok patavatsızdı. Osman sonra bana, “Filmin bizim izlediğimizle ilgisi yoktu ancak senin anlattığın film, izlediğimizden daha güzeldi” dedi. Bunu sonraları çok düşündüm. Demek ki ben dürüst bir yalancıydım ve iyi bir anlatıcıydım. Anlattığım şeyleri dinletebilen biriydim. Bu benim yazarlığımın kırılma noktalarından biri oldu. düşündüm. O noktada da benim için başka bir özel insan devreye girdi; teyzem. Nelerle biriktirdiği parayı benim ilk kitabımın baskısı için verdi. Sevgi Özel’le ilk karşılaşma İlk kitabın ardından ikinci kitap için çalışmalara başladım. “Uykusuz Gece Düşleri”nin dosyasını Ümit Yayıncılık’a götürdüğümde kapıyı Sevgi Özel açtı. Özel şimdi Dil Derneği’nin genel başkanı, çok iyi bir dilbilimci ve yazar. Dosyamı ilettim. Bana dosyanın okunduktan sonra kitap olarak yayımlanıp, yayımlanmayacağına ilişkin bilgi vereceklerini söyledi. Haber çıkmayınca dayanamadım ve gittim. Sevgi Hanım açtı kapıyı yine ve ben bir şey diyemeden, “Ben size dosyayı okuyup, haber vereceğiz demedim mi” diyerek kapıyı yüzüme kapattı. di” diye bana atıfta bulunduğu Nazlı Eray bana “Ten Yükü”nden sonra “Birinin yaşamöyküsünü yazmak ister misin” diye sordu. Ben kimin diye sorunca da kendisinden söz etti. Hiç düşünmeden kabul ettim. Böyle ortaya çıktı “Bütün Düşler Nazlıdır” kitabı. Bu kitap oğlum Ata’ya adandı. Beni Can Yayınları ile buluşturdu. Nazlı Eray’la beni yakın kıldı. İlk, eşim okur “Ten Yükü”nden sonraki kitabım “Bıyık İzi Yalanları”nın bendeki önemi eşim Ferhan’dır... Bugün dünyaya yeniden gelsem yine onu eş olarak seçerdim. Ferhan, bir yazar eşi olmanın bedelini ödeyen biri. Kitaplarımı ilk kez o okur. Aftaroz Kiftoroz’un sırrı Çok özel bir ailem vardı. Örneğin anneannem. Anneannemle aramızda bir sır vardı: “Aftaroz Kiftoroz.” Bu, anneanemle sözleşip, kitapçıya gitmek demekti. Annem de çok özeldi. 1965 yıllarında çocuklar için çıkan bir dergi vardı: Aslan Kardeş. Haftada bir gün çıkardı bu dergi ve benim en büyük kahvaltı rüşvetimdi. Eğer o gün sütümü bitirmiş, yumurtamı yemişsem annem bana bu dergiyi armağan ederdi. Bu bakımdan Aslan Kardeş dergisi de benim düş dünyamı büyüttü. Babam da benim ilk yayıncım diyebilirim. Ben hep öyküler anlatırdım. Bir gün işten geldikten sonra babam bana, “Bir öykü anlat ve ben bunu daktilo edeyim” dedi. O zamanlar TV yok, internet yok... Daktilo bile lüks. Ancak babam avukattı ve kendisine ait bir daktilosu vardı. O gün babam anlattıklarımı daktilo etti. Bu da benim yazarlıktaki ikinci kırılma noktam olmuştur. ‘Deli birken iki oldu’ Benim Sevgi Hanım’la ilk karşılaşmam böyledir. Kısa bir süre tatile çıktık, yazlıkta Sevgi Hanım’ı rüyamda gördüm. Bana sarılıyor, kucaklıyordu. Özel’in yanağını yanağımda hissettim rüyamda. Tatilin hemen sonrasında telefonum çaldı. Arayan Sevgi Hanım’dı. Henüz “merhaba” demeden, “Kitabımı basacaksınız” dememe, “Hayırdır inşallah. Nereden biliyorsunuz?” diye yanıt verdi. “Sizi rüyamda gördüm” diye yanıtladım. Yayınevi o zamanlar Nazlı Eray’ın da bir kitabını yayımlamak üzere hazırlık yapıyormuş. Sevgi Hanım bundan da söz ederek bana, “Deli birken, iki oldu” dedi. “Uykusuz Gece Düşleri” böyle okurla buluştu. İkisi de şimdi benim canım ciğerim. “Ten Yükü” adlı kitabım, benim için en özellerden. Çünkü bu kitap 14 yıllık bir serüvenin başlangıcı oldu. Sonrasında “Bıyık İzi Yalanları” ve “Sustum Duydun mu?” geldi, 7 yıllık aralarla. “Ten Yükü”nde karakterlerim vardı, Mine, Sedat ve Tamer. Bu kitap bitince başka öykü yazmak için beni masaya oturtan karakterler... “Ten Yükü” bitmiş bir öyküydü ancak kahramanları bana hesap soruyordu. “Biz büyüdük. Başka özelliklerimiz de var” diyorlardı. Beni yazmaya zorluyorlardı adeta. Cosmopolitan’la ‘ün’ “Bıyık İzi Yalanları”nın çıktığı dönem magazin dünyasının önemli olmaya başladığı dönemlere denk geliyordu. Bana da o dönemlerde türlü yerlerden, boyayı basından söyleşi teklifleri geldi. Ben hepsini geri çevirdim. Yalnız bir arkadaş, Sibel Kilimci, teklifi geri çevirmemin nedeni sordu. “Benim yaptığım söyleşileri okudunuz mu daha önce?” diye sordu. Ben de daha sonra okudum ve gerçekten güzel söyleşilerdi. Böylelikle Cosmopolitan’da söyleşim yayımlandı. Söyleşi yayımlanıryayımlanmazeşimvebenim telefonlarım susmadı. Eşime, “Kocanı Cosmopolitan’da gördük” diyenler olmuş. Sanki “uygunsuz bir yerde basılmışım” gibi... O zaman gördük ki, bu tür basın, TV dizileri çok izleniyor. ‘İlk sponsorum teyzem’ Bütün yazarlar için ilk kitaplar çok önemlidir. Benim için de “Her Gün Perşembe Olsa”nın özel bir önemi var. Yazar dostlarım bilirler, eğer bir yazarsanız öyle hemen kitabınızı bastıramazsınız. Ben de “Her Gün Perşembe Olsa”yı bir yayınevine götürdüm. Yayınevinden İzzet Kılıçlı beni aradı ve dosyayı çok beğendiğini, kitaplaştırmak istediğini söyledi. Çok mutlu olmuştum tabii. Büyük bir hevesle buluşma noktasına gittim. Böylece de gerçekle yüz yüze kaldım. Çünkü benden kitabın yayımlanması için para talep edildi. Peteçeye bir hesap yapıltı üstünkörü. Hesabı görünce bunun altından kalkamayacağımı ‘Cumhuriyet hissettirdi’ Son kitabım bir çocuk kitabı. “Geveze Kitap.” Benim yüreğimin yarısı hep çocuktur. Peter Pan beni çok derinden etkilemiş bir kahramandır. Bu kitabın en önemli özelliği beni Cumhuriyet Kitapları’yla tanıştırmış olmasıdır. Cumhuriyet gibi aydınlık, çok düzgün, ilkeli bir yerde olmaktan çok memnunum. Cumhuriyet Kitapları benim, yazar olduğumu hissettiren bir yayınevidir. Eray’dan kesitler Sevgi Hanım’ın “İkinci bir deli gel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle