Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 26 Ağustos 2011 Cuma 373 Çözüm değil sorun merkezi... BÜTÇEME GÖRE AYŞE SAYIN aysesayin1967@gmail.com http://aysesayin06.blogspot.com A radığında ulaşamıyorsun, ama onlar işinizin en yoğun anında, kritik bir toplantıda, plajda, ya da hastanenin “acil”inde bile sizi yakalayabiliyorlar. Sözünü ettiğimiz, kurumlar, şirketler ile tüketici arasında “köprü” amacıyla kurulan “çağrı merkezleri.” Bankalar, kamu kuruluşları, hastaneler, internet sağlayıcıları, “çözüm ortakları”, telekom hizmetleri, sigortacılar, kısacası işinizin düştüğü kamuözel kurumlarının çoğunlukla “444”lü numarayla başlayan “çağrı merkezi”nin çevirmek durumundasınız. Diyelim ki, siz şanslı azınlıktansınız ve bu merkezlere hiç işiniz düşmüyor. Ama bir telefonunuz varsa ve de açıksa, onlar en olmadık zamanda size ulaşabililiyorlar, yani hiçbir şekilde “kurtuluş yok.” İşte örnekler: ‘İnternet sağlayıcım değişmiş!’ Gazeteci bir arkadaşım internet sağlayıcı olarak “ttnet”i kullanıyordu. Memnundu da... Ancak bir gün telefonu çalıyor, “Yurdagül hanım, biz ttnet çözüm ortağıyız, size daha cazip teklifimiz var, hızınızı şu kadar yükselteceğiz, fiyatı şuna indireceğiz, şu avantajlardan, şu kampanyalardan yararlana caksınız...” Tabii konuşma birebir böyle değil. Ama haber gündemiyle boğuşan, arkadaşım, telefondaki sesin söylediklerini tam da dinleyemiyor. Sanıyor ki bu “cazip” teklifler ttnetten geliyor ve son duyduğu “onay veriyor musunuz” sorusuna “evet” yanıtını veriyor. Tabi ertesi ay fatura geldiğinde şaşırıyor, kendisi “ttnet abonesi” olduğunu sanırken, bir bakıyor ki, “turk.net” abonesi olmuş. Nasıl taktik ama? Sonuçta arkadaşım, yine “farkında olmadan”, belli süre “turk.net” aboneliği taahhüdünde de bulunmuş olduğu için istemese de orada kalmaya mahkum. Onun için diyorum ki, siz siz olun, kafanız meşgulken, işiniz yoğunken, ya da kullandığınız hizmetten memnunsanız, asla ve asla, “çağrı merkezleri” aracılığıyla gelen “cazip tekliflere” onay vermeyin! Yeni bir sisteme geçecekseniz, iyice araştırın ve mümkünse doğrudan abone merkezlerine gidip, size verilen sözleşmeyi okuyup, öyle yeni sisteme geçin. Özellikle bankacılık işlemlerinde, daha dikkatli olmanızı öneririm. İndirimle katlanan faturalar Bir başka örnek: Vatandaş ttnet abonesi. Bu kez bizzat ttnet kendisi arıyor, “4 gb kotalı sınır lı tarifenizin hızını 8 mbps’e yükseltiyoruz. 1 yıl bizde kalmayı taahhüt ederseniz, bu süre içinde 29 lira yerine 14 lira ödeyeceksiniz, bu sisteme geçmeyi kabul ediyor musunuz?” Kim etmez ki, hem internetiniz hızlanacak, hem de daha yarı fiyatını ödeyeceksiniz. Hoop geçiyorsunuz yeni sisteme... Sonuç: 45 yıldır hiç “kotayı aşmamışken”, “indirimli” tarifeye geçtikten sonra her ne hikmetse her ay kotayı aşıyorsunuz ve 5060 TL fatura ödüyorsunuz. Çağrı merkezini arıyorsunuz, defalarca. Çünkü sorununuza çözüm bulamıyorsunuz. Faturayı ödediğinizle kalıyorsunuz. Sinirinizin daha bozulmasını istemiyorsanız, ya internet sağlayıcınızı değiştireceksiniz, ya da doğruca Tüketici Hakem Heyetine gideceksiniz. Ve bir kez daha yineliyorum, asla ve asla telefonla onay istenen “kampanyalara”a katılmayın! Vivaldi sever misiniz? Seven de vardır sevmeyen de... Ben sevenlerdenim. Ama bir bankanın “çağrı merkezi”ni arayıp da, sürekli “bir başka müşteriyle” ilgilenen müşteri temsilcisini beklerken, Vivaldi dinlemeyi hiç sevmiyorum. Çoğu firma artık farklı müzikler de çalıyor. Bazı firmalar ise “fırsat bu fırsat” deyip, araya bir dolu “reklam” attırıyor. İnatçıysanız, en fazla 5 dakika telefon başında bekliyorsunuz. Yaptığım küçük araştırmaya göre müşteyi en fazla bekletenler de zaten bankalar. Ulaşamayınca ne yapıyorsunuz, tekrar tekrar deniyorsunuz. Sonuç: Ka baran telefon faturası, bozulmuş sinirler, çözülememiş sorunlar. Kendimce bulduğum çözüm şu; Banka, internet sağlayıcı, telekom, ya da arıza bildirimi konusunda çağrı merkezini aradığınızda uzun uzun reklam, tanıtım dinlemek istemiyorsanız, “kısa yolları” ezberleyin. Kredi kartınızın ekstresini öğrenmek için hangi tuşa basacağınızı aklınızda tutmak gibi. Bu size hem zaman kazandıracak, hem de faturalarınızın gereksiz şişmesini bir nebze olsun engelleyecektir.