Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 216 / 22 Ağustos 2008 Meyveli Ağaç Rengim Gökmen tasözlerimize bayılıyorum. Her duruma uygun bir söz mutlaka var ve yerli yerine oturuyor. Bunlardan biri de “meyveli ağaç taşlanır” sözü. Devlet sanat kurumlarında, hem de AKP iktidarı döneminde sağlanabilen bazı gelişmeler nedeniyle şu günlerde “taşlanan meyveli ağaç” ise orkestra şefi, sanat kurumları yöneticisi Rengim Gökmen. Yıllardır, meyveli ağaçları taşlatanlar, kendileri gizlenirler, çıkıp erkekçe, mertçe eleştirilerini ortaya koymak yerine, sanat dünyasının kendine özgü kurallarını, teamüllerini, işleyiş biçimlerini bilmeyen medya mensuplarını, milletvekillerini, bakanları kullanmaya, yararlı iş yapanları yıpratmaya, mümkünse yerinden etmeye çalışırlar. Kiminin gönlünde o koltuklar vardır. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ne zaman boşalsa, genellikle hep aynı kişiler “aday” olarak, mensubu bulundukları dernekleri, akrabahemşehri siyasetçileri, milletvekilleri devreye sokarak koltuğa oturmaya çalışırlar. Yıpratıcıtaşlatıcıların bir kısmı, kendilerine veya çocuklarına başrol verilmeyenler, emekli oldukları halde “Horoz ölür, gözü çöplükte kalır” örneği, kurumların yönetimine karışmaya, ya da hâlâ sahneye çıkmaya çalışanlardır. İmzasız mektuplar, ihbarlar bazen gırla gider. Hiç unutmuyorum, genel müdürlüğü döneminde H. Hüseyin Akbulut, “İmzasız ihbar mektubu çöpe gider. İmzalı ihbarı yanlış çıkanı da cezalandıracağım” dediği zaman, bu mekanizma bıçak gibi kesilmişti! A Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com GÖKMEN’E KARŞI KAMPANYA Son dönemde, şef Rengim Gökmen’in önce CSO genel müzik direktörlüğüne, ardından Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’ne getirilmesi, orkestra şefi olarak yaptığı kimi danışmanlıkları sürdürmesi ele alınarak bir kampanya başlatıldı. Sanki, vakıf üyelikleri, danışmanlıklar “tamgün” işlermiş gibi ele alınıyor. Orkestra şefleri, yetkin müzik insanları, dünyanın her yerinde genel dolaşım içinde yer alır, çeşitli orkestra ve kurumlarda danışmanlık, konuk şeflik yaparlar, konservatuvarlarda öğrenci yetiştirirler. Etkin olarak gidip orkestra yönettikleri kurumlarda harcadıkları süre konser dahil dörtbeş gündür. Orkestra profesyonel değilse, yardımcı şeflerle yapılan ön hazırlık sonrası deyim yerindeyse işin “tozunu alır ve cila yaparlar”... Tıpkı Rengim Gökmen’in Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nda yaptığı gibi... lışı yapılacak. Bu arada orkestranın Maliye’nin vize verdiği kadrolara açılan sınavla yapılan önemli miktarda takviyelerle büyük yapıtları çalabilir duruma geldiğini de unutmamak gerek. Teşekkürler Rengim Gökmen, teşekkürler Doğuş, teşekkürler süreyi özveriyle değerlendiren CSO yönetim kurulu. Bir başka konu. Gökmen’in CSO daimi şefliği ve genel müzik direktörlüğünü Gürer Aykal’dan devir aldığı iddiası, kağıt üzerinde bile doğru değildir. Aykal yıllar önce, orkestrayla düştüğü anlaşmazlık nedeniyle “fiilen” gelmemeye başlamış, müstafi addedilmek yerine, bakanlıkça başka görevlerde değerlendirilmiş, o arada da Antalya DSO, Borusan, Bilkent, Oulu, El Paso gibi orkestralarla konser vermiş, Borusan’ın genel müzik direktörlüğünü üstlenmiş, Bilkent’te hocalık yapmış, daha sonra kadrosunu Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı’na aldırmıştır. CSO yıllar yılı genel müzik direktörü bulunmadan ama oradaki kadro “kağıt üzerinde” dolu gözüktüğünden, Gökmen gelinceye kadar kendi halinde programını yapıp konserlerini vermiştir! Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’ne gelince... Gökmen ikinci kez bu görevde bulunuyor. İlk seferinde devlet hizmet süresi yetmediği için tedvir biçimindeydi. Dört tane opera vardı: Ankara (1949), İstanbul (1970), İzmir (1983) ve Mersin (1993). Gökmen o dönemde Aspendos Opera ve Bale Festivali’ni başlattı. Bay rağı kendisinden devralan kemancı, CSO’da yıllarca müdür seçilmiş H. Hüseyin Akbulut, çok önemli bir işi gerçekleştirerek Antalya, Samsun, Sıvas, Van, Gaziantep illerinde birer opera kurulması kararını hükümetten çıkarttı ve kadrolarını da tahsis ettirdi. Kendi döneminde Antalya’nın (1999) açılışını da gerçekleştirdi. Akbulut, Apendos festivalini geliştirdi, sağ siyasetçilerin festivalden vazgeçilmesi girişimini engelledi. Remzi Buharalı festivali “uluslararası” konuma getirdi, Samsun’da tamamlanan binaya operabale turneleri düzenlemeye başladı. Şimdi Rengim Gökmen Samsun’u “resmen” ve “kadrosuyla” açıyor. Maliye’den vizesi çıkan, biri orkestra, diğeri koro şefi toplam 34 orkestra elemanı, dört şan solisti, 21 korist, 23 dansçı, iki tasarımcı ve 28 uzman için Eylül’de sınav yapılacak ve bu yeni kadro ilk temsilini 2009’da gerçekleştirecek. Bu sürede öteki müdürlüklerden turnelerle Karadeniz Bölgesi’nde operabale temsilleri düzenli olarak başlamış olacak. ‘GÖKMEN SAYESİNDE...’ Bir önemli gelişme de, Ankara Operası’nın da bir müdürlük haline getirilerek, genel müdürlüğün sayıları altıya ulaşmış olan Devlet Opera Bale müdürlüklerinde koordinasyonu sağlayan bir tepe yönetim noktası haline dönüştürülmesi için gerekli adımın atılması. Mevcut yasa değiştirilmeden bir kararnameyle bu konunun çözülmesini de Rengim Gökmen sağladı. Ankara Müdürlüğü’nün kurucu koordinatörlüğüyle de Antalya Müdürlüğü’nde olanaksızlıklara karşın hayli deneyim edinen Erdoğan Davran görevlendirildi. Bir önemli adım daha... Aspendos’un fikir babası ve başlatıcısı Rengim Gökmen, bu kez İstanbul Uluslararası Bale Yarışması’nın oluşturulmasını sağladı. Yarışmanın ilki, uluslararası alanda önemli isimlerin jüri üyesi olarak katılımıyla 813 Eylül’de yapılacak. İkincisi ise 2010’da Kültür Başkenti İstanbul etkinlikleriyle birlikte düzenlenecek. Tüm bu gelişmeler, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın Gökmen’e güven duyarak operabalenin yasal özerkliğine saygı göstermesi, hükümet nezdinde çabaları, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen’in de destek vermesi, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın “maraza çıkartmaması” sayesinde oldu. Yani Gökmen, “siyasal” davranmak yerine, sanat kurumlarının yaşaması ve gelişmesi için gerekli “iletişimi” sağladı. Köşk’te Kraliçe Elizabeth’in huzurunda Türk çocuklarının sanatsal yeteneğinin sergilenmesine aracılık etti. Eh, bu kadar “olumlu” girişimin ve sonuçlandırılmış işin “cezasız” kalması düşünülemez! Şu halde attırılsın taşlar Rengim Gökmen’e! Ankara’ya projesi hazır yeni opera binasını yaptırtma, temelde bekletilen konser salonu binalarının yapımı konusunda da girişimleri başarıyla sonuçlanırsa, artık “suikast” bile düzenletirler herhalde! PROTOKOL AÇILIŞI 10 KASIM’DA Bakın zincirleme giden bir nedensonuç ilişkisine bir göz atalım. Gökmen, DÇSO’nun şefi olmasaydı, önümüzdeki sezon hâlâ CSO salonunda o işkence aleti gibi koltuklara, kötü akustikli salona katlanmak zorunda kalacaktık! DÇSO ile CSO’ya Ankara’da ortak konser yaptırttı, Doğuş’un üst yönetimi salonun zavallı durumunu gördü, Rengim Gökmen rica etti, önce koltuk değiştirme diye başlanan inceleme sonucu Doğuş, salonun tümüyle iyileştirilmesini üstlendi. Önümüzdeki 10 Ekim’de CSO, yeni sezonu akustik olarak iyileştirilmiş, içi tümüyle yenilenmiş eski salonunda açacak, 10 Kasım’da da protokol açı 18