Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 8 THERAPIA ALPER HASANOĞLU Ruh ve beyin üzerine… Ruh nedir ve bedenimizde yerleştiği belli bir yer var mıdır? Ne olduğu bugüne kadar tam olarak ne felsefi ne de teolojik olarak inandırıcı bir şekilde tanımlanamamış olan ruhu beynimizle aynı şey olarak görebilir miyiz sinirbilim bulgularının ışığı altında? Bu soruyu ne ilk soranım, ne de son soran olacağım elbette. 20 yıllık ruh sağlığı profesyoneli olarak bu konuda durmadan okumuş ve her gün onunla çalışmış biri olsam da, beyin ve ruh üzerine daha kapsamlı ve sistematik bir okuma (sinirbilim, felsefe ve psikoloji / psikoterapi bağlamında) yapmaya karar verdim ve bir süre için bu köşede, okuduklarımı, kendi düşünce ve çıkarımlarımı da işin içine katarak paylaşmaya çalışacağım. Düşünmeye başlarken odak noktasında kimlik, özdeşlik, kişilik olarak Türkçeye çevirdiğimiz ‘identity’ kavramı durmaktadır, başka bir anlamda ‘ben’ duygusu... Ben olabilmek, birileriyle, bir coğrafyayla, bir düşünceyle kendini özdeşleştirirken aynı zamanda başka birileriyle, başka coğrafya ve düşüncelerle de kendini ayrıştırmaktır. Yani kendiyle öteki arasına sınır çizgisi çekmektir. O nedenle öteki olmadan ‘ben’ de (das Ich, ego) olmaz, ‘ben’ olmadan ötekinin de olamayacağı gibi. İbnü’lArabî’nin ve Martin Buber’in farklı bağlamlarda ifade ettikleri de budur. Beyin ‘hardware’ ise ruh da ‘software’ Konu yavaş ilerliyor ama acelemiz yok. Çünkü bu mesele ta antik Yunan’dan beri insanın aklını kurcalıyor. Düşünce tarihi boyunca, bir canlı olarak, insanı anlamak için en çok beyin ve ruh üzerine kafa patlatılmıştır. Teknolojinin gelişimine bağlı olarak sinirbilim çalışmalarındaki patlama ve bilgisayarın hayatımıza bir daha çıkmamak üzere girmesiyle birlikte şöyle bir metafor da sıkça kullanılmaya başlandı; beyin hardware, ruhsa software’dir. Daha da basite indirgersek anlamak için, ruh beynin meydana getirdikleridir, diyor sinirbilim. 21. yüzyılda anıların ve duyguların, sözcüklerin ve fikirlerin, rüyaların ve fantezilerin, algıların ve düşüncelerin, ayrıca kendilik olarak ‘ben’ ve ‘dışımızdaki dünya’ algısının beynin aktivitesi olmadığını iddia etmek abesle iştigal etmek olur. Ama yine de sormadan edemez insan: Ruh beyinden fazlası olabilir mi? Bu soruyu yanıtlamaya bu yazıda değil ama daha sonraki yazılarda yavaş yavaş girişeceğiz elbette. Genç bir felsefe öğrencisi olarak biraz da kafam karışık. Ruh ve beyin üzerine sinirbilim ve psikoterapi açısından ahkâm keserken rahatım da, felsefedeki acemiliğim felsefi düşünme konusunda beni engelliyor. Yani düşünme yetimi kullanmakta çekinceli davranmak düşünme üzerine fikirlerimi (beynin ve ruhun esas işlevi olarak görüyorum düşünmeyi) zayıflatıyor. Buradan da ‘selfrefleksivite’ kavramına geliyorum kendi üzerine derinleşerek düşünce üretmek diyebilir miyiz bu kavram için? ya da ben bu kavrama gelmemiz gerektiğini sanıyorum. Amerikalı nöropsikiyatrist Richard Restak beynimizi ve ruhumuzu araç olarak kullanmadan ruh ve beynimizle meşgul olmaya kalkarsak araştırmamızın diskalifiye olacağını iddia ediyor ve bu nedenle, beyin ve ruh üzerine düşünce üretmeye çalışırken selfrefleksivite’nin bir paradoks olarak Demokles’in kılıcı gibi tepemizde salınacağını ifade ediyor. Düşünmeye devam! Ben bunun gerçekten böyle olmasının gerekmediğini, düşündüğüm değil ama sezdiğim için, Galatasaray Üniversitesi felsefe bölümü hocalarından Necati Ilgıcıoğlu’na danıştım. O da, düşünmenin yapısı itibarıyla selfrefleksif olması dışında bir şansı olmadığını, bu nedenle bunun bir risk olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi. O halde rahatlıkla düşünmeye devam edebiliriz. Haftaya ‘embodied cognition’ (mücessem düşünce) kavramı üzerinden yazmaya devam edeceğim. Hep sorulan soruyu tersine çevirerek; beden olmadan ruhun anlamı olur mu ki? 11 Mart 2018, PAZAR Hayat MEMETCAN DEMİRAy Türkiye’nin siyasal, kültürel ruh hali çocuklara konan isimlere yansımakta Erkek olursa Eymen, kız olursa Ecrin! Müjde, bebeğiniz olacak! Peki ona ne isim vereceksiniz? Herhalde dünya tarihinin en eski problemlerinden biridir bu. Aylar öncesinden muhtemel isimler masaya yatırılır, eşler birbirine girer, mevzu aile heyetine ya da kura çekimine kadar gidebilir! Saatli Maarif Takvimi’nin her yaprağında, o gün doğan kız ve erkek çocuklar için isim önerileri boşuna değildir! Aslında “bilgi çağı”na geçmeden önce, çocuğa isim bulmak görece kolaydı. Bir aile büyüğünün; olmadı o dönem popüler bir şarkıcının, aktörün, aktrisin ya da sporcunun adı çocuğa verilir, mesele huzur içinde çözülürdü. En azından apolitik ailelerde! Politize olmuş ailelerin işi daha da basitti bu bakımdan. ‘Batıcı’ ve liberal misiniz? Çocuğunuzun adını yabancılar da anlasın istiyorsanız Melisa veya Suzan koyun, olsun bitsin. “Milliyetçi vurgu” mu yapacaksınız; patlatın bir Göktuğ, Boğaç ya da Metehan! Âlem Türklük görsün!.. Daha da milli, daha da İslami! Çocuğa isim koyma konusunda en fazla seçe neğe sahip kesim ise her zaman dindarlardı. Zi ra 1923’ten günümüze en çok kullanılan, mo dası hiçbir zaman geçmeyen isimlerin tamamı na yakını zaten Arapça ve İslam referanslıydı. Hüseyin’den Elif’e, Ömer’den Hatice’ye kadar toplumda kabul görmüş, zaman içinde bütün siyasi eğilimler tarafından sahiplenilmiş isimlerdi bunlar. Örneğin telefonda sizi Ahmet Bey ya da Ayşe Hanım arasa; karşınıza hangi ideolojiden biri çıkacak, bilemezdiniz. Bu dini isimlerin her kesimce sahiplenilmesi bir ‘nötr’ olma durumu, bir tarafsızlık hissi yaratmıştı ki asıl ‘kutuplaşma’ buradan çıkacaktı. Peygamber adı olan Mustafa ve Mehmet bile yeterince ‘dindar’ tınlamaz hale gelince İslami kesimin yeni arayışlara girmesi kaçınılmaz oldu. Öyle ya, ‘Batılı’ bir aile, zaten Rumca kökenli Pelin adına “su” ekliyor, ortaya Pelinsu diye 'değişik’ bir isim çıkarıveriyordu! Devir yaratıcılık, farklılık devriydi ve bunun yerli, İslami varyasyonları da pekâlâ mümkündü. İşte ülkemizde geçen yıl kız çocuklarına en çok verilen dördüncü isim “Hiranur” böyle doğdu! İslam peygamberine ilk vahyin geldiği söyle ye not düşülüyordu. Bu itiraza rağmen Esila, artık Türkiye’nin 2017’deki en popüler 13. kız ismiydi. Tartışılan bir diğer isimse Buğlem’di. Kulaktan kulağa dolaşan rivayetlerde Buğlem’in “cenneti müjdeleyen melek” olduğu söyleniyor ve Türkiye halkı son 7 yıldır kız çocuklarına yoğun bir şekilde Buğlem adını veriyordu. Oysa yine bir ‘fetva’ sitesine göre Buğlem, hiç de İslami bir anlam taşımıyordu! Gelelim kız çocuklarına verilen en popüler 9'uncu isim, Ecrin’e… Kimi İslami internet siteleri, Ecrin’in “ücret” anlamında kullanıldığından dolayı caiz olmadığını belirtiyordu. Ama hocaların hocası Nihat Hatipoğlu, canlı yayında “Ecrin ismi caiz mi?” diye soran izleyicisine “Ecrin ‘sevap’ anlamına gelir ve caizdir” diyordu. Bir büyük mesele böylece çözülüyor, ‘milli irade’ huzura eriyordu. nen dağdı Hira ve sonuna “nur” eklenince Hiranur gibi yepyeni, yaratıcı ve üstelik milli – ma Erkek çocuklar şanssız! nevi değerlere uygun bir kız ismi çıkıyordu ortaya! Tıpkı 2000’lerde ‘trend’ haline gelen Nisanur ve Semanur gibi… ‘Batılı’ ailelerin “En ilginç, en benzersiz isim benim çocuğumda olmalı!” hevesiyle icat ettiği “su” ekine İslami kesimin cevabı “nur” oluyordu. Eslem, İkra, Aysima, Ravza, Yüsra… Günümüzde kız çocuklar için seçenek çok! Ama 2017’nin en popüler erkek çocuk isimlerine bak tığımızda, toplumumuzun kızlarda gösterdiği yaratıcılığı erkek bebeklerden esirgedi ‘Ebrar, caiz mi hocam?’ ği göze çarpıyor. Listede tek dikkat çe 2017 doğumlu kız çocuklarına en çok verilen isimler arasında; Ebrar, Ecrin, Esila, Asel ve Zümra da var. Ama son 67 yılda müthiş moda olan bu isimler, bir sorunu beraberinde getiriyor: Türk Dil Kurumu’nun “Kişi Adları Sözlüğü”nde bu isimlerin hiçbirinin karşılığı yok! ?Yusuf ? Eymen ?Ömer ?Emir ?Miraç ?Mustafa ?Ahmet ?Ömer Asaf ?Berat ?Mehmet ?Muhammed Ali ?Hamza Çınar ?Muhammed kici yeni isim Eymen… TDK sözlüğünde “daha uğurlu, daha bereketli” diye tanımlanan Eymen, son üç Öyleyse kulaktan dolma bilgilerle kızla ?Ali ?Ertuğrul rımıza bu isimleri vermek caiz miydi?.. ?Yunus Emre Paniğe gerek yoktu! Çünkü tüm sorularınızın cevabı için internette dini forumlar, isim ve fetva siteleri fazlasıyla mevcuttu. ?Kerem ?Umut ?Ayaz ?Zeynep ?Elif ?Defne Örneğin Ebrar, Kur’anı Kerim’de “iyiler” an ? Hiranur ? Ebrar lamına geliyordu ve çoğu internet sitesine gö ? Eylül ? Miray ? Zehra re caizdi. Bu sonuçla Ebrar, Türkiye’de 2017’nin en popüler 5. kız ismi oluverdi. Peki ya Esila? Bir “fetva sitesi”ne göre Esila, Kur’anı Kerim’de “akşamüstü” manasında geçmekteydi ve caizdi. “Ama bir kız çocu 2017’de çocuklara en çok verilen isimler! ? Ecrin ? Azra ? Nehir ? Meryem ? Esila ? Asya ? Yağmur ? Duru ? Asel ? Ela ? Zümra ğu için daha anlamlı isimler bulabilirsiniz” di ? Belinay Yeni moda: Doğa isimleri! İdeolojiler bir yana, son 20 yılın en popüler isimlerinde halkımızın doğadan alıntı yaptığını görüyoruz. Ada, Derin, Duru, Eylül, Irmak, Nehir, Yağmur, Belinay ve en güncel olarak Güneş, kız çocuklar arasında hızla yaygınlaşan isimler… Defne ise başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde en moda doğaalıntılı kız adı… Erkek çocuk isimlerinde doğa olayları (yine zamanın ruhuna uygun olsa gerek) daha sert bir hal alıyor: Ayaz, Doruk, Çınar, Kuzey, Poyraz, Rüzgâr ve Toprak. yıldır ülkemizde erkek bebeklere verilen en popüler ikinci isim olma özelliği taşıyor. İslami isim sevdasında Ensar, Mehmet Akif ve Ömer Asaf’a ‘kandil’ adları eşlik ediyor. 2007’den beri popüler olan Miraç ve 2012’nin en moda adı Berat, günümüzde erkek bebeklere verilen isimler arasında ilk 10’da yer alıyor. Zehra, Ertuğrul ve Şaban 1923’ten bugüne nüfus verilerinde, çocuk adlarının sadece dini eğilimlerden değil, o dönemin ünlü kişilerinden de çokça etkilendiği görülüyor. Bu ünlü kişi, güçlü bir siyasi lider olabildiği gibi, bazen bir şarkıcı, bazen sadece bir magazin figürü olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin Zeh En sevilenler: Yusuf ve Zeynep NVİ ve TÜİK verilerine göre, 2017’de doğan kız çocuklarına en çok Zeynep, erkek çocuklarına Yusuf adı konmuş. Yusuf, 1923’ten beri popüler erkek adları listesinde hep en başlarda olduğu gibi, 2003’ten beri ilk ikide yer alıyor. Yusuf’u sadece 2006’da “Arda”, 2012’de “Berat” geride bırakabilmiş. Erkeklerde nasıl Yusuf rakipsizse, kızlarda da Zeynep öyle… En son 2006’da Elif’e geçilen Zeynep, o günden beri Türkiye’de kız çocuklarına en fazla verilen isim olmaya devam ediyor. Keza Elif de yıllardır onu “ezeli rakibi” olarak ikinci sırada takip ediyor. ra adının demode olmaktan çıkıp tekrar “en popüler ilk 15”e girmesi, 1998’e denk geliyor. Yani Hülya Avşar’ın kızı, Zehra Çilingiroğlu’nun doğduğu yıla!.. Sene 2008… Televizyonlarda “Aşkı Memnu” fırtınası esiyor. Türkiye, Beren Saat’in dizisinde Bihter Ziyagil’le tanışırken, kız çocuklar arasında Beren adı patlama yapıyor! Tıpkı “Diriliş Ertuğrul”un yayına başladığı 2014’ten sonra Ertuğrul adının yeniden keşfedilmesi gibi… Tersten bakıldığında; en popüler isimler listesinde hep ilk 50’de yer alan ve son derece geleneksel olan Şaban’ın, 1980’den itibaren bir anda ortadan kaybolduğu fark ediliyor. Yani Kemal Sunal filmlerindeki karakterin çıkışından hemen sonra!.. Siyasi örneklere baktığımızda, Necmettin Erbakan’ın genel seçimleri kazanıp 1996’da Refahyol koalisyonunu kurduğu dönem, Mücahit ismi erkek bebekler arasında moda haline geliyor. 198083 doğumlu erkek bebeklerde Kenan, 199394 doğumlu kız bebeklerde Tansu adı yayılıyor! 1950 ve 60’larda İsmet, Adnan, Celal adları birbiriyle yarışıyor. Siyasete dair son bir detay olarak Kemal adının 2002’den sonra en popüler ilk 100 erkek ismi arasında artık kendine yer bulamadığını not düşelim. Üstelik Cem Yılmaz’ın oğluna bu adı koymasına rağmen… Modadır, değişir… Her gün gündemi, her on yılda bir siyasi rotası değişen, muazzam dinamik bir ülke Türkiye… Bu dinamizm; yerleşikliği ve istikrarı sevmeyen, sürekli yenilik peşinde koşan bir halkın, çocuklarına verdiği isimlere de yansıyor. Şimdi rüzgâr ‘dindarlık’tan yana esiyor. Bir 10 yıl sonra ‘trend’ ne olur? Kim bilir! Ne olursa olsun; “En az üç çocuk” mottosunun peşinde nüfusu hızla artan toplumumuzun yeni bebek isimleri bulma konusunda zamana ayak uyduracağı ve günün şartlarına göre azami yaratıcılık sergileyeceği öngörülebilir. Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır!.. Yazıdaki tüm bilgiler, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Nüfus ve Vatandaşlık İşleri (NVİ) Genel Müdürlüğü’nün 1923 2017 arası verilerine dayanmaktadır. C MY B