Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 Mart 2018, PAZAR SAYFA 3 Her şey Mİrgün Cabas Her şeyi devletten beklemeyelim, diplomasiye omuz verelim Vizesiz Avrupa için ben hazırım Türkiye ile AB arasında vize muafiyeti çalışmaları belli bir aşamaya gelmiş. Bu ayın sonunda bizim yetkililer AB ile bir araya gelip konuyu ele alacaklarmış. AB üyelerinde aşırı sağcıların peşpeşe iktidara gelip sınırları için daha faza dikenli tel siparişi verdiği bir dönemde işimiz zor. Ama elçilik kapılarındaki eziyetimizin sona ermesi için hepimizin yapacağı bir şeyler varsa, ben üzerime düşeni şu anda yapmaya hazırım. Ayın 26’sında AB yöneticileri ile görüşecek diplomat ekibimize buradan bir takım taktikler vermek istiyorum. Sayın Dışişleri yetkilileri, siz benden daha iyi bilirsiniz. Muhatabınız Avrupalılar rakamlarla konuşmaya bayılırlar. O yüzden bu görüşmede zayıf yerlerinden yakalamak için onlara diyebilirsiniz ki: Adına küreselleşme çağı desek de, bize herkes her yerden her yere göç ediyormuş gibi gelse de, dünya nüfusunu sadece yüzde 3’ü doğduğu toprakların dışında yaşıyor, bunu biliyor musunuz? Öyle gözünüzde büyütülecek bi durum yok yani… Biliyor musunuz ki, dört ayrı araştırmaya göre sınırların açılması ve işgücünün serbest dolaşması gayrısafi dünya hasılatında yüzde 67 ile yüzde 147 arasında artışa yol açacak. Yani açık sınırlar dünyayı iki kat zengin yapacak. Tabii en çok da siz zenginleşeceksiniz. Sayın diplomatlar, muhataplarınız ekonomik akılcılık kadar, tarihi gerçeklerle de ikna edilebilir. Bu silahı kullanmak için onlara diyebilirsiniz ki, “İnsan denilen varlık aynı yerde kalarak gelişme di. Yolculuk tutkusu kanımızda var. Birkaç nesil geriye gidersek, hemen herkesin aile ağacından bir göçmen çıkar. Nitekim biz edevlette baktık, hepimizde çıktı. İlk insan Afrika’dan çıkıp dünyaya yayılmasa sizin o mavi gözleriniz ve pembe teniniz olur muydu?” Ya da önlerine şöyle etik problemler atın, bayılırlar bunlar üzerine saatlerce düşünmeye: “Diyelim ki Suriyeli Ahmed, açlıktan ölüyor. Benden yemek istiyor ama ben reddediyorum. Ahmed ölürse benim suçum mu? Bir açıdan bakılırsa, ben ölme sine izin verdim. Bu insaniyetli bir davranış sayılmasa bile cinayet de sayılmaz. Şimdi Ahmed’in yemek istemek yerine pazara gittiğini ve orada yapabileceği işlere karşılık ona para verecek insanlar olduğunu düşünün. Fakat ben bu defa Ahmed’in önünü kesmek üzere iki tane silahlı adam kiralıyorum. Ahmed birkaç gün sonra açlıktan ölüyor. Soruyorum size, hâlâ masum olduğumu iddia edebilir miyim?” Eğer bu da yetmezse masaya yumruğunuzu şöyle vurup üst perdeden konuşabilirsiniz… Sonuç alamasanız bile, masadan kalkmak için iyi mizansen olur: “Kardeşim, daha Birinci Dünya Savaşı’na kadar sınır dediğiniz şey kağıt üzerindeydi. Pasaportu bir Osmanlılar, bir de Ruslar kullanıyordu, o yüzden de bize medeniyetsiz diyordunuz. İnsanda biraz tutarlılık olur yahu!” Hadi bakalım, taktik benden, gayret sizden, takdir allahtan. Arkanızdayız. (Argümanların çoğu, Rutger Bregman’ın Domingo Yayınları’ndan çıkmış “Gerçekçiler İçin Ütopya” kitabından. ) Kelimeler kifayetsiz Bazen benim de kafam karışıyor. Yani aklımdan ne geçtiğini biliyorum, böyle gözümün önünde aslında… Ama tam anlatamıyorum. Yani erkek baskısı tabii ki de olmasın ama erkek egemenliği olsun derken arada fark olmadığını ben de biliyorum aslında ama fark varmış gibi ellerimi böyle böyle yaparsam, herkes de fark varmış zanneder gibi geliyor bana. Böyle herkesin düşündüğü gibi düşünmemeye çalıştığım başka konular da var. Mesela düşünce özgürlüğü. Yani ben de düşünce özgürlüğünden yanayım ama her şeyin de söylenmemesi gerekiyor bence. Yani her şeyi düşünebilmek başka, düşündüğün her şeyi söylemek başka. Yani bunu da anlamayıp şimdi beni cımbızlayacaklara da bi çift sözüm var. Böyle benim bile ne dediğimi tam anlamadığım sözleri siz cımbızlayınca ne dediğimi herkes anlıyor, o da pek hoş oluyor yani. Bu arada programa bundan böyle doğru dürüst konuk çağırma konusunu da ekibimle konuşacağım. Kadınlar Günü’nün erkek imzalı ilanları Ne istiyoruz? Eşit fırsat Eşit iş Eşit maaş Eşit haklar Ne alıyoruz? Gül O gün yerel yöneticilerin verdiği yığınla ilan vardı gazetelerde. İlan metinleri üç aşağı beş yukarı aynıydı. “Kadınlar gününüz kutlu olsun.” Mesajlarına sınıfsal derinlik katmak isteyenler “emekçi”yi de eklemişlerdi cümlelerine… Altında da ilanı veren belediye başkanının adı, bazılarında bel planda çekilmiş bir fotoğrafı… Niyetin halisaneliğinden şüphemiz yok. Ama ilanların tek ortak “eksiği” var, ilan sahiplerinin hepsinin erkek olması. Kadınların daha çok seçilebildiği güne kadar, buna da razı olmak gerekiyor herhalde. C MY B