26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Dil yarası gönül yarası Bu ülkenin eğitim yaralarından biri de çocuklarına yabancı dil öğretememesi. Avrupa’da özellikle İskandinav ülkelerinde İngilizcenin çok iyi öğretildiği, sokaktaki herkesin rahatlıkla İngilizce konuştuğu bilinir. Emekli büyükelçi Onur Öymen, Danimarka’nın yabancı dil eğitiminde dünyanın en başarılı ülkelerinden biri olduğunu yazıyor. Danimarka’nın hem kendi çocuklarına hem yabancılara İngilizce eğitiminde çok başarılı olduğunu gören Öymen –o sırada Kopenhag büyükelçisidir, ülkenin eğitim bakanına Türkiye’den seçilecek İngilizce öğretmenlerine Danimarkalı öğretmenlerin ders vermesini önerir; iki ülke de bu projeyi kabul eder. “Onların verdiği bilgiye göre, Danimarka’da geliştirilmiş 16 İngilizce eğitim yöntemi varmış. Öğretmenler bunlardan birini sınıfın düzeyine ve öğrencinin kabiliyetine göre seçme hakkına sahipmiş. (...) Devlet, Danimarka’daki öğretmenlere müfredat budur, şunu öğret, bunu öğretme demiyor; öğretmenlerden, çocuklara en iyi derecede İngilizce öğretmesini bekliyordu. Uygulanacak yöntemi seçmek öğretmenin yetkisindeydi”. (*) ‘Ayrı dünyaların insanlarıyız’ Demek ki bütün sorun proje geliştirmekte. Önce öğretmenlerini iyi yetiştireceksin. Sonra onlara inisiyatif vereceksin. Sonra etkili öğretim projelerini uygulamaya koyacaksın. Elbette bunların hepsini bir arada yapacaksın. Danimarka’da bu eğitimi alan öğretmenlerimizin hem kendilerini geliştirdikleri hem öğrencilerini iyi yetiştirdikleri görülmüş. Tabii başarıyla yürüyen bu programın bürokratik engeller sonucunda rafa kaldırıldığını söylemeye gerek yok. Şimdi, başarısız eğitim sistemimizi kendi haline bırakıp asıl konumuza gelelim. Avrupa’da yaşayan yurttaşlarımızın büyük çoğunluğunun, bırakın İngilizce konuşmayı, yıllarca içinde yaşadıkları ülkelerin dilini bile öğrenmedikleri bilinir. Dilini öğrenmedikleri gibi kültürüne –kimliğini kaybetme, asimile olma korkusuyla direndikleri de görülür. Nitekim yurtdışına çalışmaya giden insanlarımızın –özellikle ilk kuşakların orada evlendikleri kişilerle mutlu olamayıp eninde sonunda ayrıldıkları da söylenmiştir. Yeşilçam filmlerinde dendiği gibi, “Biz ayrı dünyaların insanlarıyız!” C. Wilhelm Eckersberg (17831853), Fırtınalı hava (1845), Danimarka. Ayrı dünyaların farklı kültürler demek olduğunu biliyoruz. Kültür içinde dilin egemen bir yeri olduğunu da. Dil, sadece yabancı dil sorununda değil yaşamın her noktasında önemli. Günlük yaşamda iletişim kurmaktan okulda öğrenim görmeye kadar. Dil, iç içe geçmiş Rus bebekleri gibi sürprizler yaratabiliyor. Fen eğitiminden ilginç bir dil örneği aktarayım. Amerikalı, Japon ve İsrailli anaokulu çocuklarına insan, hayvan, bitki ve cansız nesne adları içeren bir liste vererek canlı olan ve olmayan adları sınıflamaları istenmiş. İsrailli çocukların ancak yarısının bitkileri canlı sınıfına koyduğu, Amerikalı ve Japonların tamamının bunu yaptığı görülmüş. Bu fark İngilizce ile İbranice arasındaki farktan geliyor (İbranicede canlı olan/olmayan ayırımı için iki değil üç terim varmış). Kediköpek vefat etmezmiş! İlginç bir örnek daha. Her toplumda dilin konuşulan kişinin yaşına, cinsiyetine, konumuna göre ayarlanması söz konusu. Örneğin, Japonların erkeklerle, kadınlarla, aşağı ve yüksek statülü insanlarla konuşurken farklı dil yapıları kullandıkları saptanmış. Yıllar önce muhafazakâr bir yazar “kedi köpek ölür, insan vefat eder” diye yazmıştı. Bir başkası, “yaratıcılık Allah’a mahsustur, insan için kullanılamaz” demişti. Yaratıcı sanatçı, bilim insanı demeyeceksiniz; isterse kanserinizi tedavi eden yeni bir yöntem bulmuş olsun. İnsanda yaratıcılığı inceleyen binlerce psikoloji, tıp, eğitim araştırmasını, makaleyi, kitabı çöpe atacaksınız. Şu dil işini bir daha düşünelim derim. (*) O. Öymen. Zor rota. Gençlik ve diplomasi anıları. Remzi Ktb., 2017. 11 Mart 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Hİlal Bebek Seks, bir adamın bir kadın vasıtasıyla yaptığı mastürbasyona dönüşüyor Pornografyaerkekleri Hazzını görsel uyaranlara endeksleyen erkekler, uyarılma repertuvarlarını daraltıyorlar. İlişkinin yakınlığı, derinliği, partnerin özellikleri, bakışı, gülüşü gibi hazzı ve tatmini artıracak herşey devre dışı kalıyor. Seksin kişiliksizi olur mu? Olur. Dijitalleşen kimliklerimiz gibi cinsellik de bu sanallaşmadan kendine düşen payı almış durumda. Tüm pornografik görsellere en hızlı ve kolay yoldan, “bedava”ya erişilebiliyor sanal kabilede. Pornografik imgeler, emek vermeksizin bolca tüketilmeye müsait ve duygusal bağlarından arınmış bir tanrıça gibi bütün donukluğu ve gerçekdışılığı ile tapındırıyor kendisine... Yakınlık gerektirmiyor, iletişim lüzumlu değil ve reddedilme oranınız sıfır bu âlemde. En kısa yoldan anlık bir tüketim ve hızlı bir memnuniyet vaat ediyor. Artan porno kültürü özellikle genç erkeklerin cinselliklerini ciddi biçimde şekillendirmekte. Sadece genç erkekler değil, porno ile yüksek dozda uyarana sürekli maruz kalan erkekler için seks, nesneleşen bir deneyime dönüşüyor. Porno kültürünün erkekleri, kadınlara etten kemikten bir insan gibi değil de hızlı memnuniyet için “servis veren” araçlar olarak bakmaya başlayabiliyor. Kendi bedenlerinin başka bir bedenle, kendi kişiliklerinden farklı bir kişilikle temas halinde olduklarının farkında olamadan bir “kadın” ile sevişmiyor bir “kadın” aracılığıyla orgazm oluyorlar. Dolayısıyla kadın kendisi ile mastürbasyon yapılan bir nesneye dönüşüyor. Gerçeklik, sanal gerçeklikle iç içe geçmiş durumda. Pornografik imgelere sürekli olarak sahip olmak gerçeklik algısını zedeliyor. Olması gereken kadın imajı kusursuzlaşıyor, beklenti artıyor, hayal kırıklıkları çoğalıyor. Çarpık ve gerçek dışı seks ve beden algısı gerçek bir partnerle ilişki güçlüğü doğuruyor. Araştırmalara göre, fazla porno izleyen erkeklerde “gerçek” bir kadın ile seks deneyimi, endişe ve gerilim yaratıyor. Hıza alışmış, emeksizliğe müptela, mekanikliğe sevdalı ve hep daha yüksek ve yeni uyaran bulmaya doyamayan erkek için gerçek kadın, sıradanlaşarak anlamını yitiriyor. Kişiliksiz seks Porno ikliminin erkekleri daha çok benmerkezci. Sadece mevcut bulunmak dışında ilişkinin özüne bir şey katma derdinde değiller. Seks, bedenin kullanıldığı mekanik ve fiziksel bir eyleme dönüşüyor. Aşk; duygu, yakınlık, dokunma, öpüşme, iletişim, öykü olmaksızın da gerçekleşebiliyor. Herhangi bir bağlama, öyküye, geçmişe ve duygusal yatırıma ihtiyaç yok. Kişi “ben”in bir santim ötesine uzanmadan da sadece kendisine emek vererek tatmin olabiliyor. Böylece pornografyada seks, erkekler için kişiliği olmayan bir şeye dönüşüyor. Cinselllik, bu şekilde gerçek hayattaki cinsellikten bağımsız geliştiğinde tehlike büyüyor. Erkekler, porno sitelerindeki uyarılmışlığı yakalayamadıklarında gerçek hayatta ereksiyon olmaları zorlaşıyor. Gerçek bir kadınla beraberken bile porno senaryoları bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde arka planda oynamaya devam ediyor. Seks, iki kişilik bir eylem olmaktan çıkıp bir adamın bir kadın vasıtasıyla gerçekleştirdiği bir mastürbasyona dönüşüyor. Sanal harem ve “Cariye” bağımlılığı Erkekler, bir dolu yeni ve farklı, mükemmel pornografik imgelere sahip oldukları sanal haremlerinde sadece kendilerine yatırım yapıyorlar. Bu imgeler, gerçek hayattaki her şeyden daha uyarıcı. Gerçeklik, dijital alternatifleriyle rekabet ediyor. İnternette sürekli uyarılmış erkekler için bir hikâyenin içinde bir bağlamda sevişmek fazlaca uzun bir yol. Ve hiçbir kadın, “kuma”sı mastürbasyon ile yarışamıyor. Porno ikliminin müdavimi olan erkekler bir şey üretmek ve emek vermek yerine sanal mertebelerini yükseltip dijital seks hayatlarında narsistik bir mutluluğun içinde sadece kendilerine yatırım yapıyorlar. Pornografik uyaranlar, başta cinsel etkinliği ve hazzı art tırmakla beraber uzun vadede haz oranını ve cinsel performansı olumsuz yönde etkiliyor. Araştırmalar, fazla porno izleyen kişilerin ilişkilerinin 10’da 4’ünde bir ya da daha fazla aydır seks olmadığını gösteriyor. En önemli seks organı beyin Hazzını sadece görsel uyaranlara endeksleyen, anlık tüketim ve sıfır üretim çarkına düşmüş erkekler aslında uyarılma repertuvarlarını daraltıyorlar. Beyinlerinin tahrik olabileceği her türlü özellik kapı dışarı ediliyor. İlişkinin yakınlığı, derinliği, partnerin özellikleri, bakışı, gülüşü, ilişkinin hikâyesi gibi hazzı ve tatmini artıracak herşey devre dışı kalıyor. Hep daha yeni ve daha fazlası peşine düşen porno müdavimi, gerçek hayatta aradığını bulamadığında eskisi gibi haz alamıyor. Daha fazla pornoya yönelmek, daha az gerçek ilişki, daha farklı, çeşitli ve uç uyaranlar, daha “hardcore”, daha daha... derken... Eskiden çok uyarıcı olan şeylere duyarsızlaşılıyor. Ve “erkeklik”, altın vuruştan can çekişiyor. Dijital seks alışkanlıklarının ilişkilere, kişiliğe ve cinselliğe yaptıkları ile ilgili yazmaya haftaya da devam!.. [email protected]; www.hilalbebek.com.tr İstanbul Modern’i Karaköy’de ziyaret etmenin TAM ZAMANI! Bir Resim Bin Kelime Murat Bergi Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi geçici mekânına taşınıyor. 18 Mart’a kadar mutlaka bekliyoruz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle